Bunlar dediğim, iktidardaki mevcut idare ve eskileri...
Olmayan, olamayan da, devlet ve millet yönetimi...
"Niye olmasın, oluyor işte" diyeni görmek isterim.
"Oluyor" diyenler, etrafa şöyle bir bakarlarsa, kendilerinden başka, "İyiyiz; rahatça geçinip gidiyoruz işte" diyenin olup olmadığını görürler...
Önceleri, sadece Reha Muhtar,
-Nerede bu devlet? diyordu.
Şimdi bu sözü bütün millet hep bir ağızdan haykırıyor...
Devletin nerede olduğunu soran vatandaş, devletin mekanını, bulunduğu yeri sormuyor, hoş...
Devlet derken, devleti idare eden hükümeti soruyorlar.
Hükümeti soranlar, hükümetin kendisini değil, icraatını soruyorlar...
Hükümetin icraatını sorarken de "Bunlar niye hiç bir icraat yapmıyorlar?" demiyor, kendilerini rahatlatacak icraatı arıyorlar/soruyorlar.
***
Eğer devlet idare etmek, arada bir vatandaşın, daha doğrusu kameraların karşısına geçip,
-Hükümet uyum içersinde çalışmasına devam ediyor, demekten ibaretse, bu memlekette bunu beceremeyecek hiç bir kimse yok.
Alt tarafı, kamera karşısında konuşmaya alışmaktır.
Önce biraz acemilik çekilir; sonra alışılır.
Sayın okuyucular, "Bu kadar da acımasız olma" demeyin lütfen.
Yok! O kadar da gaddar değiliz elbette.
Yöneticilerin yaptıklarının, sadece kamera karşısında konuşmaktan ibaret olmadığını biliyoruz.
Tabii ki, başka şeyler de yapıyorlar.
Mesela zam...
Ama zam icraattan sayılmaz.
Çünkü, zamlar zaten otomatiğe bağlanmış; kendiliğinden habire oluyor...
Önce zam, sonra zam, tekrar zam, yine zam, gece zam, gündüz zam, zam üstüne zam...
Zam kere zam, zam oğlu zam...
Hükümet ortakları bile zama o kadar alıştılar ki, "Adınız ne?" diye sorulsa bu gidişle "Zam!" diyecekler.
Değerli okuyucular, devlet idare etmek, her sabah kalkıp, bazen de geceden zam yapmak ise, bundan daha kolay ne var!..
Hükümet ortakları galiba "zampiyon" olmakta uyum içerisindeler?
Çünkü, içlerinden hiç biri,
-Yahu ne yapıyoruz? Bu kadarı da olmaz, demiyor.
Maşallah uyum içersinde hükümet edip gidiyorlar; pardon duruyorlar...
***
Zam yağmuru zaten vardı; Şubat krizinden sonra sağanak halini aldı.
Boşuna, "Beterin de beteri var" dememişler.
Bu krize rağmen, Başbakan unvanlı sayın Ecevit'in, kalkıp da, pardon oturduğu yerden, hala ortalığı güllük gülistanlık göstermesi yok mu, insanı çileden çıkarmaya yetiyor.
Vatandaşın ağzı torba değil ki büzesin...
Konuşuyor işte.
-Yaşananlar kriz, galiba bizler de keriz, diyorlar.
Bir memlekette eğer insanlar bunu söylemeye başlamışlarsa, vah ki vah...
Biz, "kriz, kriz..." deyip duruyoruz; siz de haklı olarak soruyorsunuzdur:
-Kriz diyorsun ama kaçıncısından bahsediyorsun?
Haklısınız, bu gidişle krizin de sayısını unutacağız galiba...
Ama özledinizse tasalanmayın; bir yenisi yoldaymış...
Krizin içinde zam da var ama, meğer kriz daha tatlıymış. Zam, krizin nimetlerinden sadece birisi...
Zam sağanağına boyun eğmiştik, galiba şimdi de kriz sağanağı başlayacak.
-Yolda! Geldi! Geliyor! diyenler acaba doğru mu söylüyorlar?
***
Velhasıl dostlar...
Zorla mı? Bunlarla olmuyor işte olmuyor...
Her gelen, vatandaşın sırtına bir kambur vuruyor...
Her kamburu vuran da, suçu bir öncekine atıyor...
Kimler?
Seçim propagandalarında, meydan meydan gezip,
-Memleketi düze şöyle çıkaracağız, böyle çıkaracağız, diyenler. Böyle diyerek geliyor, devletin başına geçip de, yönetimi ellerine yüzlerine bulaştırana kadar seslerini çıkarmıyorlar...
Her taraftan dökülmeler başlayınca mazeretleri hazır:
-Bu vaziyetin sebebi, bizden öncekilerdir...
Ama seçim meydanlarında hiç böyle konuşmuyordunuz. Vaziyetin böyle olduğunu daha önce niye söylemiyordunuz!
Bilmiyor idiysen(iz), o halde senden/sizden devlet yöneticisi olamaz.
Bildiğiniz halde, söylemediyseniz o daha kötü...
Her neyse!..
Madem sen kötü yönetici değilsin, öyleyse, bu memleketi aldığın zamanki bulunduğu vaziyette teslim et, yeter!
Teslim et ki, senden önceki suçlulardan hesap sorulabilsin.
Sayın hükümet ortakları! Var mısınız Türkiye'yi aldığınız vaziyette teslim edeceğinize söz vermeye?
Cevap bekliyoruz ama, Bahçeli zaten suskun; Yılmaz'ı dinlemek için ise bizim vaktimiz yok; Ecevit de böyle bir soruya cevap vermeye titrer...
Hali pürmelalimiz maalesef bu. Ve bunlarla olmuyor/olmayacak vesselam. Eskiden bilinenlerin, isimlerinin "yeni oluşum" olması da yetersiz...
Şahıs, beyin, kapasite aynıysa, isim "yeni oluşum" olmuş neye yarar...
Yeni oluşumcuların, Amerikalı Yahudi teşkilatı ADL yöneticileriyle yaptıkları söylenen görüşme ise, zihinlerde soru işaretiyle beraber duruyor...
Olmayan, olamayan da, devlet ve millet yönetimi...
"Niye olmasın, oluyor işte" diyeni görmek isterim.
"Oluyor" diyenler, etrafa şöyle bir bakarlarsa, kendilerinden başka, "İyiyiz; rahatça geçinip gidiyoruz işte" diyenin olup olmadığını görürler...
Önceleri, sadece Reha Muhtar,
-Nerede bu devlet? diyordu.
Şimdi bu sözü bütün millet hep bir ağızdan haykırıyor...
Devletin nerede olduğunu soran vatandaş, devletin mekanını, bulunduğu yeri sormuyor, hoş...
Devlet derken, devleti idare eden hükümeti soruyorlar.
Hükümeti soranlar, hükümetin kendisini değil, icraatını soruyorlar...
Hükümetin icraatını sorarken de "Bunlar niye hiç bir icraat yapmıyorlar?" demiyor, kendilerini rahatlatacak icraatı arıyorlar/soruyorlar.
***
Eğer devlet idare etmek, arada bir vatandaşın, daha doğrusu kameraların karşısına geçip,
-Hükümet uyum içersinde çalışmasına devam ediyor, demekten ibaretse, bu memlekette bunu beceremeyecek hiç bir kimse yok.
Alt tarafı, kamera karşısında konuşmaya alışmaktır.
Önce biraz acemilik çekilir; sonra alışılır.
Sayın okuyucular, "Bu kadar da acımasız olma" demeyin lütfen.
Yok! O kadar da gaddar değiliz elbette.
Yöneticilerin yaptıklarının, sadece kamera karşısında konuşmaktan ibaret olmadığını biliyoruz.
Tabii ki, başka şeyler de yapıyorlar.
Mesela zam...
Ama zam icraattan sayılmaz.
Çünkü, zamlar zaten otomatiğe bağlanmış; kendiliğinden habire oluyor...
Önce zam, sonra zam, tekrar zam, yine zam, gece zam, gündüz zam, zam üstüne zam...
Zam kere zam, zam oğlu zam...
Hükümet ortakları bile zama o kadar alıştılar ki, "Adınız ne?" diye sorulsa bu gidişle "Zam!" diyecekler.
Değerli okuyucular, devlet idare etmek, her sabah kalkıp, bazen de geceden zam yapmak ise, bundan daha kolay ne var!..
Hükümet ortakları galiba "zampiyon" olmakta uyum içerisindeler?
Çünkü, içlerinden hiç biri,
-Yahu ne yapıyoruz? Bu kadarı da olmaz, demiyor.
Maşallah uyum içersinde hükümet edip gidiyorlar; pardon duruyorlar...
***
Zam yağmuru zaten vardı; Şubat krizinden sonra sağanak halini aldı.
Boşuna, "Beterin de beteri var" dememişler.
Bu krize rağmen, Başbakan unvanlı sayın Ecevit'in, kalkıp da, pardon oturduğu yerden, hala ortalığı güllük gülistanlık göstermesi yok mu, insanı çileden çıkarmaya yetiyor.
Vatandaşın ağzı torba değil ki büzesin...
Konuşuyor işte.
-Yaşananlar kriz, galiba bizler de keriz, diyorlar.
Bir memlekette eğer insanlar bunu söylemeye başlamışlarsa, vah ki vah...
Biz, "kriz, kriz..." deyip duruyoruz; siz de haklı olarak soruyorsunuzdur:
-Kriz diyorsun ama kaçıncısından bahsediyorsun?
Haklısınız, bu gidişle krizin de sayısını unutacağız galiba...
Ama özledinizse tasalanmayın; bir yenisi yoldaymış...
Krizin içinde zam da var ama, meğer kriz daha tatlıymış. Zam, krizin nimetlerinden sadece birisi...
Zam sağanağına boyun eğmiştik, galiba şimdi de kriz sağanağı başlayacak.
-Yolda! Geldi! Geliyor! diyenler acaba doğru mu söylüyorlar?
***
Velhasıl dostlar...
Zorla mı? Bunlarla olmuyor işte olmuyor...
Her gelen, vatandaşın sırtına bir kambur vuruyor...
Her kamburu vuran da, suçu bir öncekine atıyor...
Kimler?
Seçim propagandalarında, meydan meydan gezip,
-Memleketi düze şöyle çıkaracağız, böyle çıkaracağız, diyenler. Böyle diyerek geliyor, devletin başına geçip de, yönetimi ellerine yüzlerine bulaştırana kadar seslerini çıkarmıyorlar...
Her taraftan dökülmeler başlayınca mazeretleri hazır:
-Bu vaziyetin sebebi, bizden öncekilerdir...
Ama seçim meydanlarında hiç böyle konuşmuyordunuz. Vaziyetin böyle olduğunu daha önce niye söylemiyordunuz!
Bilmiyor idiysen(iz), o halde senden/sizden devlet yöneticisi olamaz.
Bildiğiniz halde, söylemediyseniz o daha kötü...
Her neyse!..
Madem sen kötü yönetici değilsin, öyleyse, bu memleketi aldığın zamanki bulunduğu vaziyette teslim et, yeter!
Teslim et ki, senden önceki suçlulardan hesap sorulabilsin.
Sayın hükümet ortakları! Var mısınız Türkiye'yi aldığınız vaziyette teslim edeceğinize söz vermeye?
Cevap bekliyoruz ama, Bahçeli zaten suskun; Yılmaz'ı dinlemek için ise bizim vaktimiz yok; Ecevit de böyle bir soruya cevap vermeye titrer...
Hali pürmelalimiz maalesef bu. Ve bunlarla olmuyor/olmayacak vesselam. Eskiden bilinenlerin, isimlerinin "yeni oluşum" olması da yetersiz...
Şahıs, beyin, kapasite aynıysa, isim "yeni oluşum" olmuş neye yarar...
Yeni oluşumcuların, Amerikalı Yahudi teşkilatı ADL yöneticileriyle yaptıkları söylenen görüşme ise, zihinlerde soru işaretiyle beraber duruyor...
Ali Eren / diğer yazıları
- Alın size Avrupa'dan taze cevap / 16.03.2002
- Derviş'e ODTÜ'yü dar etmek / 02.03.2002
- Bayram sonrası düşünceleri / 26.02.2002
- Artık açıkça "ha kilese ha câmi" diyebiliyorlar / 16.02.2002
- Müfsidi Kebir (Büyük Fesatçı) / 13.02.2002
- Bir maskara / 12.02.2002
- Tarihe ve zihinlere bir-iki hatıra kaydı / 09.02.2002
- Başbakanlığı al, neyi ver? / 02.02.2002
- Papa'nın davet etmemesine üzülünür (!) / 26.01.2002
- Bizi, onlarca sene dinsiz tanıtmışlar / 19.01.2002
- Derviş'e ODTÜ'yü dar etmek / 02.03.2002
- Bayram sonrası düşünceleri / 26.02.2002
- Artık açıkça "ha kilese ha câmi" diyebiliyorlar / 16.02.2002
- Müfsidi Kebir (Büyük Fesatçı) / 13.02.2002
- Bir maskara / 12.02.2002
- Tarihe ve zihinlere bir-iki hatıra kaydı / 09.02.2002
- Başbakanlığı al, neyi ver? / 02.02.2002
- Papa'nın davet etmemesine üzülünür (!) / 26.01.2002
- Bizi, onlarca sene dinsiz tanıtmışlar / 19.01.2002