Ermenistan Eski cumhurbaşkanı Koçeryan, 2005 yılında 'on yıl sonra göreceksiniz ABD ermeni soykırımını kabul edecek' demişti. Koçeryan'ın tespiti altı yıl gecikmeli olarak da olsa ABD tarafından kabul edildi.
Biden, Türkiye'den istediklerini alabilmek için Ermeni meselesini, Zarrap meselesini koz olarak kullanmaya devam edecek.
İktidarın işi çok zor, pandemi süresince ekonomi iyice zayıfladı, işsiz sayısı üç milyona dayandı, dolar, euro aldı başını gitti.
İçeride kendi sorunlarıyla baş edemeyen iktidarın dış kaynaklı sorunlar ile baş edecek gücü, kudreti kalmadı gibi.
Rusya ile ABD arasında sıkışmış Türkiye, özellikle son on yılda, komşu ülkeler ve Müslüman coğrafya ile sıfır problem söylemlerinden çok uzak dış politikalarla hata üstüne hata yaptı. Neredeyse problem yaşamadığımız sınır komşumuz ülke kalmadı.
AKP'nin dış politikada bu kadar çok hata yapmasının asıl nedeni, Atatürk'ün kurduğu demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti değerlerine, kazanımlarına ters düşen siyaset yapmasıdır.
İktidar bunun yerine Osmanlı'daki gibi monarşi yönetim şekline yakın bütün yetkilerin bir kişide toplandığı, başkanlık sistemini tercih etmesidir. TV kanallarında, Osmanlı yönetim şeklini öven, kaybettiği topraklara tekrar sahip olan, güçlü kuvvetli Osmanlı devletinin tekrar kurulacağını gösteren dizilerin sayısı hayli arttı.
Dışarıda ülkemizde iktidarın ne yapmaya çalıştığını, amacının ne olduğunu Mısır, BAE hatta batılı ülkeler tarafından doğal olarak takip edilip izleniyor.
İktidarın Atatürk'ün kurduğu laik demokratik Türkiye cumhuriyeti devletinin değerlerine sahip çıkan ekonomisi ve sanayisi güçlü, bilimde dünya üniversiteleri ile yarışan, yeni yeni teknolojilerin üretildiği ülkeyi inşa etmesi, politikalarını şekillendirip birikim ve enerjisini bu işler için kullanması gerekir.
Türkiye bu kadar büyük dağ gibi sıkıntılardan nasıl kurtulabilir derseniz benim önerim şudur; Yaklaşık on yıl önce merhum Haydar Baş Hoca, ülkemizin zifiri karanlığa girdiğini, çok kötü günlerin ülkemizi beklediğini bundan kurtuluşun tek çaresinin, birlik, beraberlik, kardeşlikten geçtiğini söylemişti. Tek yürek, tek bilek olmamız gerektiğini söylediğini sanki dün duymuş gibiyim.
Haydar hoca aslında şunu demek istedi; Atatürk'ün dediğini "yurtta sulh cihanda sulh" prensibi çerçevesinde, iktidarın iç siyasette kurumlar, değerler, siyasi partiler ile kayıkçı kavgasını bırakması ve ortak değerler üzerinden birliği sağlaması lazım.
Partili cumhurbaşkanlığından vazgeçilipp partiler üstü cumhurbaşkanı sıfatı ile partiler arasında birliği ve beraberliği sağlayan bir misyon yüklenilmesi elzemdir.
Kendi evinde birliğini sağlayamayan aile bireylerinin her gün birbiriyle kavga ettiği bir ortamda dışarıdan gelecek tehlikelere karşı mücadele edecek ne güç kalır ne de kuvvet.
Komşu ülkeler ile coğrafya ortak kaderimizdir diyerek sulh içinde barış içerisinde dış siyasete acilen dönmesi gerekir.
İktidar mensupları kendi geleceğini düşünmek yerine, ülkenin geleceğine uygun siyaseti şekillendirmek zorundadırlar. Bütün çabalarını her ne olur ise olsun tek adamı iktidarda tutmak için kullanırken ülke elimizden kayıp gidecek.
Yazımızı Haydar Baş hocamızın söylemi ile Anadolu'nun genelkurmay başkanı olan Hacı Bektaş-ı Veli'nin sözüyle bitirelim; GELİN CANLAR BİR OLALIM, İRİ OLALIM, DİRİ OLALIM.