"Ankara Numune Hastanesi'ne önceki akşam saatlerinde uzun namlulu silahlı iki kişi tarafından getirilen Suriyelinin gizemi çözülemedi. Sivil kıyafetli olan ve sadece koruma yeleği ile ellerinde uzun namlulu silah bulunan iki kişi, 50 yaşlarında Suriyeli erkek hastayı hastaneye getirdi. Ancak doktorlar işlemler için resmi yazı istedi. Silahlı refakatçiler, "Biz Türk askeriyiz. Hastanın işlemleri için polis de gelecek. İşlemleri başlatın" dediler. İşlemler yapılmadı ve 10 dakika sonra istihbarat elemanı 4 kişi geldi. Kısa görüşmelerin ardından Suriyelinin farklı isimle yatış işlemi gerçekleşti. Bu kişinin Özgür Suriye Ordusu'nda önemli görevde bulunan bir komutan olduğu iddia edildi. Gizemli kişinin rahatsızlığından dolayı hastaneye getirildiği kaydedildi." (Hürriyet, 21 Aralık 2013) Yukarıdaki resim ve haber Türkiye'nin içine düşürüldüğü içler acısı manzaranın sadece küçük bir boyutu. Başkent Ankara'nın göbeğinde silahlı teröristler Türkiye için PKK ne ise Suriye için de aynısı olan "Özgür Suriye Ordusu" yaralılarının Türk hastaların sırasını alarak ve başka isimle tedavi ettiriyor. Bu adam Suriye'de kim bilir kaç kişinin kanına kurşun doğrardı da ondan sonra yaralandı. Evet, bu kare için, "Türkiye'nin içine düşürüldüğü içler acısı manzaranın küçük bir boyutu" dedik. Daha feci bir boyutu ise, iktidarın, "Ne istediler de vermedik" itirafında bulunduğu ve "Bizden önce kaç valiniz, kaç kaymakamınız, kaç polis müdürünüz, kaç hâkiminiz, kaç savcınız vardı" diye sitem ettiği, Papa'ya gidip, "Emrinizdeyiz, suçlu olan Papalığı yanlış anlayan Müslümanlardır" diyen Cemaat lideri ve ekibinin kendi hükümetini İsrail'le tehdit etmesidir. Aynı kişinin Mavi Marmara'da, üstelik uluslar arası sularda Türkleri katleden Siyonist devlet için, "İsrail'in egemenlik haklarına saygı gösterilmeliydi" demesi ise İslâm ve bu milletin içinden çıktığı için milletimiz adına tarihe "yüz karası" olarak geçecek bir hadisedir. Görüyorsunuz, Türkiye günlerdir bu iki yapı arasında uluslar arası platformda bir çadır devleti resmi veriyor. İtibarımız sıfırla çarpılıyor. Rüşvet söylentileri ayyuka çıkmış ve hukuka müdahale inkâr edilemez boyutlara ulaşmış bulunuyor. Daha da acısı Türkiye'yi bu hale düşüren bu iki cenah "kavga eder" gibi görünüp el altından el sıkışmış gibi, yani millete yine bel altından vuruluyor. Her iki taraf da, aldıkları hasarla bu meseleyi kapatma niyetlerini sözle olmasa bile fiille deklare etmiş durumda. Peki, bu niye böyle oluyor? Böyle oluyor, çünkü her ikisinin de güç aldıkları odak ABD'den başkası değil. ABD ise, her iki cenahı da, fazla palazlanıp yarın öbür gün bana dikleşemesinler diye Irak'la İran'ı kapıştırdığı gibi kapıştırdı, ikisine de bir hayli kay kaybettirerek kendine daha muhtaç hale getirdi. Millet de saf saf iki taraftan birini tutarak Hakk'ın yanında halka hizmet ettiğini sanıyor. İşte, bu manzara bile ABD'den icazet almayan, icazet alma ne ki, ABD'nin çanına ot tıkayan, gücünü Allah (c.c.) ve milletinden alan Milli Ekonomi Modeli sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'a duyulan mecburiyeti apaçık ortaya koyuyor. Diğerlerinin cümlesi serap. Bu seraba su diye koşanlar vardıkları yerde yine kumla karşılaşıyor. Çeşme ve Zemzem, zamanın Ehl-i Beyt Gemisi Kaptanı Haydar Baş'ın gönül deryasında gürül gürül çağlıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hasan Demir / diğer yazıları
- Artık yeter! / 02.11.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015