• Yanlışa teslim olmamak
Çanakkale'de, İtilaf kuvvetlerinin karadan yaptıkları ilk çıkarmayı geri püskürten Mustafa Kemal'in Conkbayırı'ndaki kritik hamlesini hepimiz biliyoruz. Bu başarısından dolayı Mustafa Kemal Haziran 1915'te albay rütbesine yükselmiştir.
Ağustos 1915'te düşman Anafartalar'ı alıp burasını hareket üssü yapmak istiyordu. Düşmanın hedeflediği hat ele geçirilirse Gelibolu Yarımadası düşebilirdi. En yakın tehlikede olan Mustafa Kemal'in 19. Tümeni idi. Gördüğü tehlikeyi ve alınması gereken tedbirleri üstlerine bildirdi ancak gereken tedbirler alınmadı. Başkumandan vekili Enver Paşa'ya kadar direkt yazarak durumu ve alınması gereken tedbiri bildirmiş ancak cevap alamamıştı. Kendi anlatımıyla Atatürk; "Durumun daha da kritik hale gelmesi üzerine karargâhı Yalova'da olan ordu komutanı Liman Von Sanders Paşa telefonla beni aradı. Konuşmamıza aracılık eden Kurmay Başkanı Kazım Bey'di. Sorduğu soru şuydu:
- Durumu nasıl görüyorsunuz ve nasıl bir tedbir düşünüyorsunuz?
- Durumu nasıl gördüğümü çoktan size bildirmiştim. Şimdi alınacak tek bir tedbir kalmıştır.
- O tedbir nedir?
- Bütün komuta ettiğiniz kuvvetleri emrime veriniz. Tedbir budur.
Alaylı bir sesle:
- 'Çok gelmez mi?' dedi.
- Az gelir! dedim. Telefon kapandı.
Bir gün sonra Mustafa Kemal'e, Anafartalar grubu kumandanlığına atandığı bildirildi. Bu görev ile ilgili olarak Mustafa Kemal, "Gerçi böyle bir sorumluluğu almak basit bir şey değildir. Fakat ben vatanım yok olduktan sonra yaşamamaya karar verdiğim için bu sorumluluğu yüklendim" demiştir.
Bu telefon konuşması yapıldığında Mustafa Kemal Albay, konuştuğu kişi ise ordu komutanıydı. Neticede Mustafa Kemal Anafartalar'da, büyük başarılar göstermiş, düşmana bir adım ileri gitme imkânı vermemişti. Çanakkale savaşı siperlere saplanmış ve birkaç ay içinde düşman kuvvetleri geri çekilmek zorunda kalmıştı.
Çok iyi bir asker olan Atatürk'ün, savaş esnasında emre itaatin önemini hepimizden çok iyi bildiği şüphesizdir. Ancak, durumun vahameti ve işin önemi gereği gördüğü tehlike hususunda üstlerini uyarmış ve gerekli tedbirleri önermiştir. Cevap alamayınca ordu komutanına, oradan da cevap alamayınca başkumandan vekiline kadar ulaşmakta tereddüt göstermemiştir. Netice alamayınca da üstleri ile ilk konuşmasında gerekli tepkiyi göstermiştir. Atatürk'ün bu ısrarı ve kararlı duruşu neticesinde üstleri gerekli adımı atmışlardır. Tüm bu sürecin neticesinde Mustafa Kemal aldığı yetki ile belki de Çanakkale savaşının kaderini değiştirmiştir.
Atatürk, bu olaydan sonra da, üstlerinden talep ettiği taarruz emrini alamadığı için istifa etmiş ancak üstleri tarafından istifası işleme konmamıştır.
Bugün bir savaşta değiliz ve ülkede askeri bir yönetim yok. Ve de ülkede iş yapan bakanlar, bürokratlar da asker değil. Ancak emir komuta zinciri mükemmel işliyor. İdari kadrolarda yer alan hiyerarşik amirlerin görevi sanki sadece yukarıdan gelen emri aşağıya iletmek! Her şeyimiz tek bir adamda düğümlendi.
İlgili kişi ve kurumların görüşleri alınmadan ve bu kişi ve kurumlara inisiyatif verilmeden, tek elden kararlar yağdırılarak ülke yönetilmesinden birçok kişi şikâyetçi. Ancak şikâyet edip serzenişte bulunmakta dahi ne kadar samimiler!
Her konuda tek insanın ağzına bakılması şeklindeki yönetim şeklinin sorumlusu, sadece ağzına bakılan kişi mi?
Yoksa "konforum bozulmasın", "nemelazım", "işimizi yapıyor gözükelim konumumuzu muhafaza edelim" diyerek fikrini söylemeyen, yetkisini dahi kullanmayan kişiler mi?
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021