Devrinin tâbiriyle "ser-mîmârân-ı hâssa", yâni pâdişâh mîmârlarının başıdır. Bir kısım kaynaklara göre babası Abdülmennân, dedesi de Dülger Yûsuf isimli şahıslardır. Sinan, Sultan Selîm'in tahta çıktığı günlerde Rumeli'ye ilâveten Anadolu'dan da devşirme alınmaya başlanılması üzerine Kayseri'nin Ağırnas Köyü'nden devşirilmiştir. Nitekim kendisi de Yavuz'un vefâtıyla alâkalı olarak söylediği mısrâlarında bunu tebârüz ettirir: Anın devşirmesiyem ben kemîne/Gülistân-ı cinân ola mekânı... Ancak ifâde etmelidir ki, müslüman Anadolu'nun bağrında yetişen samîmî ve ihlâslı bir mü'min olan Sinan'ın bu devşirmeliğinden yola çıkarak onun şu veya bu milletten olduğu husûsundaki iddiâlarla uğraşmak yersizdir. Doğru olan bugünkü mîmârîyi Sinan'ın ufuklarıyla değerlendirebilmek, yâni Türk mîmârîsini yeniden Sinan'ın o mükemmel sanat ve üslûbu istikâmetinde geliştirebilmektir. Büyük birikimYedi yıllık bir tahsîlden sonra yeniçerilerin arasına katılan Sinan, iştirâk ettiği muhârebeler dolayısıyla gidip gördüğü yerlerdeki sanat âbidelerini inceleme ve kendisindeki o üstün kâbiliyyet potasında eritip yeni terkipler vücûda getirme imkânına kavuştu. Sinan'ın sanat hayâtı için bütün bu seferler, dehâsını besleyen bir büyük tecrübe ve müşâhede zemini oldu. Onun yaklaşık elli yılı, bu şekilde bir bilgi ve tecrübe biriktirme, eşsiz bir estetik kâbiliyeti kazanma ve bunları o müthiş muhayyilesinde yoğurmakla geçti. Onun sanat kâbiliyetinin ilk tezâhürü, Van kalesi kuşatmasındadır. Sadrazam Lütfü Paşa maiyyetindeki Osmanlı ordusu Van Gölü sâhiline geldiğinde Paşa, gölün karşı kıyısındaki ranlılar hakkında bilgi almak istedi. Bunun için Sinan'ı çağırıp: "Gemilerin yapılmasına itinâ eyle!" dedi. Malzeme yokluğuna rağmen Sinan, derhal harekete geçerek bütün teçhizatıyla kısa zamanda üç kadırga vücûda getirdi. Bu başarı, Lütfü Paşa'yı son derece memnun etti. Bu ve benzerî üstün ve kıymetli hizmetler halkası genişledikçe Sinan, devamlı yükselmeye başladı.Ardarda sıralanan eşsiz muvaffakıyetleri sayesinde alışılmadık terfîler ile kısa zamanda yeniçeri ocağının en yüksek rütbelerinden biri olan hasekibaşılığına kadar geldi. Zîrâ onun seferlerde gösterdiği îmâr ve inşâdaki muvaffakıyeti, ordunun zaferini temîn eden en büyük müessirlerden biriydi. Kânûnî'nin Boğdan seferinde Prut nehri üzerine onüç gün gibi kısa bir zamanda mükemmel bir köprü inşâ etmişti. Ancak bir kısım devlet adamlarının bu köprünün düşman eline geçmemesi için oraya bir de kale yapılması teklîfini ordunun kuvve-i mâneviyyesine menfî bir surette te'sîr edeceği düşüncesiyle kabul etmedi. Büyük Sultan Kânûnî de bu fikri beğendi ve: "- Unutmamak gerektir ki, müslümanlar târihte ilk defa Avrupa kıt'asına çıktıklarında kendilerini Cebel-i Târık'tan geçirmiş olan gemileri yakmışlardı. Bu kararlılığı bizim de göstermemiz lâzımdır. Bizler buraya kale yapmakla askere darlandığı anda kaçması için bir girizgâh mı yapacağız?" diyerek Sinan'ı takdîr etti.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.