Ülkemizde siyasilerimiz, bireysel kredilerin ve de kredi kartı kullanımının yaygınlaşmasını her ne kadar güzel bir şeymiş gibi lanse etseler de, durum hiç de öyle değil.
Milyonlarca vatandaşımızın gelirinin, açlık sınırı seviyesinde olan asgari ücrete endekslendiği; milyonlarca memurun yoksulluk sınırının yarısı kadar bir maaşa talim ettiği ve yine milyonlarca işverenin, zarar etmeleri sebebiyle borç batağında olduğu bir ekonomik tabloda, vatandaşlara kredi kartı ve faizli kredi pompalamak intihardan farklı değildir.
Normal şartlar altında kredi kartı, bankada ya da kasasında parası olan insanların yanlarında nakit taşımamak için kullandıkları plastik para olmalıydı. Hem güvenlik açısından, hem de para üstüyle uğraşmamak açısından tercih ediliyordu. Ayrıca sürekli gelişen e-ticaret ve de taksitli alımlarda olmazsa olmaz bir unsur haline geldi.
Ama ülkemizde vatandaşlarımızın geliri en asli ihtiyaçlarına bile yetmediği için, borcu borçla çevirmenin bir aracı haline dönüştü. Vatandaş borç batağından kurtulmak için, faizli kredinin yıkıcı tuzağına düştü. Yağmurdan kaçarken doluya tutuldu.
Peynir ekmek gibi sunulan kredi kartları, 3 kuruşluk geliri olanlara açılan bireysel kredi imkânları, vatandaştan, ayağını yorganına göre uzat mantığını aldı, alabildiğince borçlanmanın bataklığına sapladı. Sanki bu borçlar hiç ödenmeyecekmiş gibi.
Şimdi bu anlattıklarımızı bir de rakamlarla izah etmeye çalışalım.
Bankalararası Kart Merkezi'nin açıkladığı verilere göre, 2020 yılında bireysel ve kurumsal toplam kredi kartı borcu sene başında 152,7 milyar lira iken, yüzde 33,6 artış göstererek 204,1 milyar liraya çıktı. Bu rakamda, bireysel kredi kartlarının payı 145,1 milyar lira, kurumsal kredi kartlarının payı ise 59 milyar lira.
Kredi kartlarıyla en fazla harcama, market-gıda sektöründe yapıldı.
Peki, vatandaşlar kolaylık olsun diye mi kartla ödeme yapıyor yoksa parası olmadığı için mi? Yapılan kamuoyu araştırmaları vatandaşların parası olmadığı için mecburen, hatta ödeyemeceğini bile bile kredi kartıyla harcama yaptığını gösteriyor.
ADA Araştırma şirketi, Ocak ayına ilişkin bir anket çalışması yaptı.
26 ilde toplam 3 bin 245 kişiye sorular yöneltildi.
"Son bir yılda sizin/ailenizin geçim şartları ne yönde değişti" sorusuna yüzde 62,8'lik kesim "kötüleşti" diye cevap verdi. Düşünebiliyor musunuz, yüzde 63'ü "durumum daha da kötüleşti" diyen bir topluma bireysel kredi ve kredi kartı pompalıyorsunuz, sizce bu ne anlama gelmektedir? Uçurumun kenarında dolaşan birisine tekme atmak gibi bir şey bu.
Ankete katılanların yüzde 64'ü "borcum var" diye cevap verdi. Bu borcu olanlara da "borcunuzu ödemekte zorluk çekiyor musunuz?" diye sorulduğunda, yüzde 64'ü "çok zorluk çekiyorum", yüzde 25'i de "az zorluk çekiyorum" cevabını verdi.
Dikkat ederseniz, borçlu olanların yüzde 89'u borcunu ödemekte zorluk çekiyor.
Mevcut borcunu ödemekte zorluk çeken bir topluma, yeniden kredi kartı ya da bireysel kredi borcu yüklemek, sizce nasıl bir sonuç ortaya çıkartır?
Maalesef, bugünü kurtarmak için atılan adımlar, yarın çok daha büyük felaketlerin kapısını açıyor. Yaklaşık 23 milyon icra dosyası ise zaten vatandaşların içinde bulundukları çıkmazı açıkça gözler önüne seriyor.
Ülkemizde diplerde olan tüketimin canlandırılması, halkın tüketim kabiliyetine kavuşması için piyasaya bankalar eliyle kredi pompalanıyor.
Siyasilerimiz, sorunun tüketimde olduğunu görmüş olacaklar ki, tüketimi canlandırmaya çalışıyorlar ama yöntem yanlış. Yanlış yöntemlerle doğru sonuca asla ulaşılamaz.
Sağlıklı bir büyüme elde etmek mi istiyorsunuz, elbette ki bunun için tüketimin canlandırılması gerekiyor ama kredi pompalayarak değil.
Bugün dünyada tüketimin canlandırılmasının tek sağlıklı yöntemi, Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'dir.
Modelde, emek ve üretim karşılığı senyorajla Milli Para'nın devreye konulması ve bu paranın Vatandaşlık Maaşı, Ev Hanımı Maaşı, Çocuk Parası, Doğum Parası, asgari ücretin 10 bin lira yapılması gibi sosyal devlet projeleriyle adil bir şekilde vatandaşların cebine konulması vardır.
Dikkat ediniz, faiz yok, borç yok, karşılıksız bir şekilde vatandaşın cebine para koymak var. Bu hem gelir adaleti demektir, hem vatandaşların milli gelirden pay alması demektir, hem de sağlıklı büyüme için tüketimin canlandırılması demektir.
Çin ve Rusya gibi BRICS devletleri bu eşsiz Modeli uygulayarak vatandaşlarının yaşam standartlarını yükselttiler, bizler ise hala aynı kafayla, aynı yanlışlarla sürünmeye devam ediyoruz. Artık inadı bırakıp, gerçekleri görmek zorundayız.
- YPG’nin silah bırakmayacağı kesinleşti / 12.03.2025
- Suriye'de bundan sonra birlik sağlanabilir mi? / 11.03.2025
- Bu faiz oranıyla, bu enflasyon mümkün mü? / 07.03.2025
- PKK bitecek mi, daha da güçlenecek mi? / 06.03.2025
- Teröristbaşının çağrısının muhatabı kim? / 05.03.2025
- Piyon olursan, muhatap da alınmazsın! / 04.03.2025
- Teröristbaşının çağrısı ne anlama geliyor? / 01.03.2025
- Duma’da tarihi MEM toplantısından 12 yıl geçti / 28.02.2025
- Gelir adaleti, enflasyon sebebi olamaz / 26.02.2025