Her yılın 13 Mart'ında Dikmen sırtlarındaki Harbiye'de bir tören olur. Bu törene damgasını vuran bir yoklamadır. Yoklamayı yapan komutan "1281" dediğinde, 1281 apolet numarasını taşıyan Harbiye'li ayağa kalkarak, "Burda" karşılığını verir, yüksek perdeden... "1282" denildiğinde de aynı şey tekrarlanır.
"1283" numarası okunduğunda ise, salonu dolduran Harbiyelilerin tamamı ayağa kalkarlar. Tok ve gür bir sesle bağırırlar: "İçimizde..."
1283, Atatürk'ün Harbiye'deki apolet numarasıdır.
Günlerden 13 Mart'tır. Atatürk'ün Harbiye'ye girişinin 106'ncı yıl dönümüdür. Her yıl olduğu gibi, aslında Harbiyeli, içinde barındırdığı Atatürk'ün egemenlik ve bağımsızlık çağrısını bir kez daha haykırmaktadır. Ve Harbiye'liler istemektedirler ki, bu haykırışı kıyamete kadar yapılsın..
Ama bugün kurulan tezgah, Harbiyelinin yaptığı bu haykırışı "Yapmasın" içindir. O çağrıyı yapan Harbiyeli "Olmasın" içindir. Ve ister kabul edilsin, ister kabul edilmesin, bugün bunun adı Globalleşmedir, Küreselleşmedir... Ulus devletleri, milletleri, orduları yıkmaya, yok etmeye, ortadan kaldırmaya karar vermiş iradelerdir. Yani "Entegrasyon" adı altında, "Terörizmle Mücadele adı altında" ortaya konan Bizans Entrikalarıdır. Avrupa Birliğidir, BOP'tur, işgal ve istilaların mimarlarıdır.
Ve aslında Kara Kuvvetleri Komutanı Büyükanıt Paşa'nın, 13 Mart'ta Harbiyeli evlatlarının coşkularını paylaştığı o saatlerde söylemekte olduğu da, kanaatimizce bununla ilgilidir.
Kendileri; "Olağanüstü Hal Uygulamasının kalkması ve kimi yasaların değişmesi mücadele gücümüzü azattı" demektedir.
Bu deyiş, bir milletin olmazsa olmazıyla, yani güvenliğiyle ilgilidir. Ve bugün bunu ortadan kaldırmakta olanın, Avrupa Birliğine uyum süreci adı altında yapılanların olmadığını, kim iddia edebilir?
Sayın Paşa'nın sözleri bununla da kalmıyor.
"Irak'ta söz hakkımız yok..."
"Irak politikamız yok..."
"Terör örgütü üyelerinin sayısı, 1999'daki rakama ulaşırken, biz 1999'daki terörle mücadele etme gücümüzün gerisindeyiz..."
Herkes bu sözleri, bir şekilde değerlendirebilir. Yorum yapabilir. "Askerin siyasete verdiği mesaj var", "Asker siyasete karışıyor", "Askerle-hükümet arasındaki diyalog eksikliğine işaret ediyor" ya da "Bunlar kamuoyu önünde konuşulacak konular değil" diyebilir.
Ama hiçbir şey, Büyükanıt Paşa'nın sözlerinden anlam bulan, Türkiye'nin yakalandığı "Güvensizlik hastalığına dair" vurguları bulandıramaz.
Bugün Türkiye sadece cumhuriyet tarihinde değil, var olduğu günlerden beri yaşamadığı bir yok oluş süreciyle karşı karşıyadır. Artık üzerimize gelinen biçimler asimetrik bir yapı kazanmıştır. Sadece fiziki varlığımızı değil, medeniyet, kültür ve inanç yapılanmamızı da tehdit etmektedir. Yani artık saldırılan, sadece görülebilen, elle tutulabilen gücümüz ve varlığımız değil, ruhumuzdan kaynaklanan irade yapılanmamızdır.
Zaten Güneydoğu, Irak ya da Balkanlar ve Kafkaslarda ortaya koyduğumuz zafiyetler, bu benlik ve birlik ruhuyla ilgili olan zafiyetlerden kaynaklanmadı mı?
Avrupa Birliği sürecinde tetiklenen etnik, dini, dilsel hatta lehçe farklılıkları değil midir? AB süreci maskesiyle altyapısı hazırlanmış hukuki ve siyasi zaafların, milli güvenlik mücadelemize karşı ortaya koyduğu menfi etki değil midir?
Bugün Güneydoğu'da ortaya çıkan bir gerçek var. Ve ne yazık ki bu gerçek, artık güneydoğuyla sınırlı değil... Hemen her yerde, her şey de bir parçalanmışlıkla, bunun hazırlanmakta olan alt yapılarıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Bugün "içimizde" diyen haykıran Harbiyeli, o içindeki ruhu yaşamaya devam etmeli... Hem de kıyamete kadar... Ama bu kendiliğinden olacak iş değil... Bunun için yapılması gerekenler var. Hepimizin yapması gerekenler. Ama aradaki ensesi kalın yalıtkanları da unutmamalı...
Bugün Türk Askerine eskisinden çok daha fazla iş düşüyor. Çünkü artık tehdit varlığını, birebir gösterimlerle değil, "içimizde olan ama asla bizden olmayanlarla" kılıfların içinde yapıyor. Tehdit değerlendirmesi bir uzmanlık işidir.
Türkiye Cumhuriyetin, onun koruma ve kollama gücünün karşısındaki düşmanlar müteyakkızdırlar.
Ve aslında "13 Mart", "18 Mart" demektir.
Abdullah A?AR
"1283" numarası okunduğunda ise, salonu dolduran Harbiyelilerin tamamı ayağa kalkarlar. Tok ve gür bir sesle bağırırlar: "İçimizde..."
1283, Atatürk'ün Harbiye'deki apolet numarasıdır.
Günlerden 13 Mart'tır. Atatürk'ün Harbiye'ye girişinin 106'ncı yıl dönümüdür. Her yıl olduğu gibi, aslında Harbiyeli, içinde barındırdığı Atatürk'ün egemenlik ve bağımsızlık çağrısını bir kez daha haykırmaktadır. Ve Harbiye'liler istemektedirler ki, bu haykırışı kıyamete kadar yapılsın..
Ama bugün kurulan tezgah, Harbiyelinin yaptığı bu haykırışı "Yapmasın" içindir. O çağrıyı yapan Harbiyeli "Olmasın" içindir. Ve ister kabul edilsin, ister kabul edilmesin, bugün bunun adı Globalleşmedir, Küreselleşmedir... Ulus devletleri, milletleri, orduları yıkmaya, yok etmeye, ortadan kaldırmaya karar vermiş iradelerdir. Yani "Entegrasyon" adı altında, "Terörizmle Mücadele adı altında" ortaya konan Bizans Entrikalarıdır. Avrupa Birliğidir, BOP'tur, işgal ve istilaların mimarlarıdır.
Ve aslında Kara Kuvvetleri Komutanı Büyükanıt Paşa'nın, 13 Mart'ta Harbiyeli evlatlarının coşkularını paylaştığı o saatlerde söylemekte olduğu da, kanaatimizce bununla ilgilidir.
Kendileri; "Olağanüstü Hal Uygulamasının kalkması ve kimi yasaların değişmesi mücadele gücümüzü azattı" demektedir.
Bu deyiş, bir milletin olmazsa olmazıyla, yani güvenliğiyle ilgilidir. Ve bugün bunu ortadan kaldırmakta olanın, Avrupa Birliğine uyum süreci adı altında yapılanların olmadığını, kim iddia edebilir?
Sayın Paşa'nın sözleri bununla da kalmıyor.
"Irak'ta söz hakkımız yok..."
"Irak politikamız yok..."
"Terör örgütü üyelerinin sayısı, 1999'daki rakama ulaşırken, biz 1999'daki terörle mücadele etme gücümüzün gerisindeyiz..."
Herkes bu sözleri, bir şekilde değerlendirebilir. Yorum yapabilir. "Askerin siyasete verdiği mesaj var", "Asker siyasete karışıyor", "Askerle-hükümet arasındaki diyalog eksikliğine işaret ediyor" ya da "Bunlar kamuoyu önünde konuşulacak konular değil" diyebilir.
Ama hiçbir şey, Büyükanıt Paşa'nın sözlerinden anlam bulan, Türkiye'nin yakalandığı "Güvensizlik hastalığına dair" vurguları bulandıramaz.
Bugün Türkiye sadece cumhuriyet tarihinde değil, var olduğu günlerden beri yaşamadığı bir yok oluş süreciyle karşı karşıyadır. Artık üzerimize gelinen biçimler asimetrik bir yapı kazanmıştır. Sadece fiziki varlığımızı değil, medeniyet, kültür ve inanç yapılanmamızı da tehdit etmektedir. Yani artık saldırılan, sadece görülebilen, elle tutulabilen gücümüz ve varlığımız değil, ruhumuzdan kaynaklanan irade yapılanmamızdır.
Zaten Güneydoğu, Irak ya da Balkanlar ve Kafkaslarda ortaya koyduğumuz zafiyetler, bu benlik ve birlik ruhuyla ilgili olan zafiyetlerden kaynaklanmadı mı?
Avrupa Birliği sürecinde tetiklenen etnik, dini, dilsel hatta lehçe farklılıkları değil midir? AB süreci maskesiyle altyapısı hazırlanmış hukuki ve siyasi zaafların, milli güvenlik mücadelemize karşı ortaya koyduğu menfi etki değil midir?
Bugün Güneydoğu'da ortaya çıkan bir gerçek var. Ve ne yazık ki bu gerçek, artık güneydoğuyla sınırlı değil... Hemen her yerde, her şey de bir parçalanmışlıkla, bunun hazırlanmakta olan alt yapılarıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Bugün "içimizde" diyen haykıran Harbiyeli, o içindeki ruhu yaşamaya devam etmeli... Hem de kıyamete kadar... Ama bu kendiliğinden olacak iş değil... Bunun için yapılması gerekenler var. Hepimizin yapması gerekenler. Ama aradaki ensesi kalın yalıtkanları da unutmamalı...
Bugün Türk Askerine eskisinden çok daha fazla iş düşüyor. Çünkü artık tehdit varlığını, birebir gösterimlerle değil, "içimizde olan ama asla bizden olmayanlarla" kılıfların içinde yapıyor. Tehdit değerlendirmesi bir uzmanlık işidir.
Türkiye Cumhuriyetin, onun koruma ve kollama gücünün karşısındaki düşmanlar müteyakkızdırlar.
Ve aslında "13 Mart", "18 Mart" demektir.
Abdullah A?AR
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012