"Beyhude Arayışlar! Ve..." başlıklı dünkü yazımızda son 50 yılımızdaki hemen herkesin yakinen bildiği ve hafızalaramızda tazeliğini ve canlılığını koruyan arayışlardan bahsetmeye çalışmıştık. Bu arayışlar elbette 50 yılla sınırlı değildi. En azından 200 yıllık bir geçmişi vardı bunların. Diğer bir ifade ile biz 200 yıldan beri bir takım arayışların içerisindeyiz. Ne kadar doğru bilinmez ama bu günlerde "En fazla güven kaybedenler" diye bir araştırma bazı tv.lerde ve gazetelerde yer aldı. Zaman zaman bu konuda anketlerin, araştırmaların ve değerlendirmelerin yapıldığını biliyoruz. Karşımıza çıkan tablonun doğruluğu elbette tartışılabilir. Ancak buna rağmen durum üzücüdür, korkutucudur ve kaygı vericidir. Başta devletin enüst kurumları olmak üzere siyaset ve devlet adamlarımızın güven kaybettikleri rakamlarla ifade ediliyor. Gerçi bu acı tabloyu görmek için anket yapmaya da, araştırmaya da gerek yok. Herkesin birbirine nasıl baktığı, ne düşündüğü ve burnundan nasıl soluduğu ortada. Hal böyle oluca bazı sorular da insanın aklına gelmiyor değil. Mesela böyle bir ortamda bu araştırma ile ne elde edilmek isteniyor olabilir? İlgilileri ve toplumu uyarmak mı? Yoksa sadece bilgilendirmek mi? Ya da bu tabloya bakarak ülkemizin ve milletimizin geleceği açısından bunu sakıncalı ve hatta çok tehlikeli bulup herkesin aklını başına toplamasını, bir an evvel temeldeki sesbeplerine varıncaya kadar incelenip gerekli tedbirlerin alınmasını, çözümlerin ve çarelerin gecikmeden bulunmasını mı arzu ediyoruz? "Mana şaairin karnındadır" anlayışından yola çıkarak elbette bunu en iyi anketi ve araştırmayı yaptıranlar veya yapanlar bilir diyebiliriz. Ancak araştırmaya konu olan şahıslara, kurum ve kuruluşlara bakarsak ; Başbakan, Cumhurbaşkanı, medya, muhalefet, politikacılar, Anayasa Mahkemesi, Diyanet, Ordu ve Polis... Geriye ne kaldı demekten kendimizi alamıyoruz. Bir de bu genel tablonun özelinde hiç bir kimse ve hiç bir kurum kendinden başkasına kesinlikle inanmıyor, güvenmiyor ve hatta yaşama hakkı tanımıyor. İşte asıl bölünme ve asıl tehlike burada yatıyor. Ve bu da "Beyhude Arayışların" bir başka neticesi. Gelinen bu noktada ve bunca arayışlarda bir arpa boyu yol alamıyorsak, hem kurumlar ve hem de kurumların başındaki ilgililer, yetkililer, sorumlular "güven kaybediyorlarsa" bunu yanlız bir eksiklik, hatta bir yanlışlık olarak değerlendirmek de asla mümkün değildir. Nasıl bir eksiklik ki, nasıl bir yanlışlık ki bir defa olsun bir türlü müsbet bir adım atamıyoruz?... Bunu gaflet ve dalaletle de açıklayamayız... O halde daha fazla ileriye gitmeden, geliniz hepimiz, herkes eteklerdeki taşları dökelim. Önyargılardan sıyrılıp kurtulalım. Niyetlerimizi, düşüncelerimizi, fikirlerimizi ve yaptıklarımızı bir bir gözden geçirelim. Şairin ; "Dur Yolcu!" dediği gibi herkes şöyle bir dursun... Geriye baksın, etrafına baksın... Bastığı topraklara, soluduğu havaya baksın. Ve aynaya baksın. Aynada kendi gözlerine baksın. Ve sonra bakacağı bir çift göz arasın... Ve gözlerini kırpmadan birbirlerinin gözlerinin içine baksınlar. Ardından da, ayrılmadan aynı noktada durup ülkede, bölgede ve dünyada yaşanan olaylara beraber baksınlar...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010