Yaptıklarından ve yapmadıklarından sorumlu olan tek varlık "insan"dır. Mesleği, makamı, ilmi kimligi ne olursa olsun istisnasız bütün insanlar önce kendilerine ve ailelerine, yaşadıkları topluma sonra da yaptıkları iş gereği ilgililere karşı sorumludur. Aksi mutlak manada yanlıştır.Hiçbir kimlik ve hiçbir makam hiçbir insanı sorumsuz kılamaz. Dahası, yetki ve mevkiler arttıkça sorumlulukta artar. Çobandan Cumhurbaşkanına herkes kendisine verilen emanetten (iş ve Vazifeden) sorumludur ve hesabını vermek zorundadır.Bir insanın akıllı, zeki, bilgili ve çok dürüst olması o insanın yanılmayacağı ve yanlış yapmayacağı manasına gelmez. Onun yanlış yapabileceği, yanılabileceği, başkalarının etkisinde kalabileceği, dolayısıyla ihanetle de karşı karşıya gelebileceğini unutmamak lazım.Meslek nekadar önemli ve yüce olursa olsun neticede onu icra edecek olan insandır. Hatta zaman zaman yeteneksiz, yetersiz ve birçok zaafları olan insanları iş başına getirdiğimizi de düşünürsek kendimizi mukadder yanlışların ve hataların nasıl kurbanı yaptığımızı daha iyi anlarız.Hangi kurum ve kişi olursa olsun vazifesi, yetkisi ve sorumluluğu kalın çizgilerle belirlenmelidir.Bu cümleden olarak bu günlerde sayın Başbakanın basın mensuplarına ve patronlarına yaptığı değerlendirmeler dolayısıyle "Basın özğürlügü tekrar ve sık sık gündeme gelmeye başladı.Sayın Başbakanın düşüncesi ve üslubu ve tavrı kendilerini bağlar. Onu ayrıca ele alırız.Ancak ülkemizde 4. güç olarak kabul edilen basın hiç de "sütten çıkmış ak kaşık değil"dir. Arada bir kendi aralarında tutuştukları kavgada birbirleri hakkında söyledikleri ve yazdıkları öyle yenir-yutulur cinsten olmayan şeyler. Basit bir mantıkla yazılanlar doğru ise karşı basının yatacak yeri yok. Hayır yazılanlar yalan ve iftira ise o zaman yazan basının yatacak yeri yok.Kaldı ki her iki tarafın gazete ve televizyonlarının birbirleri hakkındaki iddialarının doğru olma ihtimali de bir hayli fazla. O zaman "Vay başımıza gelenlere".Bugüne kadar yalan ve iftiralara şahit olduğumuz kadar, masabaşı haberciliğinden, asparagasa bu millet neler gördü ve neler yaşadı.Elbette basın toplumun gözü, kulağı ve dili olmalıdır. Basının bu görevini yapabilmesi için hem donanımlı ve hem de özgür olması şarttır. Burda unutulmaması gereken bir husus şudur: Kişilik mahremiyeti, hak ve özgürlükleri de en az basınınki kadar önemlidir. Belki de daha fazla...Yasakçı ve sansürcü mantıkla değil basın, hiç bir meslek icra edilemez. Bu ne kadar doğru ise, basının da kendisini 4. güç olarak sınırsız ve sorumsuz bir özgürlüğe kaptırması da o kadar yanlıştır.Milletin güzü, kulağı ve dili olmak yerine ucuz ve basit menfaatler uğruna yandaşlık ve yağdanlık da cabası...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010