Bu haftaki yazımda sizlere dünyada ve Türkiye’de yaşanan bazı olayları bir haber ajansı gibi bildirmek istemedim, zira bunları her gün izliyor ve okuyorsunuz. Daha çok yaşadıklarımızı bir vatandaş gibi değerlendirmek istedim.
İsrail bundan önce defalarca Lübnan üzerinden İslam dünyasına savaş açmış fakat karşılarındaki Nasrallah’a bağlı Hizbullah güçleri ve halkın direnişi sayesinde geri püskürtülmüştür. İsrail yaşadığı tarih boyunca Arz-ı Mev’ud sınırlarının peşinden koşmuş (onlar buna inanç, biz çıkar savaşları diyelim) bunun içinde fırsatlar kollamış, her bulduğu imkânı düşünerek değerlendirmiştir. Zaten bu düşüncenin bir hareketi olarak da İsrail kurulmuştur. Şuan için İsrail’in önünde en büyük engel Filistin halkı ise, Nasrallah ve ekibi ise, Lübnan’da yaşayan ve destek veren Müslümanlar ise, bunların ayakta kalması için İslam âleminin Suriye üzerinden bu milletlere verdiği destek devam etmelidir. O zaman İsrail için en büyük engelin, ortadan kaldırılarak o bölge insanın zayıf düşürülmesidir, yani Suriye’nin tamamen ortada kaldırılması lazımdır. ABD - AB - İsrail yanlısı politikalar sayesinde gördüğüm Türkiye’nin o bölgeye girmeden tamamen Suriye’nin karşısında bir yol izletmeye çalışmış ve bunu da başarmıştır, yani o bölgede Suriye’nin insanın öldürülmesine destek vereceksin, ekonomisini çökerteceksin, halkını ilaca muhtaç hasta haline getireceksin, sonuç olarak her talanda olacaksın ama bizim istediğimiz yerde durmayı da bileceksin dedikleridir.
Yakında direniş gücü ve kuvveti bitmiş bir Filistin, bir Lübnan, bir Suriye; savaşmak için bir anda ortaya atılan İsrail görürseniz şaşırmayın. Çünkü Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın verdiği destek sayesinde İsrail’in eline yıllarca başaramadığı bu mükellef bölgeyi istediği yerden yemesi üzere önündeki sofraya koymuş bulunmaktayız. Bunu bu iktidara verdiğimiz oylar sayesinde biz başardık ve biz sorumluyuz.
Düşünsenize yıllar önce Cuma namazından çıkan bu kardeşlerimiz Filistin bayrağını ellerinde tutup İsrail’in yaptığı vahşetlere lanet etmezler miydi? Şimdi bu ABD - AB’nin kardeşleri aynı Cuma namazından çıkıp şimdi Suriye’deki Müslüman kardeşlerimize lanet okuyup savaş ilan ediyorlar. Ne oldu da bu kadar kısa bir vakitte bir şeyler değişti?
Aklıma Hz. Hüseyin (as) efendimizi Kerbela’da şehit edenlerin de Hz. Hüseyin’in(as) yanında, kendi cemaatleri içerisinde namaz kıldıktan sonra, Hz. Hüseyin’i (as) şehit etmeleri aklıma geliyor. Bu bölgede Hz. Hüseyin Efendimizin mübarek bedeni ve onun soyundan gelen seyyidler ve şerifler var ve bunlar her gün şehit oluyorlar.
İslam dinimizin bize verdiği ölçü “Müslüman kardeşine savaş açan bizden değildir” hadisi uyarınca savaşmayı düşünemeyiz. Aksine Müslüman olan bu kardeşlerimize düştüğü yerden ayağa kaldırmak onlara yardım etmek gerekmez mi?
Biz sorunlu dış politikamız sayesinde sınır komşularımızın tamamen güvensizliğini kazanmış ve kendi bölgemizde tek başımıza kalmadık mı? Uygulanan ekonomik politikalar sayesinde hayatın her noktasında zamlardan ve artan vergilerden şikâyet etmiyor muyuz? Her gün daha da artan terör olayları ile karşılaşmıyor muyuz? Nasıl oluyor ki, hem şikâyet ediyoruz, hem oy verip destekliyoruz, Suriye gibi pek çok ülkenin bu durumlara düşmesini sağlıyoruz, hem de taksim meydanında toplanıp savaşa hayır diyoruz. Bence biz hala neye karar verdiğimizi bilmiyoruz.
En son savaş tezkeresine “evet” diyen bir meclisten sonra, şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu vatan üzerinde oynan bütün oyunları gören ve hayatını bir Hz. Hüseyin (as) gibi yaşayan, bu oyunları bozan artık tek lider var. Bu liderin uygulayacağı hayatın her noktasını, harekete geçirecek, projeleriyle birlikte, özlediğimiz, gururlanacağımız bir hayata davet edecek, Prof. Dr. Haydar Baş bey var… Türk Milletinin bugünden sonra bunu görmesi ümidiyle…
İsrail bundan önce defalarca Lübnan üzerinden İslam dünyasına savaş açmış fakat karşılarındaki Nasrallah’a bağlı Hizbullah güçleri ve halkın direnişi sayesinde geri püskürtülmüştür. İsrail yaşadığı tarih boyunca Arz-ı Mev’ud sınırlarının peşinden koşmuş (onlar buna inanç, biz çıkar savaşları diyelim) bunun içinde fırsatlar kollamış, her bulduğu imkânı düşünerek değerlendirmiştir. Zaten bu düşüncenin bir hareketi olarak da İsrail kurulmuştur. Şuan için İsrail’in önünde en büyük engel Filistin halkı ise, Nasrallah ve ekibi ise, Lübnan’da yaşayan ve destek veren Müslümanlar ise, bunların ayakta kalması için İslam âleminin Suriye üzerinden bu milletlere verdiği destek devam etmelidir. O zaman İsrail için en büyük engelin, ortadan kaldırılarak o bölge insanın zayıf düşürülmesidir, yani Suriye’nin tamamen ortada kaldırılması lazımdır. ABD - AB - İsrail yanlısı politikalar sayesinde gördüğüm Türkiye’nin o bölgeye girmeden tamamen Suriye’nin karşısında bir yol izletmeye çalışmış ve bunu da başarmıştır, yani o bölgede Suriye’nin insanın öldürülmesine destek vereceksin, ekonomisini çökerteceksin, halkını ilaca muhtaç hasta haline getireceksin, sonuç olarak her talanda olacaksın ama bizim istediğimiz yerde durmayı da bileceksin dedikleridir.
Yakında direniş gücü ve kuvveti bitmiş bir Filistin, bir Lübnan, bir Suriye; savaşmak için bir anda ortaya atılan İsrail görürseniz şaşırmayın. Çünkü Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın verdiği destek sayesinde İsrail’in eline yıllarca başaramadığı bu mükellef bölgeyi istediği yerden yemesi üzere önündeki sofraya koymuş bulunmaktayız. Bunu bu iktidara verdiğimiz oylar sayesinde biz başardık ve biz sorumluyuz.
Düşünsenize yıllar önce Cuma namazından çıkan bu kardeşlerimiz Filistin bayrağını ellerinde tutup İsrail’in yaptığı vahşetlere lanet etmezler miydi? Şimdi bu ABD - AB’nin kardeşleri aynı Cuma namazından çıkıp şimdi Suriye’deki Müslüman kardeşlerimize lanet okuyup savaş ilan ediyorlar. Ne oldu da bu kadar kısa bir vakitte bir şeyler değişti?
Aklıma Hz. Hüseyin (as) efendimizi Kerbela’da şehit edenlerin de Hz. Hüseyin’in(as) yanında, kendi cemaatleri içerisinde namaz kıldıktan sonra, Hz. Hüseyin’i (as) şehit etmeleri aklıma geliyor. Bu bölgede Hz. Hüseyin Efendimizin mübarek bedeni ve onun soyundan gelen seyyidler ve şerifler var ve bunlar her gün şehit oluyorlar.
İslam dinimizin bize verdiği ölçü “Müslüman kardeşine savaş açan bizden değildir” hadisi uyarınca savaşmayı düşünemeyiz. Aksine Müslüman olan bu kardeşlerimize düştüğü yerden ayağa kaldırmak onlara yardım etmek gerekmez mi?
Biz sorunlu dış politikamız sayesinde sınır komşularımızın tamamen güvensizliğini kazanmış ve kendi bölgemizde tek başımıza kalmadık mı? Uygulanan ekonomik politikalar sayesinde hayatın her noktasında zamlardan ve artan vergilerden şikâyet etmiyor muyuz? Her gün daha da artan terör olayları ile karşılaşmıyor muyuz? Nasıl oluyor ki, hem şikâyet ediyoruz, hem oy verip destekliyoruz, Suriye gibi pek çok ülkenin bu durumlara düşmesini sağlıyoruz, hem de taksim meydanında toplanıp savaşa hayır diyoruz. Bence biz hala neye karar verdiğimizi bilmiyoruz.
En son savaş tezkeresine “evet” diyen bir meclisten sonra, şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu vatan üzerinde oynan bütün oyunları gören ve hayatını bir Hz. Hüseyin (as) gibi yaşayan, bu oyunları bozan artık tek lider var. Bu liderin uygulayacağı hayatın her noktasını, harekete geçirecek, projeleriyle birlikte, özlediğimiz, gururlanacağımız bir hayata davet edecek, Prof. Dr. Haydar Baş bey var… Türk Milletinin bugünden sonra bunu görmesi ümidiyle…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Haydar Şirin / diğer yazıları
- Duvara Davos’ladılar / 03.02.2013
- Yalan hikaye / 29.01.2013
- Ekonomide küresel bunalım Türkiye’yi ‘es’ geçmiyor / 15.01.2013
- Sözünü tutma vakti geldi! / 08.01.2013
- Gerçek olmayan ekonomik büyüme / 26.12.2012
- Ekonomideki bataklık / 18.12.2012
- ABD, AB ve Türkiye: Gerçekler / 11.12.2012
- Haçlı gözlüğü / 04.12.2012
- Bir haftalık ekonomik tablo / 27.11.2012
- Muharrem ayı ve bize düşündürdükleri… / 20.11.2012
- Yalan hikaye / 29.01.2013
- Ekonomide küresel bunalım Türkiye’yi ‘es’ geçmiyor / 15.01.2013
- Sözünü tutma vakti geldi! / 08.01.2013
- Gerçek olmayan ekonomik büyüme / 26.12.2012
- Ekonomideki bataklık / 18.12.2012
- ABD, AB ve Türkiye: Gerçekler / 11.12.2012
- Haçlı gözlüğü / 04.12.2012
- Bir haftalık ekonomik tablo / 27.11.2012
- Muharrem ayı ve bize düşündürdükleri… / 20.11.2012