Anadolu tarih boyunca medeniyetlerin beşiği olmuş bir coğrafyadır. Bu coğrafya üzerinde onlarca imparatorluk kuruldu. Roma, Bizans, İskender İmparatorluğu, Persler, Hititler, Bergama gibi tarihe yön vermiş imparatorluklar bu bölgede yaşamışlardır. Bunların haricinde irili-ufaklı o kadar çok devlet yaşadı ki bunları tarih kitaplarına sığdırmak bile mümkün değildir. Tabiri caizse Anadolu bir ateş yumağıdır. Kim bu topraklar üzerinde yaşamak isterse bu ateş topu onu içine almakta ve yok etmektedir. Tarih boyunca bu topraklarda uzunca bir süre yaşayan devlet ve millet yoktur.
Bu coğrafyaya hakim olan tarihin seyrine yön verebilmektedir. Bu özel konumu bilindiği için her millet için bu bölgede yaşamak ve siyasi bir devlet kurmak bir hayal olmuştur. Birisi diğerini kovmak şartıyla gelip buraya yerleşmiş onu da bir başkası buradan çıkarmıştır. Tarih sürekli tekerrür etmiştir. Burada yaşamak büyük bedel istemiştir.
İşte binli yılların başında bu coğrafyaya Müslüman Türk milleti geldi. Bu coğrafyayı inançlarıyla yoğurarak İslam beldesi haline getirdiler. Geldiklerinden bu yana bu topraklarda yaşamak için de bedel ödediler. Hem de bedellerin en ağırını ödeyerek yaşamaktalar.
Bu bedeli sizlere tarihte yaşanmış bir olayla aktarmak istiyorum. Olayı kahramanımız Nene Hatun'un kendi ağzından aktaralım:
"Muharebe gürültüleri ile uyandık. Kocam baltasını kaptığı gibi dışarı fırladı. Biraz sonra geri dönerek 'Gene Rus tabyaları girmiş. Sen çocuğu al, arkamdan gelme. Biz Rus ordusunu durdururuz. Eğer düşman şehre girerse kendinizi boğun' dedi ve gitti.
Beyim gittikten sonra dayanamadım. Bütün memleket boşalmıştı. Herkesin Rus'u karşılamaya, vatanı kurtarmaya gittiği bu gün ben nasıl evde kalabilirdim. Ufak yavrumu Allah'a emanet ederek baltamı aldım ve sel gibi akan kalabalığa karışarak tabyalara doğru koşmaya başladım
Asker kardeşlerimiz bir taraftan, biz bir taraftan tabyalara girdik. Bu arada tabyaların içinde kardeşim Hasan'ı yaralı olarak gördüm. Ağlayarak üzerine atıldım.
Kardeşim Hasan, 'Ağlama abla! Anamız bizi bugün için doğurdu. Ben de dedem gibi şehit mertebesine yükselmeyi her zaman istemiştim. Rus'u kovduk. Gayrisine gam yemem' dedi ve gözlerini yumdu. Bir daha da hiç açmadı".
O gün evinde bıraktığı oğlu Nazım ve diğer üç oğlunu Çanakkale de şehit verdi (Aziziye-Erzurum s.17-18).
İşte bu topraklarda yaşamanın sırrı gerektiği zaman malını, canını ve her şeyini feda etmekte yatmaktadır. Bu milletin bin yıldır bu coğrafyada yaşamasının başka yolu yoktur.
Hele ki hem bu coğrafyanın konumu, hem tarihten gelen Türk-Müslüman antipatisi taşıyan haçlı ruhu ve tekrar kokuşmuş Bizans, Pontus, Ermeni hayallerini gerçekleştirmek için çabalayan hayalperestler de olunca bu vatan toprakları üzerinde yaşamak daha da zorlaşıyor.
Fakat şu çok iyi bilinmektedir ki: En büyük kumandanından en gencine hatta küçük yavrusunu evde bırakıp memleketi için dışarı fırlayıp savaşa atılan analara sahip bu millet kırılabilir fakat eğilmez. Öldürülür ama mağlup edilemez. Hele hele bedelini canıyla ödediği bu topraklardan asla çıkarılamaz.
Selam olsun! Bu vatan topraklar üzerinde, ay yıldızlı al bayrak altında hür ve bağımsız yaşama sevdalılarına... Binlerce selam olsun!
Bu coğrafyaya hakim olan tarihin seyrine yön verebilmektedir. Bu özel konumu bilindiği için her millet için bu bölgede yaşamak ve siyasi bir devlet kurmak bir hayal olmuştur. Birisi diğerini kovmak şartıyla gelip buraya yerleşmiş onu da bir başkası buradan çıkarmıştır. Tarih sürekli tekerrür etmiştir. Burada yaşamak büyük bedel istemiştir.
İşte binli yılların başında bu coğrafyaya Müslüman Türk milleti geldi. Bu coğrafyayı inançlarıyla yoğurarak İslam beldesi haline getirdiler. Geldiklerinden bu yana bu topraklarda yaşamak için de bedel ödediler. Hem de bedellerin en ağırını ödeyerek yaşamaktalar.
Bu bedeli sizlere tarihte yaşanmış bir olayla aktarmak istiyorum. Olayı kahramanımız Nene Hatun'un kendi ağzından aktaralım:
"Muharebe gürültüleri ile uyandık. Kocam baltasını kaptığı gibi dışarı fırladı. Biraz sonra geri dönerek 'Gene Rus tabyaları girmiş. Sen çocuğu al, arkamdan gelme. Biz Rus ordusunu durdururuz. Eğer düşman şehre girerse kendinizi boğun' dedi ve gitti.
Beyim gittikten sonra dayanamadım. Bütün memleket boşalmıştı. Herkesin Rus'u karşılamaya, vatanı kurtarmaya gittiği bu gün ben nasıl evde kalabilirdim. Ufak yavrumu Allah'a emanet ederek baltamı aldım ve sel gibi akan kalabalığa karışarak tabyalara doğru koşmaya başladım
Asker kardeşlerimiz bir taraftan, biz bir taraftan tabyalara girdik. Bu arada tabyaların içinde kardeşim Hasan'ı yaralı olarak gördüm. Ağlayarak üzerine atıldım.
Kardeşim Hasan, 'Ağlama abla! Anamız bizi bugün için doğurdu. Ben de dedem gibi şehit mertebesine yükselmeyi her zaman istemiştim. Rus'u kovduk. Gayrisine gam yemem' dedi ve gözlerini yumdu. Bir daha da hiç açmadı".
O gün evinde bıraktığı oğlu Nazım ve diğer üç oğlunu Çanakkale de şehit verdi (Aziziye-Erzurum s.17-18).
İşte bu topraklarda yaşamanın sırrı gerektiği zaman malını, canını ve her şeyini feda etmekte yatmaktadır. Bu milletin bin yıldır bu coğrafyada yaşamasının başka yolu yoktur.
Hele ki hem bu coğrafyanın konumu, hem tarihten gelen Türk-Müslüman antipatisi taşıyan haçlı ruhu ve tekrar kokuşmuş Bizans, Pontus, Ermeni hayallerini gerçekleştirmek için çabalayan hayalperestler de olunca bu vatan toprakları üzerinde yaşamak daha da zorlaşıyor.
Fakat şu çok iyi bilinmektedir ki: En büyük kumandanından en gencine hatta küçük yavrusunu evde bırakıp memleketi için dışarı fırlayıp savaşa atılan analara sahip bu millet kırılabilir fakat eğilmez. Öldürülür ama mağlup edilemez. Hele hele bedelini canıyla ödediği bu topraklardan asla çıkarılamaz.
Selam olsun! Bu vatan topraklar üzerinde, ay yıldızlı al bayrak altında hür ve bağımsız yaşama sevdalılarına... Binlerce selam olsun!
Recep Sarıhan / diğer yazıları
- Millet zengin olursa, devlet de zengin olur / 07.01.2011
- ABD ile ilişkilerde hazan dönemi / 14.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları-III / 12.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları-II / 11.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları / 10.07.2003
- Beyaz goncaların kızıla boyandığı mukaddes topraklar-II / 06.04.2003
- Beyaz goncaların kızıla boyandığı mukaddes topraklar-I / 05.04.2003
- AB Uyum Yasaları ve Filistin manzarası / 27.09.2002
- Mukayeseli tarım politikaları / 25.09.2002
- Emir Karatekin diyarından selamlar / 21.09.2002
- ABD ile ilişkilerde hazan dönemi / 14.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları-III / 12.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları-II / 11.07.2003
- Dünden bugüne Avrupa'ya uydurulma yasaları / 10.07.2003
- Beyaz goncaların kızıla boyandığı mukaddes topraklar-II / 06.04.2003
- Beyaz goncaların kızıla boyandığı mukaddes topraklar-I / 05.04.2003
- AB Uyum Yasaları ve Filistin manzarası / 27.09.2002
- Mukayeseli tarım politikaları / 25.09.2002
- Emir Karatekin diyarından selamlar / 21.09.2002