AKP lideri Erdoğan'ın Amerika gezisi, Kopenhag gündemi arasına sıkıştığı için gözden kaçtı. Oysa, AB bizim için müzmin gündem. Ne akar ne kokar. Tabii, AB heyecanına kapılıp Kıbrıs'ı kaybetmezsek...
Asıl sıkıştırma Atlantik ötesinden.. Hükümetin AB konusunda himmet istediği ABD, Türkiyeyi Irak'ta ucuz asker yapıp ardından Türkiye'nin bölünmesinin önünü açacak Kürt Devleti'ni kurma peşinde. Artık bu niyetini saklamıyor. ABD senatörleri neredeyse günaşırı Kuzey Irak Parlamentosu'nda konuşuyor.
Türkiye'nin eli kolu bağlı durumda. ABD ile güya stratejik müttefikiz. Ama müttefikimizin emelleri hiç de milli çıkarlarımızla bağdaşmıyor.
Türkiye, Kuzey Irak'a fiili müdahalede bulunmaz ise, bölgeye, ABD'nin eğitip teşkilandırdığı ve silahlandırdığı Kürtler hakim olacaktır. Bu durumun Türkiye açısından yaratacağı sorunlar, malumdur. Müdahale ederse, Irak'a doğrudan tecavüzde bulunmuş olacak ve gerek harekatta ve gerekse harekat sonrasında, bu durumun yaratacağı riskleri göğüslemek zorunda kalacaktır.
ABD, Türkiye'nin Kuzey Irak'a fiili müdahalesini, askeri ve siyasi menfaatlerine uygun görmektedir. Ve bu durumu sağlamak için de Kürtleri kullanmaktadır. Daha doğru bir ifade ile, Kürtleri Türklere, Türkleri Kürtlere karşı kullanmak istemektedir. Bununla beraber ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni Kuzey Irak'ta yalnız bırakmak istememekte, kontrol ve denetimin kendi elinde bulunmasını öngörmektedir. Bunu sağlamak için, bölgeye komşu Türk topraklarında, kendi birliklerine 'Yığınaklanma Bölgeleri' talep ederken, harekata katılacak Türk birliklerinin sayısını belli seviyede tutmaya çalışmaktadır. Ayrıca, 'Kırmızı Çizgiler'den bahsetmektedir. ABD'nin bu tavrı bizi açıkça muttefikimiz zannettiğimiz ülkenin bizi hasım ilan etmesidir
ABD ayrıca, harekat sonrası tutumunu da şimdiden belli etmiştir. Öngörülen şekil, Bağdat'ta ABD'nin tam denetiminde bir 'Merkezi Yönetim', kuzey ve güneyde 'Gevşek Federasyonlar' şeklindedir. Fakat, harekatın esas maksadı ve ganimeti 'Petrol' tümü ile ABD'nin kontrolünde olacaktır. Bu konuda ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz'in 4 Aralık'ta Sn. Sedat ERGİN'e söyledikleri çok açık:
'Hedefimiz Irak'ın bütünlüğünün korunması ve kaynaklarının bizim tarafımızdan (?) ya da Türkiye (!) ya da başka bir güç tarafından koparılıp alınmamasıdır. On yıl önce Körfez Savaşı sırasında bir sözü hatırlıyorum: Bu bölgenin tarihi hakkında konuşmaktan vazgeçmediğimiz sürece, buraya barış hiçbir zaman gelmeyecektir.' Bu açıkça, 'Ne geçmişteki ne de gelecekteki haklardan bahsetmeye kalkışma!' demektir. ABD'nin Irak petrolünü ne Türk'e ve ne de Kürt'e bırakmayacağının tehditkâr ifadesidir.
ABD'nin Türkiye ile görüşmelerinde bir tutumuna dikkat çekmek istiyorum. ABD, Türkiye'nin henüz onaylamadığı kararları, onaylanmış gibi görmekte ve göstermekte ve müteakip girişimlerini buna göre yapmaktadır. Bu tutum, ABD'nin müzakerelerde, imkan bulduğu her zaman başvurduğu bir taktiktir.
ABD'ye bu taktiği kullanma cesaretini veren AKP lideri Erdoğan'ın ve iktidarın ABD'ye olan yaranma duygusudur. Ama dün Özal'a hayır diyen askerin bugün karşısında Özal'dan daha zayıf duran AKP iktidarına evet demesi mümkün değil.
Onun için olsa gerek AKP lideri Erdoğan, Irak konusunda halkoyuna gitmekten bahsetti. Acaba, Erdoğan, ABD'ye karşı hayır diyebilmek için mi yoksa askeri evete zorlamak için mi bu tartışmalı kartı sürdü?
Bu sorunun cevabını Kopenhag fırtınası dindikten sonra daha iyi bulacağız.
Asıl sıkıştırma Atlantik ötesinden.. Hükümetin AB konusunda himmet istediği ABD, Türkiyeyi Irak'ta ucuz asker yapıp ardından Türkiye'nin bölünmesinin önünü açacak Kürt Devleti'ni kurma peşinde. Artık bu niyetini saklamıyor. ABD senatörleri neredeyse günaşırı Kuzey Irak Parlamentosu'nda konuşuyor.
Türkiye'nin eli kolu bağlı durumda. ABD ile güya stratejik müttefikiz. Ama müttefikimizin emelleri hiç de milli çıkarlarımızla bağdaşmıyor.
Türkiye, Kuzey Irak'a fiili müdahalede bulunmaz ise, bölgeye, ABD'nin eğitip teşkilandırdığı ve silahlandırdığı Kürtler hakim olacaktır. Bu durumun Türkiye açısından yaratacağı sorunlar, malumdur. Müdahale ederse, Irak'a doğrudan tecavüzde bulunmuş olacak ve gerek harekatta ve gerekse harekat sonrasında, bu durumun yaratacağı riskleri göğüslemek zorunda kalacaktır.
ABD, Türkiye'nin Kuzey Irak'a fiili müdahalesini, askeri ve siyasi menfaatlerine uygun görmektedir. Ve bu durumu sağlamak için de Kürtleri kullanmaktadır. Daha doğru bir ifade ile, Kürtleri Türklere, Türkleri Kürtlere karşı kullanmak istemektedir. Bununla beraber ABD, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni Kuzey Irak'ta yalnız bırakmak istememekte, kontrol ve denetimin kendi elinde bulunmasını öngörmektedir. Bunu sağlamak için, bölgeye komşu Türk topraklarında, kendi birliklerine 'Yığınaklanma Bölgeleri' talep ederken, harekata katılacak Türk birliklerinin sayısını belli seviyede tutmaya çalışmaktadır. Ayrıca, 'Kırmızı Çizgiler'den bahsetmektedir. ABD'nin bu tavrı bizi açıkça muttefikimiz zannettiğimiz ülkenin bizi hasım ilan etmesidir
ABD ayrıca, harekat sonrası tutumunu da şimdiden belli etmiştir. Öngörülen şekil, Bağdat'ta ABD'nin tam denetiminde bir 'Merkezi Yönetim', kuzey ve güneyde 'Gevşek Federasyonlar' şeklindedir. Fakat, harekatın esas maksadı ve ganimeti 'Petrol' tümü ile ABD'nin kontrolünde olacaktır. Bu konuda ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz'in 4 Aralık'ta Sn. Sedat ERGİN'e söyledikleri çok açık:
'Hedefimiz Irak'ın bütünlüğünün korunması ve kaynaklarının bizim tarafımızdan (?) ya da Türkiye (!) ya da başka bir güç tarafından koparılıp alınmamasıdır. On yıl önce Körfez Savaşı sırasında bir sözü hatırlıyorum: Bu bölgenin tarihi hakkında konuşmaktan vazgeçmediğimiz sürece, buraya barış hiçbir zaman gelmeyecektir.' Bu açıkça, 'Ne geçmişteki ne de gelecekteki haklardan bahsetmeye kalkışma!' demektir. ABD'nin Irak petrolünü ne Türk'e ve ne de Kürt'e bırakmayacağının tehditkâr ifadesidir.
ABD'nin Türkiye ile görüşmelerinde bir tutumuna dikkat çekmek istiyorum. ABD, Türkiye'nin henüz onaylamadığı kararları, onaylanmış gibi görmekte ve göstermekte ve müteakip girişimlerini buna göre yapmaktadır. Bu tutum, ABD'nin müzakerelerde, imkan bulduğu her zaman başvurduğu bir taktiktir.
ABD'ye bu taktiği kullanma cesaretini veren AKP lideri Erdoğan'ın ve iktidarın ABD'ye olan yaranma duygusudur. Ama dün Özal'a hayır diyen askerin bugün karşısında Özal'dan daha zayıf duran AKP iktidarına evet demesi mümkün değil.
Onun için olsa gerek AKP lideri Erdoğan, Irak konusunda halkoyuna gitmekten bahsetti. Acaba, Erdoğan, ABD'ye karşı hayır diyebilmek için mi yoksa askeri evete zorlamak için mi bu tartışmalı kartı sürdü?
Bu sorunun cevabını Kopenhag fırtınası dindikten sonra daha iyi bulacağız.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014