Bağımsız Türkiye Partisi'nin Mersin İl Başkanlığının açılışında konuşan Prof. Dr. Haydar Baş Bey, ülkenin içinde bulunduğu durumla ilgili olarak, "Türkiye'nin üzerine oynanan oyunların temelinde AB'ye girme sevdasının, AB'ye gireceğiz iş, aş sahibi olacağız" telkinlerinin bulunduğunu belirterek, bugünkü çöküşün özellikle bu telkinlerin neticesinde meydana geldiğini izah etti.
Bu oyunda, Türkiye'nin iktisadi olarak çökertilmek istendiğini, söyleyen Sayın Baş, "bu sayede herkese muhtaç hale gelsin. Bundan dolayı da karnımızı doyurmak uğruna ülkenin bölünmesine, parçalanmasına gözlerimizi yumar vaziyete gelelim. Niye böyle oldu demeyelim. Bu yapılmak isteniyor" dedi.
Siyasi arenada, sadece Prof. Dr. Haydar Baş beyden duyduğumuz bu tespitler tamamen doğrudur.
Bugün Türkiye deyim yerindeyse bir ateş çemberinin içindedir.
İktisadi, siyasi, sosyal vs. her sahadaki kuşatılmışlığımız, Türkiye'nin hiç bir döneminde olmadığı kadar kapsamlı ve geniş bir oyunun içinde olduğumuzun göstergesidir.
Türkiye tarihinin hiç bir döneminde bu kadar dışa bağımlı, bu kadar basit maddi destekler karşılığında adeta ülke yönetiminin dış güçlerin eline bırakıldığı bir süreç daha yaşamamıştır.
Bunun nedeni, Prof. Dr. Haydar Baş beyin de sorunların temelinde gösterdiği AB sevdasıdır.
Zira, ülkemizde bugüne kadar hiç bir iktidar AB önünde bu kadar eğilmemiştir.
Hiç bir siyasi irade milli menfaatleri hatta devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü gözü kapalı feda etmeyi düşünmemişti.
Hiç bir dönemde Cumhuriyet rejiminin temeli millet egemenliğinin, millete dahi sorulmadan devrinden bahsedilmemişti.
Memleketi idare edenler, daha doğrusu idare edemeyip, bunalımın, iflasın eşiğine getirenler her şeyin çözümünü AB'ye bırakarak kenara çekilmektedir.
Kendine güvensiz, lider vasıflarından uzak, iktidar sahibi olmayan yöneticiler aça aş, işsize iş bulamayacaklarına emin oldukları için AB'yi her yaptıklarına referans göstermektedirler.
Göremedikleri ise, ülkenin zaten AB'ye girmek uğruna verilen tavizlerle bu noktaya taşındığıdır.
AB, Türkiye üzerinde tarihten gelen ciddi hesapları olan ülkelerin de içinde yer aldığı bir topluluktur.
Onların her türlü istediğini yerine getirmeye hazır bir Türkiye'den, menfaatleri istikametinde talep ettikleri gayet tabidir.
Anormal olan, bizim siyasilerimizin bu açık hesapları farketmeyerek takındıkları tutumdur.
Avrupa Parlamentosu'nun milli meselemiz Kıbrıs konusunu, Ege meselesini, Pontus hayalleriyle ilgili görüşlerini, Ekümenik bir devletin kurulmasına olan desteğini dile getiren kararları ortadadır.
Yine ekonomik sahadaki krizin tek sebebi olan IMF'nin, arka planda AB'nin bir uzantısı olduğu malumdur. Nasıl olur da bu kuruluştan alınan borç kredilerinin her yıl milyarca doları bulan faizini zorla denkleştiren Türkiye'nin krizden çıkışı IMF'ye bağlanabilir?
Üretimsiz, işsizliğe dayalı, sadece borç alma üzerine kurulu projelerle, tamamen olsa bağımlı bir kalkınmayı öneren bu sistemle Türkiye'nin kalkınabileceği nasıl düşünülebilir?
Oynanan oyun feraset sahibi her insanın anlayabileceği kadar açıktır.
Siyasilerimiz gaflet yada cehaletlerinden göremeyebilirler. Oysa, bu IMF ve AB politikalarının faturası kendilerine kesilen milletimiz herşeyin farkındadır.
Ve bu oyunları bozan, bu oyunları delilleriyle ispat eden, kendisine anlatan tek partinin Bağımsız Türkiye Partisi olduğunun da farkındadır.
Milletinin yanında, onun çektiği sıkıntıları görerek yardım elini uzatan tek liderin de Prof. Dr. Haydar Baş olduğuna emindir.
Bu sebeple onun yanındadır, arkasındadır.
Üzerine yapılan hesapları, elinin tersiyle bozacak, kendisine milli projelerle aş, iş temin edecek eli artık bulmuştur.
Bırakmaya da niyeti yoktur.
AB'ci ve IMF'ci partiler ittifaklarla bölünmelerle, hesaplarla uğraşadursun.
Bağımsız Türkiye Partisi yüzde 50 'lerde bir halk desteğiyle tek başına iktidara koşuyor.
Bu oyunda, Türkiye'nin iktisadi olarak çökertilmek istendiğini, söyleyen Sayın Baş, "bu sayede herkese muhtaç hale gelsin. Bundan dolayı da karnımızı doyurmak uğruna ülkenin bölünmesine, parçalanmasına gözlerimizi yumar vaziyete gelelim. Niye böyle oldu demeyelim. Bu yapılmak isteniyor" dedi.
Siyasi arenada, sadece Prof. Dr. Haydar Baş beyden duyduğumuz bu tespitler tamamen doğrudur.
Bugün Türkiye deyim yerindeyse bir ateş çemberinin içindedir.
İktisadi, siyasi, sosyal vs. her sahadaki kuşatılmışlığımız, Türkiye'nin hiç bir döneminde olmadığı kadar kapsamlı ve geniş bir oyunun içinde olduğumuzun göstergesidir.
Türkiye tarihinin hiç bir döneminde bu kadar dışa bağımlı, bu kadar basit maddi destekler karşılığında adeta ülke yönetiminin dış güçlerin eline bırakıldığı bir süreç daha yaşamamıştır.
Bunun nedeni, Prof. Dr. Haydar Baş beyin de sorunların temelinde gösterdiği AB sevdasıdır.
Zira, ülkemizde bugüne kadar hiç bir iktidar AB önünde bu kadar eğilmemiştir.
Hiç bir siyasi irade milli menfaatleri hatta devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü gözü kapalı feda etmeyi düşünmemişti.
Hiç bir dönemde Cumhuriyet rejiminin temeli millet egemenliğinin, millete dahi sorulmadan devrinden bahsedilmemişti.
Memleketi idare edenler, daha doğrusu idare edemeyip, bunalımın, iflasın eşiğine getirenler her şeyin çözümünü AB'ye bırakarak kenara çekilmektedir.
Kendine güvensiz, lider vasıflarından uzak, iktidar sahibi olmayan yöneticiler aça aş, işsize iş bulamayacaklarına emin oldukları için AB'yi her yaptıklarına referans göstermektedirler.
Göremedikleri ise, ülkenin zaten AB'ye girmek uğruna verilen tavizlerle bu noktaya taşındığıdır.
AB, Türkiye üzerinde tarihten gelen ciddi hesapları olan ülkelerin de içinde yer aldığı bir topluluktur.
Onların her türlü istediğini yerine getirmeye hazır bir Türkiye'den, menfaatleri istikametinde talep ettikleri gayet tabidir.
Anormal olan, bizim siyasilerimizin bu açık hesapları farketmeyerek takındıkları tutumdur.
Avrupa Parlamentosu'nun milli meselemiz Kıbrıs konusunu, Ege meselesini, Pontus hayalleriyle ilgili görüşlerini, Ekümenik bir devletin kurulmasına olan desteğini dile getiren kararları ortadadır.
Yine ekonomik sahadaki krizin tek sebebi olan IMF'nin, arka planda AB'nin bir uzantısı olduğu malumdur. Nasıl olur da bu kuruluştan alınan borç kredilerinin her yıl milyarca doları bulan faizini zorla denkleştiren Türkiye'nin krizden çıkışı IMF'ye bağlanabilir?
Üretimsiz, işsizliğe dayalı, sadece borç alma üzerine kurulu projelerle, tamamen olsa bağımlı bir kalkınmayı öneren bu sistemle Türkiye'nin kalkınabileceği nasıl düşünülebilir?
Oynanan oyun feraset sahibi her insanın anlayabileceği kadar açıktır.
Siyasilerimiz gaflet yada cehaletlerinden göremeyebilirler. Oysa, bu IMF ve AB politikalarının faturası kendilerine kesilen milletimiz herşeyin farkındadır.
Ve bu oyunları bozan, bu oyunları delilleriyle ispat eden, kendisine anlatan tek partinin Bağımsız Türkiye Partisi olduğunun da farkındadır.
Milletinin yanında, onun çektiği sıkıntıları görerek yardım elini uzatan tek liderin de Prof. Dr. Haydar Baş olduğuna emindir.
Bu sebeple onun yanındadır, arkasındadır.
Üzerine yapılan hesapları, elinin tersiyle bozacak, kendisine milli projelerle aş, iş temin edecek eli artık bulmuştur.
Bırakmaya da niyeti yoktur.
AB'ci ve IMF'ci partiler ittifaklarla bölünmelerle, hesaplarla uğraşadursun.
Bağımsız Türkiye Partisi yüzde 50 'lerde bir halk desteğiyle tek başına iktidara koşuyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Abdulkadir Baş / diğer yazıları
- Gerçekleri görebilmek / 05.11.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002
- Ezilen halklar Türk'ün adaletini bekliyor / 03.11.2002
- Türkiye'nin gerçek dostu var mı? / 02.11.2002
- AB, Türkiye'nin kurtuluşu değil, sonudur / 01.11.2002
- Çeçen eyleminin ardından / 31.10.2002
- Milli kaynakları hayata geçirecek irade, milletin iradesidir / 29.10.2002
- Türk'e Türk'te başka dost yoktur / 28.10.2002
- Basının esas görevi / 27.10.2002
- İnsan hakları meselesi / 26.10.2002
- Milletçe aradığımızı bulduk / 24.10.2002