Türkiye olarak, Cumhuriyet tarihinin karanlık günlerini yaşıyoruz.
Hangi konuda derseniz, ki kimse bunu demez, ama her konuda zifiri karanlık günlerinden geçiyoruz.
Yaşanan bir şeyler varsa, yaşatanlar olduğu için vardır gerçeğini bilmem hatırlatmaya gerek var mı!
Varlığı, uygarlık ve medeniyetin ilk mümessilleri olarak insanlık tarihinde yer almış olan Türk milleti, git-geller yaşadığı süreçlerde en güçlü konumundan, en alt seviyelere kadar inilmesine engel olamamışlardır.
Türklüklerine ve sahip oldukları güçlü kurumsal yapılarına sahip oldukları nispette büyüyen ve güçlenen Türk ulusu, bu iki çok önemli değerlerini kaybettiklerinde, yaşadıkları kültür ve inanç değerlerinden saparak tarih sahnesinden silinip gitmeye varan çok büyük acılar yaşamışlardır.
Dünya sahnesinde tarihi en eski millet ve devlet, "Türk milleti ve devletidir".
Türk devlet geleneği öyle sanıldığı gibi bin yıllık falan asla değildir.
Tarihi vesikalar ve somut bulgular, Türklerin tarihini 40 bin yıl kadar geriye giderek rahatça görebilirler.
Türk milleti ve devletinin bu kadar eskilere dayanması ve çok özel hikayelere sahip olması, elbette ki bir rastlantıdan ziyade, mutlak kader Sahibinin takdiri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Osmanlı devletinin uzun yıllar boyunca (620 yıl) hüküm sürmüş olması, Türk devlet geleneğini yaşadığı ve yaşattığı için değildir.
O başka bir yazı konusu olmakla birlikte, şu kadarını bilmek bir fikir sahibi olmak için yeterli olabilir.
Osmanlı'da, demokrasinin d'si bile yoktu. Uygulamada yer alan hilafet anlayışı veya sistemi, tamamen baskıcı ve totaliter bir yapının ürünüydü.
İslam dininin en iyi yaşandığı sistem demokrasidir.
Mezhep ve etnik ayrışmaları tümüyle ortadan kaldıran da "laikliktir".
Bu mükemmel sistemin batıdaki laiklik anlayışı ile de hiçbir alakası yoktur.
Atatürk Cumhuriyetinin tüm halkları bir millet projesi ve ulus devlet şemsiyesi korumasında birleştirmiş ve kardeş yapmış olması tarihte görülmemiş bir başarıdır.
Bu sistem gelmeden önce, Padişahlara kulluk yapan Osmanlı tebası, ilk defa ve Cumhuriyetle birlikte Yaradan Allah'a kullukta hürriyet sahibi olmuştur.
Ulu önder Atatürk bu sistemi, mensubu olduğu Ehl'i Beyt'in arı duru hayatını en iyi bilen-yaşayan ve resmeden kişi olarak formülize etmiştir.
İnsanca yaşamanın, hür ve tam bağımsız olmanın ana formülü olarak laiklik olmazsa olmazdır.
Bu ana formülü korumak ve devamını sağlamak için de büyük önderimiz, devleti ayakta tutacak kurumları oluşturmayı da büyük bir başarı ile tamamlamıştır.
Atatürk, kurduğu Cumhuriyetle ilgili bakın ne demişti:
"Cumhuriyetimiz, öyle zannedildiği gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için çok kan döktük. İcabında kurumlarımızı savunmak için lâzım olanı yapmaya hazırız."
Cumhuriyet ve kazanımları, o kadar önemli ve yaşamsal bir olgu ki, büyük önderimiz onu korumak ve milleti yaşatmak için bakın daha neler söylemişti:
"Memleketin ve inkılabın, içeriden ve dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korunması için, bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması lâzımdır. Bu kuvvetler ortak amaç uğruna birleşmelidir."
Atatürk, Osmanlı dönemindeki yabancı sermaye hakimiyetini önlemek gerektiğini de şu sözü ile belirtmiştir:
"Eğer tüccar, işadamları bizden olmazsa, milli servetin önemli bir kısmı şimdiye kadar olduğu gibi, yine yabancılarda kalacaktır. Onun için milli ticaretimizi yükseltmeye mecbursunuz."
Ne var ki, biz cari açığı finanse etmek için özelleştirilen kuruluşlardan tutun da, imalat sanayisine, bankalara kadar ülkenin varlıklarını yabancı sermayeye devrettik.
Atatürk'ün dinin kutsallığı ve din tacirleri ile ilgili olarak yine 1923 ve 1930 yıllarında söyledikleri de şöyledir:
"Türk Milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına olanak yoktur. Yalnız şurası var ki, din Allah ve kul arasındaki bağlılıktır.
Dinden maddi menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete karşıyız ve buna müsaade etmiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizlerin ve siyasilerin asıl mücadele ettiğimiz bu kimselerdir. "
Tüm bunları bir araya toplayıp birlikte değerlendirdiğimde, hiç zorlanmadan çok rahatlıkla şu gerçeğin altını çizebilir ve tarihe not düşebilirim:
Cumhuriyetin tüm kazanımları, milletin refah içinde yaşaması ve laikliğin sigortası, Hüseyin Baş'tır.
Benim bu tespitimden bağımsız olarak Hüseyin Baş'ı izleyin, göreceksiniz sizin de kanaatiniz bu yönde olacaktır.
- Boykotu bırak satılanlara bak! / 08.04.2025
- ‘Selçuklu ve Osmanlı’yı tarikatlar batırdı’ / 07.04.2025
- Para yok ki ‘BOYKOT’ olsun! / 06.04.2025
- “Kürt sorunu” ifadesi ‘SEVR’ in ürünüdür! / 02.04.2025
- TÜRK milletine ters kelepçe! / 01.04.2025
- Türkler Ehl-i Beyt ile akrabadır / 31.03.2025
- Türk’ler Ehl-i Beyt İslam’ını kabul etmiştir / 30.03.2025
- İktidar çok tehlikeli oynuyor! / 26.03.2025
- Suriye için tek çözüm: Atatürk modeli / 25.03.2025