"Osmanlı Devletinin temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmıştı. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk'ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun, bunun da bölüştürülmesini teminle uğraşılmaktan ibaretti.
Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet, bunlar hepsi anlamı kalmamış birtakım manasız sözlerden ibaretti.
O halde ciddî ve gerçek karar ne olabilirdi? Bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî egemenliğe dayanan, kayıtsız ve şartsız bağımsız yeni bir Türk Devleti kurmak!
İşte, daha İstanbul'dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun'da, Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygulamaya başladığımız karar, bu karar olmuştur…
Bu hareket, milletin bir arzusudur
Ben, 1919 yılı mayısı içinde Samsun'a çıktığım gün elimde, maddî hiçbir kuvvet yoktu.
Yalnız büyük Türk milletinin soyluluğundan doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı…
İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım. Ben, Türk ufuklarından bir gün kesinlikle bir güneş doğacağına, bunun sıcaklık ve kuvvetinin bizi ısıtacağına, bundan bize bir güç çıkacağına o kadar emindim ki, bunu âdeta gözlerimle görüyordum…
Millî Millî irade, kendi yönünde bir nehir gibi coşup taşacaktır. Mücadeleyi her noktasından düşünerek kabul etmiş bulunuyoruz.
Memlekette umduğumuz millî uyanış ve coşku oluşmuştur. Sadece dayanıklı olmak ve görevde kusur etmemek temel şarttır…
Bu hareket, milletin bir arzusudur; hatta bir gereksinimidir. Bu arzu ve gereksinimi doğuran şey de kişiler değil, doğrudan olaylardır.
Devletin bütünlüğünü ve bağımsızlığını tehdit eden hukuk dışı birtakım tutkular, topraklarımıza hiçbir hakka dayanmaksızın vuku bulan saldırılar, tehlike karşısında millete birleşmek gereğini duyurmuştur…
Millî savunmamızı, düşmanların bayrakları babalarımızın ocakları üstünden çekilinceye kadar bırakamayız.
İstanbul mabetleri etrafında düşman askerleri gezdikçe, özvatan toprakları üstünden yabancı adamların ayakları çekilmedikçe biz, mücadelemizde devam etmek zorunluğundayız.
Kendi hükümetimizin yönetimi altında mutsuz ve fakir yaşamak, yabancı tutsaklığı pahasına kavuşacağımız huzur ve mutluluğa bin kere üstündür.
Kuvayi Milliyemizin etkin egemeni, ancak millet ve yüksek millî amaçlardır; başka hiçbir birey ve topluluk etkili olamaz.
Bütün millet, bütün dünya bilsin ki, en sonunda millet tam bağımsızlığının temin edildiğini görmedikçe, yürümeye başladığı yolda bir an durmayacaktır…
Hepinizce bilinmektedir ki, milletimiz yüzyıllardan beri iki kuvvetin, iki zorba kuvvetin, iki yok edici kuvvetin baskısı altında üzüntü ve elem duymakta idi.
O kuvvetlerden birisi: Doğrudan doğruya memleket ve milleti yönetmek iddiasında bulunan zorbalar, ikincisi: Bütün bir emperyalist ve kapitalist âlemidir.
Yüzyıllarca bu iki kuvvetin baskısı altında kalmış olan millet, şüphesiz ki gayet zayıf bir haldedir.
Fakat baskıların sonucunda büyük uyanmalar oldu. İşte, bizim milletimizde de o uyanış oluşmuştur ve biz, böyle bir uyanış döneminin içinde bulunuyoruz.
Gerçekten bir buçuk yıl evvel, bir yıl evvel millet, aynı zamanda bu iki kuvvete karşı isyan etmiş ve mücadeleye başlamıştır.
Emperyalist kuvvetler, milletimizi, hukuk ve onur ve bağımsızlıktan mahrum ve bunları kavramayan bir hayvan sürüsü saydığı için böyle bir sürünün elinde sayısız doğal hazinelere sahip, değerli ve geniş bir memleketin bırakılmasını uygun göremezdi.
Onların görüşüne göre bu memleketi parçalamak ve bu memleketteki insanları tutsaklık altına almak gerekli idi…
Halbuki milletimiz hiçbir zaman düşmanlarımızın anladığı gibi hukukuna ve bağımsızlığına yabancı değildir.
Tam tersine büyük bir aşkla ve aşkı bağ ile vicdanî bağ ile bağımsızlık ve onuruna bağlıdır ve yine milletimiz içerideki cahil ve dalgınların ve hainlerin telâkki ve ifade etmek istedikleri nitelikte de değildir…
Biz, Batı emperyalistlerine karşı yalnız kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz.
Aynı zamanda batı emperyalistlerinin kuvvetleri ve bilinen her imkânlarıyla Türk milletini emperyalizme araç yapmak istemelerine engel oluyoruz. Bu bakımdan bütün insanlığa hizmet ettiğimize inanmaktayız.
Milletimiz çok büyüktür
Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalım. O tutsaklık ve aşağılığı kabul etmez. Fakat onu bir araya toplamak ve kendisine, "Ey millet! Sen tutsaklık ve aşağılığı kabul eder misin?" diye sormak gerekir.
Ben, milletin vereceği cevabı biliyorum. Ben, milletin büyüklüğünü biliyor ve bu soru karşısında, onun, o soruyu soran çocuklarını canı gibi seveceğini ve alınlarından öpeceğini biliyorum.
Ben biliyorum ki bu millet, kendisine bu soruyu soran çocuklarının, hep o esasa dayanan çare ve hazırlıklarını canla, başla kabul edecektir.
Onun için işte ben şimdi bu yoldayım, onun çok sağlam bir yol olduğuna inanarak!" (Nutuk, Hoş Geldin Atatürk eseri ve Atatürk hakkındaki hatıratlardan derlenmiştir)
Allah razı olsun Büyük Atatürk…
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025
- Çatlayan sadece fay hatları değil ar damarıdır / 24.04.2025
- Bizim 23 Nisan’dan anladığımız / 23.04.2025
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025