Bildiğiniz gibi Anayasa, bir devletin nasıl yönetileceğini belirleyen, kişi hak ve özgürlüklerini düzenleyen yasalar bütünüdür. Dolayısıyla Anayasa bir milletin varlığı ve geleceği için en önemli mevzudur. Böyle önemli bir mevzu hakkında yapılacak kapsamlı bir değişimin alelade bir şekilde giderayak gündeme getirilmesi gerçekten düşündürücüdür.
Siyasilerimiz Anayasa değişikliğini başkanlık sistemine geçişi sağlamak için istiyorlar. Ama batı için asıl hedef başkanlık sitemine geçmek değil, bu vesileyle federasyon sistemi oluşturabilmektir. Esasen yargıyı ve yasamayı tamamen kendi kontrollerine alarak başkanlık sisteminden çok daha fazla yetkiye sahip olan siyasilerimizin asıl amaçlarının daha fazla güç, daha fazla otorite olduğunu söylemek de yanlış olur. Onlar talimatları yerine getiriyor.
Başkanlık sistemi tartışmaları ilk gündeme geldiği zaman Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş şu önemli tespitleri yapmıştı:
“Başkanlık sisteminin hayata geçmesi için Türkiye’de federatif bir yapının, başka bir ifadeyle ‘eyalet sistemi’nin hayata geçmesi gerekmektedir. Eyaletler, ‘devletçik’ demektir. Her birinin kendi anayasası, kendi hukuku vardır. Başkasının seçilebilmesi için ‘devletçikler’in olması şarttır. Bunun adına bölünmek denir. Bu üniter yapıyı dağıtıp yok etmektir.”
Peki, bazı siyasilerimizin iddia ettiği gibi başkanlık sistemi demokratik bir rejim midir?
Prof. Dr. Baş, bu konuda, başkanlık sistemi devreye girdiği zaman iki partinin kaldığını, diğer partilerin devre dışı olacağını ve bunun anlamının halkın yüzde 35’inin siyasi bir temsil iradesi bulamayacağını ifade etmektedir.
Yani Türkiye’de başkanlık sistemi devreye girerse, yüzde 35 vatandaş yok kabul edilecek. Her seçimde iki parti olacak ve halk bunlar arasında seçim yapma durumunda olacak. Bugün ABD’deki sistem böyledir, demokratlar ve cumhuriyetçiler vardır. Halk bir demokratları, bir cumhuriyetçileri seçmektedir. Fakat her iki parti de küresel şirketler ve lobiler tarafından koordine edildiğinden, görünüşte iki parti olmasına rağmen aslında tek parti mevcuttur. Bu kontrollü iki partinin dışında çözüm üretebilecek yeni bir siyasi hareketin oluşma şansı yoktur. İsmi demokratik olan ABD, tam bir antidemokratik krallık sistemidir. Fakat burada kral ABD Başkanı değil, küresel şirket ve lobi temsilcileridir.
Türkiye için ise yine aynı antidemokratik bir ortam oluşacaktır, bir farkla, başkan, Türkiye içindeki lobi ya da şirketlerin değil, ABD’nin ve AB’nin ve hatta İsrail’in kontrolünde olacak, onların çıkarlarına hizmet edecektir.
Peki, başkanlık sistemini uygulayan ABD dünyanın en güçlü ülkelerindendir, biz de uygularsak daha güçlü olabilir miyiz?
Başkanlık sistemi, eyaletlerden yani küçük özerk devletçiklerden oluşmaktadır. ABD’de bunların bir ve beraber olmalarının nedeni, ABD dolarının dünya parası olması ve pentagonun gücüdür. Soru şu: Eğer ABD doları darbe yerse –ki bugün varlığı tartışmalıdır ve ülkeler kendi paralarına yönelmektedir- ve de pentagon güç kaybederse –ki gerek ekonomik kriz gerekse Rusya ve Çin gibi ülkelerin tekrar güçlerine kavuşmaları ABD’ye güç kaybettirmektedir- bu eyaletlerin bir arada kalabilmesi mümkün mü?
Emin olun ki böyle bir durumda, ABD’yi yine kuzey güney savaşları gibi birçok çatışma ve kaos beklemektedir.
Türkiye’de ise ne güçlü bir para ne de eyaletleri bir arada tutabilecek askeri bir güç vardır. Ekonomi borç batağındadır ve alınan yetkiler sebebiyle PKK terörüyle bile başa çıkılamamaktadır. Bu şartlar altında Türkiye başkanlık sitemine geçerse, çok kısa bir zaman sonra aynen Yugoslavya gibi paramparça olacaktır.
Siyasilerimize tavsiyemiz, en ideal sistem olan ve de Türk milletine en çok yakışan üniter yapıyı dağıtıp, lütfen sonu parçalanma olan bir maceraya ülkemizi sürüklemeyin.
Siyasilerimiz Anayasa değişikliğini başkanlık sistemine geçişi sağlamak için istiyorlar. Ama batı için asıl hedef başkanlık sitemine geçmek değil, bu vesileyle federasyon sistemi oluşturabilmektir. Esasen yargıyı ve yasamayı tamamen kendi kontrollerine alarak başkanlık sisteminden çok daha fazla yetkiye sahip olan siyasilerimizin asıl amaçlarının daha fazla güç, daha fazla otorite olduğunu söylemek de yanlış olur. Onlar talimatları yerine getiriyor.
Başkanlık sistemi tartışmaları ilk gündeme geldiği zaman Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş şu önemli tespitleri yapmıştı:
“Başkanlık sisteminin hayata geçmesi için Türkiye’de federatif bir yapının, başka bir ifadeyle ‘eyalet sistemi’nin hayata geçmesi gerekmektedir. Eyaletler, ‘devletçik’ demektir. Her birinin kendi anayasası, kendi hukuku vardır. Başkasının seçilebilmesi için ‘devletçikler’in olması şarttır. Bunun adına bölünmek denir. Bu üniter yapıyı dağıtıp yok etmektir.”
Peki, bazı siyasilerimizin iddia ettiği gibi başkanlık sistemi demokratik bir rejim midir?
Prof. Dr. Baş, bu konuda, başkanlık sistemi devreye girdiği zaman iki partinin kaldığını, diğer partilerin devre dışı olacağını ve bunun anlamının halkın yüzde 35’inin siyasi bir temsil iradesi bulamayacağını ifade etmektedir.
Yani Türkiye’de başkanlık sistemi devreye girerse, yüzde 35 vatandaş yok kabul edilecek. Her seçimde iki parti olacak ve halk bunlar arasında seçim yapma durumunda olacak. Bugün ABD’deki sistem böyledir, demokratlar ve cumhuriyetçiler vardır. Halk bir demokratları, bir cumhuriyetçileri seçmektedir. Fakat her iki parti de küresel şirketler ve lobiler tarafından koordine edildiğinden, görünüşte iki parti olmasına rağmen aslında tek parti mevcuttur. Bu kontrollü iki partinin dışında çözüm üretebilecek yeni bir siyasi hareketin oluşma şansı yoktur. İsmi demokratik olan ABD, tam bir antidemokratik krallık sistemidir. Fakat burada kral ABD Başkanı değil, küresel şirket ve lobi temsilcileridir.
Türkiye için ise yine aynı antidemokratik bir ortam oluşacaktır, bir farkla, başkan, Türkiye içindeki lobi ya da şirketlerin değil, ABD’nin ve AB’nin ve hatta İsrail’in kontrolünde olacak, onların çıkarlarına hizmet edecektir.
Peki, başkanlık sistemini uygulayan ABD dünyanın en güçlü ülkelerindendir, biz de uygularsak daha güçlü olabilir miyiz?
Başkanlık sistemi, eyaletlerden yani küçük özerk devletçiklerden oluşmaktadır. ABD’de bunların bir ve beraber olmalarının nedeni, ABD dolarının dünya parası olması ve pentagonun gücüdür. Soru şu: Eğer ABD doları darbe yerse –ki bugün varlığı tartışmalıdır ve ülkeler kendi paralarına yönelmektedir- ve de pentagon güç kaybederse –ki gerek ekonomik kriz gerekse Rusya ve Çin gibi ülkelerin tekrar güçlerine kavuşmaları ABD’ye güç kaybettirmektedir- bu eyaletlerin bir arada kalabilmesi mümkün mü?
Emin olun ki böyle bir durumda, ABD’yi yine kuzey güney savaşları gibi birçok çatışma ve kaos beklemektedir.
Türkiye’de ise ne güçlü bir para ne de eyaletleri bir arada tutabilecek askeri bir güç vardır. Ekonomi borç batağındadır ve alınan yetkiler sebebiyle PKK terörüyle bile başa çıkılamamaktadır. Bu şartlar altında Türkiye başkanlık sitemine geçerse, çok kısa bir zaman sonra aynen Yugoslavya gibi paramparça olacaktır.
Siyasilerimize tavsiyemiz, en ideal sistem olan ve de Türk milletine en çok yakışan üniter yapıyı dağıtıp, lütfen sonu parçalanma olan bir maceraya ülkemizi sürüklemeyin.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 1 Mayıs: İşçi de mağdur, işsiz de… / 30.04.2025
- Silah bırakması beklenen PKK, 'özerklik kongresi' yaptı / 29.04.2025
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025
- Conkbayır'ında "Haka Dansı", anma etkinliği mi, tehdit mi? / 27.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- Silah bırakması beklenen PKK, 'özerklik kongresi' yaptı / 29.04.2025
- BTP'nin Karaman Kongresi engellendi: Demokrasiye darbe / 28.04.2025
- Conkbayır'ında "Haka Dansı", anma etkinliği mi, tehdit mi? / 27.04.2025
- İstanbul'daki tüm riskli binalar yeniden inşa edilebilir! / 26.04.2025
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025