Siyasi bilimciler, demokrasi ile yoksulluk arasında bir ilginin olup olmadığını araştırmışlar. Bazıları demokrasinin gelişmişliği ile ekonomik büyüme arasında doğru bir orantının olduğunu iddia etmiştir. Çoğunluk ise böyle bir orantının kurulamayacağında karar kılmıştır. Hâsılı, araştırmalar sonucunda birbirine tamamen zıt görüşler serdedilmiştir. Meselâ kimi siyasi bilimciler, “demokrasi yoksulların rejimidir” hükmüne varmış. Demişler ki: “Her toplumda yoksullar çoğunlukta olduğuna göre seçimleri yoksulların temsilcileri veya destekledikleri adaylar kazanır, dolayısıyla demokrasi yoksulların lehine işler.” Aksini savunanların tezi ise şudur: “Yoksulluk demokrasinin düşmanıdır. Yoksul ülkelerde demokrasi işlemiyor. Zenginler medya gücüyle halkın iradesine ipotek koyuyor. Bunun yeterli olmadığını görünce bizzat parayla, rüşvetle, vaatle oy satın alıyor.”
Bu tartışmaların sonu gelmedi, gelmez de. Aslında asıl üzerinde durulması gereken konu yoksulluktur. Neden toplumlarda çoğunluk fakir düşerken, azınlık zenginleşiyor? Bunun gerçek sebebi nedir? Açlık ve yoksulluk üzerine çalışmalarıyla tanınan ve 1988 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan Hintli Prof. Amartya Sen şöyle diyor: “Yoksulluk, ekonomik ve siyasi yoksunluktan kaynaklanır. Açlık ve yetersiz beslenme gibi olaylar ekonomik yoksunluktan, siyasette söz sahibi olmamak, özgür basına ulaşama da siyasi yoksunluktan meydana gelir.” Prof. Sen, tezini şöyle özetliyor: “Benim tezim yoksunlukların birbirini tetiklediği yönündedir. O yüzden hepsini aynı anda kaldırmak gerekir.” Prof. Sen, şunu da ifade etmeden geçmiyor: “Bir ülke demokrasi ile yönetilmiyorsa, liderlerin seçim korkuları yoksa ve gazetelerde, parlamentoda eleştirilmiyorlarsa, o zaman açlık liderin hayatını tehdit etmiyordur. Ancak demokrasilerde kıtlığa yol açtığınızda seçim kazanamazsınız, muhalefet ayağa kalkar, medya eleştirir… Açlığın külfeti liderlerin üzerine yıkılır. Demokrasilerde hükümetler halktan gelen eleştirilere kayıtsız kalamıyor. Demokrasi ekonomik gelişmeyi sağlamaz, ama bunu sağlar.”
Esasen yoksulluğun temel sebebi, tek başına ülkelerin ekonomik gelişmişliği ve kalkınmışlığı değil, bölüşümdeki adaletsizliktir. Onun içindir ki, bazıları “demokrasi bölüşüm aşamasının rejimidir” derler. Gerçekten de birçok ülke kalkınmalarını totaliter rejimlerle tamamlamış, belli bir pasta ortaya çıktıktan sonra, bunun bölüşümü aşamasında demokratik sisteme geçmiştir. Ekonomik kalkınmanın kuralları bellidir. Onlara uyan ülkeler, ister demokratik olsun, isterse olmasın kalkınırlar. Singapur eski başbakanlarından Lee Kuan Yew şöyle demiştir: “Bir ülkenin ekonomik kalkınması için demokrasiden daha çok disipline ihtiyacı vardır.” Özetle ifade edersek, demokrasinin en önemli ayağı ekonomideki bölüşüm görülmektedir. Bu bölüşümü adaletli bir şekilde gerçekleştirmeyen rejimin demokratik olması, yoksulların nazarında hiçbir anlam ifade etmez.
Demokratik rejimlerde eleştiri bir emniyet aracıdır. Eleştiri kısmen sınırlandırılırsa veya tamamen ortadan kaldırılırsa, rejim bunalıma girer, şiddet baş gösterir. Demokratik yönetimler, yoksulluğa ve eleştirilere bakarak, kendilerini test edebilirler. Yoksulluk azalıyorsa, eleştiriler artıyor ve korkusuzca yapılıyorsa, demokratik sistemin emniyette olduğundan ve sağlıklı işlediğinden söz edilebilir. AKP iktidarı, demokrasiyi geliştirdiğini ve demokratik standartları yükselttiğini iddia ediyor. ‘Yoksulluk’ ve ‘eleştiri’ ölçüleriyle değerlendirildiğinde, bu iddianın doğru olmadığı açık ve seçik ortaya çıkmaktadır. Eleştirilere tahammülsüzlük iktidarları diktatörleştirir. “Demokrasilerde diktatörlük olmaz” sözü gerçeği yansıtmıyor. Duverger, “Diktatörlük tehlikesi daima mevcuttur” der. Demokrasi, sadece seçimlerle ispatlanmaz. Demokraside eleştiri, dahası ekonomik ve siyasi kararlara katılım şarttır. Aksi halde seçim, mahkûma gardiyanını seçme hakkı vermek gibi bir şey olur.
Bu tartışmaların sonu gelmedi, gelmez de. Aslında asıl üzerinde durulması gereken konu yoksulluktur. Neden toplumlarda çoğunluk fakir düşerken, azınlık zenginleşiyor? Bunun gerçek sebebi nedir? Açlık ve yoksulluk üzerine çalışmalarıyla tanınan ve 1988 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’nü alan Hintli Prof. Amartya Sen şöyle diyor: “Yoksulluk, ekonomik ve siyasi yoksunluktan kaynaklanır. Açlık ve yetersiz beslenme gibi olaylar ekonomik yoksunluktan, siyasette söz sahibi olmamak, özgür basına ulaşama da siyasi yoksunluktan meydana gelir.” Prof. Sen, tezini şöyle özetliyor: “Benim tezim yoksunlukların birbirini tetiklediği yönündedir. O yüzden hepsini aynı anda kaldırmak gerekir.” Prof. Sen, şunu da ifade etmeden geçmiyor: “Bir ülke demokrasi ile yönetilmiyorsa, liderlerin seçim korkuları yoksa ve gazetelerde, parlamentoda eleştirilmiyorlarsa, o zaman açlık liderin hayatını tehdit etmiyordur. Ancak demokrasilerde kıtlığa yol açtığınızda seçim kazanamazsınız, muhalefet ayağa kalkar, medya eleştirir… Açlığın külfeti liderlerin üzerine yıkılır. Demokrasilerde hükümetler halktan gelen eleştirilere kayıtsız kalamıyor. Demokrasi ekonomik gelişmeyi sağlamaz, ama bunu sağlar.”
Esasen yoksulluğun temel sebebi, tek başına ülkelerin ekonomik gelişmişliği ve kalkınmışlığı değil, bölüşümdeki adaletsizliktir. Onun içindir ki, bazıları “demokrasi bölüşüm aşamasının rejimidir” derler. Gerçekten de birçok ülke kalkınmalarını totaliter rejimlerle tamamlamış, belli bir pasta ortaya çıktıktan sonra, bunun bölüşümü aşamasında demokratik sisteme geçmiştir. Ekonomik kalkınmanın kuralları bellidir. Onlara uyan ülkeler, ister demokratik olsun, isterse olmasın kalkınırlar. Singapur eski başbakanlarından Lee Kuan Yew şöyle demiştir: “Bir ülkenin ekonomik kalkınması için demokrasiden daha çok disipline ihtiyacı vardır.” Özetle ifade edersek, demokrasinin en önemli ayağı ekonomideki bölüşüm görülmektedir. Bu bölüşümü adaletli bir şekilde gerçekleştirmeyen rejimin demokratik olması, yoksulların nazarında hiçbir anlam ifade etmez.
Demokratik rejimlerde eleştiri bir emniyet aracıdır. Eleştiri kısmen sınırlandırılırsa veya tamamen ortadan kaldırılırsa, rejim bunalıma girer, şiddet baş gösterir. Demokratik yönetimler, yoksulluğa ve eleştirilere bakarak, kendilerini test edebilirler. Yoksulluk azalıyorsa, eleştiriler artıyor ve korkusuzca yapılıyorsa, demokratik sistemin emniyette olduğundan ve sağlıklı işlediğinden söz edilebilir. AKP iktidarı, demokrasiyi geliştirdiğini ve demokratik standartları yükselttiğini iddia ediyor. ‘Yoksulluk’ ve ‘eleştiri’ ölçüleriyle değerlendirildiğinde, bu iddianın doğru olmadığı açık ve seçik ortaya çıkmaktadır. Eleştirilere tahammülsüzlük iktidarları diktatörleştirir. “Demokrasilerde diktatörlük olmaz” sözü gerçeği yansıtmıyor. Duverger, “Diktatörlük tehlikesi daima mevcuttur” der. Demokrasi, sadece seçimlerle ispatlanmaz. Demokraside eleştiri, dahası ekonomik ve siyasi kararlara katılım şarttır. Aksi halde seçim, mahkûma gardiyanını seçme hakkı vermek gibi bir şey olur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018