Seçim tarihi netleşip, Bay Kemal adaylığını açıklayınca en çok muhatap olduğum soru; 'Kemal Kılıçdaroğlu kazanabilir mi, nasıl kazanır' sorusuydu.
Cevaplarım kısa ve net idi: Sayın Erdoğan'ın ekonomik vaatlerini bekleyecek ve o vaadin bir tık ilerisini vaat edecek. Bunu belli bir strateji üzerine yapıp, ikna edici bir şekilde halkın önüne koyarsa rahat kazanır, diyordum.
Neden? Çünkü artık seccade, Ayasofya, top, tüfek, tank, gemi, yol, köprü vs. vatandaşımızın yüzde 60'tan fazlasının gündeminden çıkmış vaziyette.
FETÖ, PKK, HDP gibi başlıklarda artık 'senin ki benden kara' tablosu var ortada. AKP'nin dış politikadaki dönüşleri ise vatandaşın bile başını döndürdü.
İktidar partisi ve yanındaki altılısı her ne kadar milli ve manevi değerleri ısıtmaya çalışsalar da vatandaşın gündemi enflasyon, hayat pahalılığı, borç, gelir adaletsizliği, açlık sınırı altında bir gelire mahkum edilmektir.
Artı olarak da vatandaşa tepeden bakılması, açıkça tehdit edilmesi, damgalanması, hakaret edilmesi, kindarlaştırılması da bütün sıkıntıları çatlatma notasına getirmiştir.
Tabi Erdoğan ve ittifakı sanki ülkeyi 21 yıldır başka bir parti yönetiyormuş gibi ekonomik müjdeler veriyor.
Ama Sayın Kılıçdaroğlu'da siyaseti öğrenmiş. Başta da dediği gibi anında bir tık ilerisini müjdeliyor.
BTP Lideri Hüseyin Baş tam 1 yıl önce tarihe geçen, 'ev bir ihtiyaç değil haktır' tespitini şimdi Bay Kemal kullanarak, depremde evini kaybeden vatandaşlarımızın evini devlet olarak biz yapacağız, diyor. Haliyle Erdoğan'ın, '1 yıl içerisinde yapacağız' sözleri sıfır oldu.
Tamamı Milli ekonomi Modelinde olan asgari ücret, emekli maaşları, bayram ikramiyeleri, annelere, çocuklara, gençlere vs. derken Bay Kemal'in vaatleri iktidarın başını döndürdü.
Ve 20 yıldır BTP'ye sordukları (!) o soruyu şimdi Millet ittifakına soruyorlar: Nereden vereceksiniz?
Bay Kemal, AKP döneminde yandaşlara verilen 418 milyar doları gösteriyor. Ardından yurt dışı ziyaretlerinde yaptığı görüşmelerde 300 milyar dolar yatırım sözü aldığını anlatıp, Vietnam örneğini veriyor.
Bize göre 'yabancı sermaye' bir ülkenin silahsız işgalidir. Gazetemiz yazarlarından Cihat Tekin bir yazısında konuyu bir Sümer atasözü ile özetledi: "Borç almak evlilik kadar kolay fakat borç ödemek çocuk doğurmak kadar zordur."
Anlamadığım nokta
Bay Kemal'in, '300 milyar dolar para gelecek' sözüne Sayın Erdoğan ve kurmaylarının tepkilerini anlamış değilim.
'IMF'ye borcu kapattık, bizim IMF ile işimiz olmaz' diyen ama 80 yılda yapılan borcun 3 katı daha borç yaparak devleti 450 milyar dolar dış borç sahibi yapan Erdoğan ve iktidarı neden 300 milyar dolara karşı çıkıyor? Siz anladınız mı?
Sayın Erdoğan, '20 yıl bu ülkede Başbakanlık yaptım, Cumhurbaşkanlığı yaptım ama böyle bir safsata, böyle bir yalan, dolan, hile dünyanın hiçbir liderinde görmedim…
Düşünebiliyor musunuz? 300 milyar dolar İngiltere'den getirecekmiş. Demek ki tefecilerle filan da görüştü, anlaştı. Onlar ona havada, karada sözler verdiler."
Demek ki, Sayın Erdoğan, İngiltere'den, ABD'den, Rusya'dan, Çin'den, Yahudi sermayederlerden, Katar, BAE şeyhlerinden, Suudi Arabistan'dan yüzlerce milyar dolar yüksek faizli borçlanınca sorun yok.
Hem faiz karşıtı olup hem de 20 yılda 522 milyar dolar borç faizi ödeyince sorun yok.
Ama Bay Kemal'in 300 milyar doları sıkıntılı ve sakıncalı. Mantık bile isyanlarda!
Kağıt ile işgale hayır
Kağıt ile (para) işgale hayır, diyen tek parti BTP ve tek lider de Hüseyin Baş'tır. Aylarca önce Sayın Baş'ın bir açıklamasını not almıştım.
"Türk milleti her şeyi yaşayabilir ama boyunduruk altında yaşayamaz. Türkiye'nin bağımsızlığı için gerekiyorsa bir canımız varsa ortaya koyacağız. Ortalık, seçmene yaranmak için bukalemun gibi her renge gelen insan kaynıyor.
Biz o değiliz, hiç kimse kusura bakmasın! Bu ülkenin üniter yapısı asla bozulamaz. Bu ülkenin bağımsızlığına hiç kimse kastedemez, taviz verilemez.
Siz zannediyorsunuz ki bağımsızlık illa birilerinin postalları altında emir almakla kaybedilir.
Hayır, o postalı çıkaran ve takım elbiseyi giyip kravatı takıp senin karşına gelen, 'Ben yatırımcıyım' diyen adam da senin bağımsızlığın için bir tehdittir.
Bunun farkına vardığın gün Atatürk'ün yolunda olacaksın. İlla kafana tüfeği dayamış, seni postal altında ezmesine gerek yok.
Türkiye'nin köklü ailelerinden Koç ailesinin rahmetli mensuplarından Vehbi Koç'un bir videosuna rastladım, diyor ki; 'Osmanlı'nın son dönemlerinde bütün tekstil işleri, bütün gıda işleri, bütün ticaretler, bütün yatırımlar her şey yabancıların elindeydi.
Bu işleri Hristiyanlar, Yahudiler, Rumlar, Ermeniler yapıyordu. Türkler cephedeydi, askerdeydi. Türkler hep ırgat olurdu, işçi olurdu. Ankara'nın, İstanbul'un en güzel yerlerinde Onlar otururdu, biz de imrenerek onlara bakardık.'
Atatürk'ün ülkeden düşmanı fiili olarak atması 3 sene sürdü; düşmanın parasını ülkeden atması, ekonomik bağımsızlığını alması 13 sene sürdü."
Demek ki bu işgali Hüseyin Baş bitirecek.
- İstanbullular neden sokağa çıkıyor? / 27.04.2025
- Ekonominin kitabını yazdılar / 26.04.2025
- 23 yıllık iktidarın her daim mazereti olabilir mi? / 25.04.2025
- Çatlayan sadece fay hatları değil ar damarıdır / 24.04.2025
- Bizim 23 Nisan’dan anladığımız / 23.04.2025
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025