'Milli paralarla ticaret yapalım' çağrıları kulağa hoş geliyor.
Konuşmaktan öteye gidilmesi isteniyorsa bunun nasıl olacağını düşünülmeli.
Çünkü, ortada milli para yok.
'Milli paralarla ticaret' sözünü Türkiye ve de dünyaya ilk duyuran isim olan Milli Ekonomi Modeli tezinin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş, yurt dışından faizle dolar borç alıp hazinesine koyan, ondan sonra kendi parasını basan Türkiye'nin parasının milli para değil, 'doların tercümesi' olduğunu yıllardır haykırıyor.
Yani, bu çakma milli paranızla ne kadar ticaret yaparsanız dolar o kadar çok kazanıyor.
Bundan dolayı, milli paralarla ticaret konusunda Türkiye'nin atacağı ilk adım, önce Türk lirasını milli para yapmak olmalı.
Bu nasıl olacak peki?
Projeleri ve tezlerindeki formüllerinin kopya çekiliyor olması da gösteriyor ki, Türkiye'de ve dünyada bu işi en iyi bilen kişi Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Sayın Baş, "Evvela milli paranın olabilmesi için bizim GSMH karşılığında paramızı piyasaya sürmemiz lazım. Emeğimizin karşılığını piyasaya sürmemiz lazım" diyor.
Eğer siyasiler bu konuda adım atmakta samimi iseler; Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediklerini harfiyen uygulamak zorundalar. Bunu yapmazlarsa bilelim ki; bu konuşmalar da bundan öncekiler gibi boş laftan öteye geçmeyecektir.
Konuşan Ankara kazanan ise Avrupa!
Türkiye'nin onayı olmadan hiçbir karar alamayacak olan NATO, Avrupa Birliği'ni sığınmacı akınından korumak için Ege'deki nöbetini 2017 yılı sonuna kadar uzatma kararı aldı.
Ne yapıyor NATO bu görevde?
Denizde yakaladığı sığınmacıları getirip Türkiye'nin kucağına bırakıyor.
Ve bu görevi NATO Türkiye'nin olur vermesiyle 2017 sonuna kadar uzattı.
Peki, Türkiye'de siyasilerin 'Ey AB' diye başladıkları mangalda kül bırakmayan söylemleri ne oldu?
Ne olduğunu söyleyeyim, fos çıktı.
Türkiye, verdiği sözleri tutmadığı takdirde AB'yi kapıları açıp mültecileri göndermekle tehdit etmişti.
Türkiye gerçekten kapıları mültecilere açıp AB'yi köşeye sıkıştırmak istiyorsa NATO'nun Ege'de mültecileri yakalayıp, AB'yi koruması görevinin uzatılmasına neden izin verdi?
Kapıları açmaya, ya da kuru sıkı tehditlere hiç gerek yoktu aslında sadece NATO'nun görevinin uzatılmasını Türkiye'nin veto etmesi Avrupa'ya çok net bir ders olurdu.
Ama Türkiye bunu yapmadı.
İcraat yapmak yerine lafla peynir gemisi yürütmek istiyor Ankara.
Hal böyle olunca da işler sözünü tutmayan AB'nin istediği gibi tıkır tıkır yürürken Türkiye'nin yalnızca sesi duyuluyor. Uzaktan bakınca da Türkiye her istediğini elde ediyormuş gibi çok yanlış bir izlenim oluşuyor.
Gerçekte konuşan Ankara, kazanan ise AB?
Üstüne üstlük Türkiye'ye sığınmacılar için 3 milyar euro yardım sözünü tutmayan AB, sınır güvenliği ve mültecilerin geri gönderilmesi için 2017'de 6 milyar euro harcamayı planlıyor.
Yani Avrupa sınırlarını mültecileri engellemek için daha da güçlendiriyor ve bunları Türkiye'ye yığıyor.
Bu ne demek oluyor?
Türkiye'nin resmen AB'nin mülteci kampı olduğu anlamına geliyor.
İster istemez sormadan edemiyor insan; Avrupa'nın sığınmacı yükünü Türkiye'nin sırtlamasını gizlemek için mi Türk siyasiler kameralar önünde AB'ye esip gürlüyor?
Konuşmaktan öteye gidilmesi isteniyorsa bunun nasıl olacağını düşünülmeli.
Çünkü, ortada milli para yok.
'Milli paralarla ticaret' sözünü Türkiye ve de dünyaya ilk duyuran isim olan Milli Ekonomi Modeli tezinin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş, yurt dışından faizle dolar borç alıp hazinesine koyan, ondan sonra kendi parasını basan Türkiye'nin parasının milli para değil, 'doların tercümesi' olduğunu yıllardır haykırıyor.
Yani, bu çakma milli paranızla ne kadar ticaret yaparsanız dolar o kadar çok kazanıyor.
Bundan dolayı, milli paralarla ticaret konusunda Türkiye'nin atacağı ilk adım, önce Türk lirasını milli para yapmak olmalı.
Bu nasıl olacak peki?
Projeleri ve tezlerindeki formüllerinin kopya çekiliyor olması da gösteriyor ki, Türkiye'de ve dünyada bu işi en iyi bilen kişi Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Sayın Baş, "Evvela milli paranın olabilmesi için bizim GSMH karşılığında paramızı piyasaya sürmemiz lazım. Emeğimizin karşılığını piyasaya sürmemiz lazım" diyor.
Eğer siyasiler bu konuda adım atmakta samimi iseler; Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediklerini harfiyen uygulamak zorundalar. Bunu yapmazlarsa bilelim ki; bu konuşmalar da bundan öncekiler gibi boş laftan öteye geçmeyecektir.
Konuşan Ankara kazanan ise Avrupa!
Türkiye'nin onayı olmadan hiçbir karar alamayacak olan NATO, Avrupa Birliği'ni sığınmacı akınından korumak için Ege'deki nöbetini 2017 yılı sonuna kadar uzatma kararı aldı.
Ne yapıyor NATO bu görevde?
Denizde yakaladığı sığınmacıları getirip Türkiye'nin kucağına bırakıyor.
Ve bu görevi NATO Türkiye'nin olur vermesiyle 2017 sonuna kadar uzattı.
Peki, Türkiye'de siyasilerin 'Ey AB' diye başladıkları mangalda kül bırakmayan söylemleri ne oldu?
Ne olduğunu söyleyeyim, fos çıktı.
Türkiye, verdiği sözleri tutmadığı takdirde AB'yi kapıları açıp mültecileri göndermekle tehdit etmişti.
Türkiye gerçekten kapıları mültecilere açıp AB'yi köşeye sıkıştırmak istiyorsa NATO'nun Ege'de mültecileri yakalayıp, AB'yi koruması görevinin uzatılmasına neden izin verdi?
Kapıları açmaya, ya da kuru sıkı tehditlere hiç gerek yoktu aslında sadece NATO'nun görevinin uzatılmasını Türkiye'nin veto etmesi Avrupa'ya çok net bir ders olurdu.
Ama Türkiye bunu yapmadı.
İcraat yapmak yerine lafla peynir gemisi yürütmek istiyor Ankara.
Hal böyle olunca da işler sözünü tutmayan AB'nin istediği gibi tıkır tıkır yürürken Türkiye'nin yalnızca sesi duyuluyor. Uzaktan bakınca da Türkiye her istediğini elde ediyormuş gibi çok yanlış bir izlenim oluşuyor.
Gerçekte konuşan Ankara, kazanan ise AB?
Üstüne üstlük Türkiye'ye sığınmacılar için 3 milyar euro yardım sözünü tutmayan AB, sınır güvenliği ve mültecilerin geri gönderilmesi için 2017'de 6 milyar euro harcamayı planlıyor.
Yani Avrupa sınırlarını mültecileri engellemek için daha da güçlendiriyor ve bunları Türkiye'ye yığıyor.
Bu ne demek oluyor?
Türkiye'nin resmen AB'nin mülteci kampı olduğu anlamına geliyor.
İster istemez sormadan edemiyor insan; Avrupa'nın sığınmacı yükünü Türkiye'nin sırtlamasını gizlemek için mi Türk siyasiler kameralar önünde AB'ye esip gürlüyor?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Bu Numan helak olur! / 14.10.2024