Türkler, tarihleri boyunca birçok alfabe kullanmışlardır. Müslüman olmadan önce Göktürk ve Uygur alfabelerini kullanan Türkler, İslamiyet'e girdikten sonra Arap harflerini kullanmaya başlamıştır. Bu alfabeyi yaklaşık bin yıl kullanan Türkler, 19. yüzyılın ortalarında alfabelerini tartışmaya başlamışlardır.
Türkiye'de ilk defa Arap harflerinin Türkçeyi ifade etmeye yetersiz olduğunu ve bunun da okuma-yazma öğrenirken zorluğa yol açtığını belirten ve bu sorunun halledilmesi için tekliflerde bulunan kişi Münif (Paşa) Efendi'dir. (Münif Paşa'nın hayatı ve dönemindeki bilim anlayışı hakkında bilgi için bkz; İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul 1988, c. 2, s. 997-1013; Murteza Korlaelçi, Pozitivizmin Türkiye'ye Girişi, İstanbul 1986, s. 202; Ekrem Işın, "Osmanlı Bilim Tarihi: Münif Paşa ve Mecmua-i Fünûn", Tarih ve Toplum, S. 11, Kasım 1984, s. 61-66; M. Şükrü Hanioğlu, "Osmanlı Aydını ve Bilim", Tarih ve Bilim, S. 27, Güz 1984, s. 183-190; M. Şükrü Hanioğlu, "Bilim ve Osmanlı Düşüncesi", Tanzimattan Günümüze Türkiye Ansiklopedisi, c. I, İstanbul 1985, s. 346-347; M. Ö. Alkan, Siyasal Düşüncenin Dünyevileşmesi: "İlim"den "Bilim"e Geçişin Kritik Evreleri: Osmanlı Materyalizmi ve Baha Tevfik, İ. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1988; Adem Akın, Münif Paşa ve Türk Kültür Tarihimizdeki Yeri, Ankara 1999).
Münif Efendi'nin daimî üyesi bulunduğu ve çalışmalarına katıldığı Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye'de yaptığı bir konuşmada ileri sürdüğü fikirler, Osmanlı'da Arap harflerinin ıslahı çalışmalarının başlangıcını teşkil etmektedir. (Fevziye Abdullah Tansel, "Arap Harflerinin Islâhı ve Değiştirilmesi Hakkında İlk Teşebbüsler ve Neticeleri", Belleten, XVII/66, Nisan 1953, s. 223).
Münif Paşa, 12 Mayıs 1862 tarihinde yaptığı konuşmada, hareke kullanılmadığı için Türkçe bir kelimenin birçok şekilde okunabildiğini, bu mahzurun ortadan kaldırılabilmesi için Arapçadaki harekelerin kullanılmasının da bir çözüm olmayacağını ifade etmiştir.
O'na göre, Osmanlı'da yazının öğrenilmesi güç olduğundan halkın fikren terbiyesi de mümkün olmamaktadır.
Münif Paşa'ya göre, mevcut harflerin daha kullanışlı ve yararlı bir şekle girmesi için iki yol bulunmaktadır. Birincisi, kelimelerin yine olduğu gibi korunması, ancak kelimelerin alt ve üstlerine bazı işaretlerin konulması.
İkinci yol ise, harfleri ayrı ayrı yazarak, yabancı dillerde olduğu gibi gerekli olan harekelerin harflerin sırasında yazılmasından ibarettir. (Tansel'e göre, hareke tabiri bu dönemde sesli harf yerine kullanılmaktadır; sessiz harfler ise hurûf kelimesiyle ifade edilmektedir. Bkz; Tansel, a.g.m., 223).
Münif Paşa'ya göre, birinci yol birçok mahzuru beraberinde getirecektir. Ancak ikinci yol takip edilirse, zorluklar ortadan kalkacak, okuma-yazma ve kitap basımı büyük ölçüde kolaylaşacaktır.
Kendisine göre, ikinci yol olarak tavsiye ettiği çözüm yolunun uygulanabilirliği vardır. Bu nedenle olsa gerek Münif Paşa, münferid harflerin ve aynı zamanda sesli harflerin kullanılarak küçük risalelerin, elifba cüzlerinin hazırlandığını, hatta bunların basılıp dağıtıldığını ve bazı okullarda okutulup, olumlu izlenimler edindiklerini kaydetmektedir. ("Islâh-ı Resm-i Hatta Dair Bazı Tasavvurat-Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye'de 1278 Senesi Zilkadesi'nin On Üçü Tarihinde Münif Efendi'nin Husus-ı Mezkûra Dair Telaffuz Eylediği Makaledir", Mecmua-i Fünûn, Yıl: 2, No: 14, Safer 1280 (1863), s. 76-77).
Münif Paşa, 19. yüzyılın ikinci yarısında eğitim sahasında önemli hizmetlerde bulunmuş, halkın eğitim seviyesinin yükselmesi ve iyi eğitimcilerin yetişmesi için çaba gösteren devlet ricalinin başında gelmektedir. (Ebuzziya Tevfik, kendisini "muallimîn-i irfan-ı milletin en müfidi" olarak tavsif etmektedir. Bkz; "Münif Paşa", Yeni Tasvir-i Efkâr, N. 251, 10 Şubat 1910, s. 4-5; No: 252, 11 Şubat 1910, s. 1-2; No: 253, 12 Şubat 1910, s. 2).
Türk dünyasında Arap harflerinin ıslâhı hakkında ilk gerçekçi teşebbüsü yapan Azerbaycanlı edebiyatçı Mirza Fethali Ahundzade'dir. (Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Safhaları, Ankara 1949, s. 169).
Ahundzade, 1863 yılında Arap harflerinin ıslâhı konusunda savunduğu fikirleri ve teklif ettiği elifbayı devlet yetkililerine kabul ettirmek maksadıyla İstanbul'a gelmiştir.
İstanbul'da Sadrazam Fuat Paşa ile görüşen Ahundzade, Müslümanlar arasında kullanılan yazıdaki zorlukları ortadan kaldırmak gayesi ile hazırlamış olduğu yeni tarz harfleri içeren projeyi takdim etmiştir. (A. Caferoğlu, "Mirza Feth-Ali Ahundzade Hakkında Bir Vesika", Azerbaycan Yurt Bilgisi, Yıl: 3, S. 26, Şubat 1934, s. 41).
Sadaret de incelenmesi için teklifi Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye'ye havale etmiştir. Cemiyet, teklif edilen Elifba'yı incelemek için iki toplantı yapmıştır. (Ahundzade'nin teklif ettiği elifba için bkz; Mirza Feth-Ali Ahundof, Elifba-yı Cedid ve Mektubât, Yay. Haz. Hamid Mehmedzade, Hamid Araslı, Neşriyat-ı Ferhengistan-ı Ulum-ı Cumhur-ı Şûrevî Sosyalist-i Azerbaycan, Bakû 1963, s. 3-21).
Uzun müzakerelerden sonra Cemiyet üyeleri, Ahundzade'nin teklif ettiği harfler hakkındaki görüşlerini bir rapor halinde Sadarete sunmuştur. (Mecmua-i Fünûn, Yıl: 2, No: 14, Safer 1280, s. 69-73). (devam edecek…)
- Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek / 05.02.2022
- Bir gecede cahil kaldık(!)-II / 09.07.2020
- Bir gecede cahil kaldık(!)-I / 08.07.2020
- Türklerin tarihi / 12.05.2020
- Bilime destek olmalıyız / 04.04.2020
- Baharın gelişi / 19.03.2020
- İftira er kişiye zarar vermez / 11.09.2019
- Atatürk ve Hilafet-II / 29.07.2019
- Atatürk ve Hilafet-I / 28.07.2019