Önem verdiğimiz bir işimiz olduğunda Yaratıcımız aklımıza gelir ve dua edip yalvarmaya başlarız. Sonra verdiğimiz sözlerin bir kısmını unutur eski halimize döneriz.
Yaşadığımız coğrafya bir deprem kuşağının içinde. Ancak bizi korkutan şiddetteki depremlerin etkisi geçince birbirimize "Deprem oldu hissettin mi… evet baştan başım döndü zannettim lambaya bakınca deprem olduğunu fark ettim" şeklinde konuşmalar sonrasında geçiştirip unuturuz. Ancak depremin laflarla, gülüşlerle geçiştirilecek bir konu olmadığı Akhisar ve Elazığ depremi ile bir kez daha ortaya çıktı.
1999 yılında yaşanan İzmit depremi sonrası depreme dayanıklı binaların yapılmasına başlandı. Ancak depreme dayanıksız olan binaların sayısı hala çok fazla.
İlk yapılması gereken, depremle yaşamayı öğrenmek ve öncelikli olarak ada bazında şehir planları düzenleyerek eski binaları yenileri ile değiştirmek. Kentsel dönüşüm yasasını "ranta" değil "cana" uyarlamak
Deprem, içinde yaşadığımız coğrafi konumun bir gerçeği. Bu gerçeği kavramamak can kaybına yol açacağı gibi toprak kaybına da neden olabilir. Toprak kaybı derken erozyondan bahsetmiyorum.
Büyük bir deprem sonrası Türkiye'nin işgal edilmesinin senaryosunu 1999 depremin sonrası duymuştuk. 2002 yılında Nevada çölünde yapılan Milennium Chalenge -2002 "Bin Yılın Meydan okuması" isimli, Türkiye'nin çağrılmadığı NATO tatbikatında Amerikan Ordusu, Virginia Suffolk ve San Diago merkezlerinden yönetilen ve 26 bölgede 13.500 askerin katıldığı 250 milyon dolar harcanan bir teknolojik tatbikat gerçekleştirmişti.
Tatbikatın açıklanan amacı, "ABD ordusunu 2020 yılına hazırlamak" idi. Tersten okursak, 2020 yılında bir ülkenin işgal edilmesi planlanmıştı ve buna hazırlık yapılıyordu. Senaryonun geçtiği ülke sizlere de tanıdık gelecektir. Hedef ülkenin Akdeniz'de bir ada ülkesi ile büyük sorunları vardır (cevabı Kıbrıs mı acaba). Ve içinde birçok azınlık barındıran bir ülke (Avrupa Birliği 36 etnik unsuru sürekli dillendirmekte). Ülkede stratejik açıdan iki kıtayı birbirinden ayıran bir su yolu var. Tatbikatın senaryosu şu; bu ülkede çok büyük bir deprem olur. Sivil hükümet depremle mücadele edemez ve kaos oluşur, ordu duruma el koyar. Uluslararası yardım çağrısı yapılır. ABD yardımlarının kendi askerleri tarafından yapılmasını şart koşar. Böylece ülkeye girmekte olan ABD askerlerinin miktar ve faaliyetlerinden kuşkulanan hedef ülke ordusuyla ABD ordusu arasında savaş çıkar ve ülke 96 saat içinde işgal edilir.
Su yolu diye tabir edilen Panama Kanalı olabilir mi? Ama o iki kıtayı ayırmıyor, Büyük Okyanus ile Atlas Okyanusunu birleştiriyor. O zaman kesin Bering Boğazıdır. Hem Rusya ile ABD birbirinden ayırıyor hem de soğuk savaş döneminde birbirlerine rakiptiler. Biz ise stratejik ortağız. Hem de NATO üyesiyiz. Tatbikata çağrılmadık diye alınganlık göstermeye gerek yok diye düşünüyorum.
7 Ağustos 2003 yılında The Washington Post gazetesinde Condoleezza Rice tarafından kaleme alınan köşe yazısının da "Bizim işimiz, Orta Doğu'da daha ileri demokrasi, hoşgörü, refah ve özgürlük arayanlarladır" diye özetlemişti. Sonuçta ise 22 İslam ülkesinin sınırları değişeceğini açıklamıştı. Makalenin yayınlandığı yıldan günümüze 17 yıl geçti ve 17 den fazla İslam ülkesinin sınırları değişti. Bu değişiklik haritacıların pafta uygulamaları gibi değil kan, göç ve katliamlarla oldu.
Jeopolitik, strateji ve Coğrafya üzerine yazılan kitaplar var. Coğrafyadan bahsederken kaçınılmaz olan diye anlatıyorlar. Jeopolitik konum coğrafyaya göre şekilleniyor. Strateji ise coğrafya ve konuma göre geliştiriliyor. Bu coğrafyadan başka yerde yaşamamız söz konusu olmadığına göre gerçeklerle ve depremle yaşamayı öğrenmekten başka çaremiz yok.
Yaşadığımız coğrafya bir deprem kuşağının içinde. Ancak bizi korkutan şiddetteki depremlerin etkisi geçince birbirimize "Deprem oldu hissettin mi… evet baştan başım döndü zannettim lambaya bakınca deprem olduğunu fark ettim" şeklinde konuşmalar sonrasında geçiştirip unuturuz. Ancak depremin laflarla, gülüşlerle geçiştirilecek bir konu olmadığı Akhisar ve Elazığ depremi ile bir kez daha ortaya çıktı.
1999 yılında yaşanan İzmit depremi sonrası depreme dayanıklı binaların yapılmasına başlandı. Ancak depreme dayanıksız olan binaların sayısı hala çok fazla.
İlk yapılması gereken, depremle yaşamayı öğrenmek ve öncelikli olarak ada bazında şehir planları düzenleyerek eski binaları yenileri ile değiştirmek. Kentsel dönüşüm yasasını "ranta" değil "cana" uyarlamak
Deprem, içinde yaşadığımız coğrafi konumun bir gerçeği. Bu gerçeği kavramamak can kaybına yol açacağı gibi toprak kaybına da neden olabilir. Toprak kaybı derken erozyondan bahsetmiyorum.
Büyük bir deprem sonrası Türkiye'nin işgal edilmesinin senaryosunu 1999 depremin sonrası duymuştuk. 2002 yılında Nevada çölünde yapılan Milennium Chalenge -2002 "Bin Yılın Meydan okuması" isimli, Türkiye'nin çağrılmadığı NATO tatbikatında Amerikan Ordusu, Virginia Suffolk ve San Diago merkezlerinden yönetilen ve 26 bölgede 13.500 askerin katıldığı 250 milyon dolar harcanan bir teknolojik tatbikat gerçekleştirmişti.
Tatbikatın açıklanan amacı, "ABD ordusunu 2020 yılına hazırlamak" idi. Tersten okursak, 2020 yılında bir ülkenin işgal edilmesi planlanmıştı ve buna hazırlık yapılıyordu. Senaryonun geçtiği ülke sizlere de tanıdık gelecektir. Hedef ülkenin Akdeniz'de bir ada ülkesi ile büyük sorunları vardır (cevabı Kıbrıs mı acaba). Ve içinde birçok azınlık barındıran bir ülke (Avrupa Birliği 36 etnik unsuru sürekli dillendirmekte). Ülkede stratejik açıdan iki kıtayı birbirinden ayıran bir su yolu var. Tatbikatın senaryosu şu; bu ülkede çok büyük bir deprem olur. Sivil hükümet depremle mücadele edemez ve kaos oluşur, ordu duruma el koyar. Uluslararası yardım çağrısı yapılır. ABD yardımlarının kendi askerleri tarafından yapılmasını şart koşar. Böylece ülkeye girmekte olan ABD askerlerinin miktar ve faaliyetlerinden kuşkulanan hedef ülke ordusuyla ABD ordusu arasında savaş çıkar ve ülke 96 saat içinde işgal edilir.
Su yolu diye tabir edilen Panama Kanalı olabilir mi? Ama o iki kıtayı ayırmıyor, Büyük Okyanus ile Atlas Okyanusunu birleştiriyor. O zaman kesin Bering Boğazıdır. Hem Rusya ile ABD birbirinden ayırıyor hem de soğuk savaş döneminde birbirlerine rakiptiler. Biz ise stratejik ortağız. Hem de NATO üyesiyiz. Tatbikata çağrılmadık diye alınganlık göstermeye gerek yok diye düşünüyorum.
7 Ağustos 2003 yılında The Washington Post gazetesinde Condoleezza Rice tarafından kaleme alınan köşe yazısının da "Bizim işimiz, Orta Doğu'da daha ileri demokrasi, hoşgörü, refah ve özgürlük arayanlarladır" diye özetlemişti. Sonuçta ise 22 İslam ülkesinin sınırları değişeceğini açıklamıştı. Makalenin yayınlandığı yıldan günümüze 17 yıl geçti ve 17 den fazla İslam ülkesinin sınırları değişti. Bu değişiklik haritacıların pafta uygulamaları gibi değil kan, göç ve katliamlarla oldu.
Jeopolitik, strateji ve Coğrafya üzerine yazılan kitaplar var. Coğrafyadan bahsederken kaçınılmaz olan diye anlatıyorlar. Jeopolitik konum coğrafyaya göre şekilleniyor. Strateji ise coğrafya ve konuma göre geliştiriliyor. Bu coğrafyadan başka yerde yaşamamız söz konusu olmadığına göre gerçeklerle ve depremle yaşamayı öğrenmekten başka çaremiz yok.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Fahri Gürgenburan / diğer yazıları
- Pazarınız bereketli olsun / 08.05.2021
- Portakal’lı teknoloji / 01.03.2021
- Sen bitti dediğinde / 19.02.2021
- Şam’a girmek lazım ama nasıl? / 14.02.2020
- Pegasus da inişe geçecek gibi gözüküyor / 09.02.2020
- Yılan, yarasa ve Corona / 07.02.2020
- Deprem ve strateji / 27.01.2020
- Portakal’lı teknoloji / 01.03.2021
- Sen bitti dediğinde / 19.02.2021
- Şam’a girmek lazım ama nasıl? / 14.02.2020
- Pegasus da inişe geçecek gibi gözüküyor / 09.02.2020
- Yılan, yarasa ve Corona / 07.02.2020
- Deprem ve strateji / 27.01.2020