Küresel krize çözüm olarak 'tüketiciyi desteklemek' kavramı, içte ve dışta sıklıkla kullanılıyor. Artık liberalistler de, gerçek krizlerin talep daralmasından çıktığını, talebi arttırmanın şart olduğunu anlamaya ve seslendirmeye başladılar. 'Tüketiciyi desteklemek' kavramı güzel ve kulağa hoş gelen bir kavram. Ama, sorgulanması, incelenmesi gerekir. Liberalistlerin 'tüketici' dedikleri, hangi tüketicilerdir, nasıl bir destekten söz ediyorlar? İlkönce şu ayırımı yapalım: Milli Ekonomi Modeli'nde yer alan tüketici ve ona sağlanacak destek ile liberalistlerin dedikleri aynı değildir. Aslında, Milli Ekonomi Modeli'nin mantığı ile diğer 'izm'lerin mantığı farklı olduğu için, aynı kavramları kullansalar bile, uygulama mutlaka farklı olacaktır. Milli Ekonomi Modeli'nde amaç, her ferdin zaruri ihtiyaçlarını karşılamaktır. Bu demektir ki, her fert tüketecek bir seviyeye yükseltilecektir. Peki, liberalistler de 'tüketiciyi desteklemek' derken, bunu mu kast ediyorlar? Hayır, onlar hiç tüketemeyenlerin değil, yüksek gelirlilerin daha çok tüketmesini ve çok kazandıran malların satışının gerçekleşmesini istiyorlar. Tüketicilecek malın, zaruri veya hayati bir ihtiyacı karşılayıp karşılamamasına hiç bakmıyorlar. Meselâ, lüks otomobil alıcılarının desteklenmesi için çağrı yaparlar, fakat aç insanları desteklemeyi, akıllarına getirmezler. Çünkü, fakir insanların artmasını, daha doğrusu nüfusu, ekonomi için büyük bir tehlike kabul ederler. Halbuki, "gerçekte artan dünya nüfusu bir tehlike değildir, kaynakların kıt olmadığından yola çıkılarak, bu kaynaklardan optimal ve adilâne bir şekilde herkesin istifade edeceği bir sistem hayata geçirmek mümkündür" (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi Modeli, s. 38). 'Kaynaklar sınırlıdır' inancı, liberalizm uygulamalarının her safhasında ortaya çıkar. Yani, liberalistler, kaynaklar tükenmesin diye, her tüketiciyi ve fakirleri desteklemezler. Çünkü, "kapitalizm, doğal seleksiyon fikrini, yani güçlülerin hayatta kalacağı, zayıfların ise ezilip yok olacağı fikrine dayanan Darvinizmin iktisadi ve siyasi yansımasıdır" (Bkz. Prof. Dr. Haydar Baş, Sosyal Devlet-Milli Devlet, s. 164). O bakımdan, kapitalizme inananlardan, hiç tüketemeyen aç ve açıktaki insanları desteklemelerini beklemek, safdilliktir. Açların da tüketici yapılması ve tüketim seviyelerinin yükseltilmesi, ancak 'Milli Ekonomi Modeli' ve 'Milli Devlet' teziyle mümkündür. Milli Devlet tezi, "bütün fertlerin mutluluğu olmadan gerçek huzurun olmayacağı prensibi ile hareket eden, bir insanı kurtarmak bütün insanlığı kurtarmaktır diyen ölçüye sahiptir" (A.g.e., s.208). Bu ölçü, hayata geçirilmediği sürece, kimi insanlar açlıktan, kimileri de tokluktan hastalanıp ölecektir. Bir başka deyişle, ekonomik krizler sürüp gidecektir. Nitekim de öyle oluyor. 'Kaynaklar sınırlıdır' anlayışından hareket eden sistemler, her yerde ve her devirde insanlığa kriz yaşatmışlardır.Eğer, gerçekten asıl tüketicilerin tükenişi istenmiyorsa, en zaruri ihtiyaçları karşılayan dayanıksız tüketim ürünlerinin tüketicileri, karşılıksız, külfetsiz, sosyal yardımlar adı altında desteklenmelidir. Liberalistler ise, dayanaklı tüketim ürünlerinin tüketicilerini, faizli borç vererek desteklemekten yanadırlar. Bu yolla krize çözüm bulacaklarını zannediyorlar. Bulamazlar, zira yaptıkları, mal ve parayı, belli ellerde dolaştırmaktan ibarettir. Evet, tüketim ve üretim daima birbirini etkiler. Bu, her ekonomik sistemde var olan bir kanundur, yani arz ve talep kanunudur. Onun için, tüketemeyen büyük çoğunluğu, tüketici konuma yükseltmeye, sadece gelir dağılımı açısından bakmamak gerekir. Üretim oranında, tüketiminin olmaması, ekonominin çarkını durdurur ve krizlerin doğmasına sebep olur. "Müşterisiz mal zayi olur" kuralınca, ya tüketime göre mal üretilmeli, yada üretilen malın tüketilmesi sağlanmalıdır. İşte, Prof. Dr. Haydar Baş, yıllarca, herkesin anlayacağı bir dille bu gerçeği anlatıyor. Diyor ki: "Çözüm, tüketiciyi desteklemekten, her ferdi tüketici yapmaktan geçer". Liberalistler de, bunu anlıyor, fakat "tüketiciyi desteklemek" kavramını, kendi anlayışlarına uydururak krize çare arıyorlar. Akçıkçası, kafa bulandırmayı ve insanları tekrar aldatmayı deniyorlar.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018