‘Ali Allah için, sen dünya için savaşıyorsun’
Savaş aleyhlerine dönünce Amr b. As, Muaviye’ye şunları söyledi: “Senin adamların Ali’nin adamlarına dayanamaz. Sen de ona denk ve eşit değilsin. O seninle Allah için savaşıyor, sen bambaşka maksatla savaşıyorsun. Sen yaşamak istiyorsun, o şehadet istiyor”
22.07.2022 06:00:00
Sıffin'de Muaviye'nin ordusu dağılmaya başlamıştı. Muaviye şaşkın bir halde Amr'ı çağırdı, "Ne yapacağız?" dedi. Amr b. As, "Senin adamların Ali'nin adamlarına dayanamaz. Sen de ona denk ve eşit değilsin. O seninle Allah için savaşıyor, sen bambaşka maksatla savaşıyorsun. Sen yaşamak istiyorsun, o şehadet istiyor. Iraklılar, üstün olursan onları yok edersin diye senden korkuyorlar, Şamlılar, Ali üst olursa bize zulmeder demiyorlar, ondan korkmuyorlar. Onları Allah'ın Kitabına çağır, sizinle aramızda bu kitap hakem olsun de. Zaten ben, en son bu tedbiri düşünmüştüm" dedi.
Muaviye "pek doğru" dedi. Mızraklara mushafların bağlanmasını emretti. Beş yüz mushaf bağladılar. Üç mızrağı birbirine bağlayıp uçlarına Rakka yakınlarında bulunan Miske şehrinin Ulu camiinin büyük mushafını bağlamışlardı.
Mızrakları taşıyanlar aldıkları emre uyup, "Ey Iraklılar, sizinle bizim aramızda Allah'ın Kitabı var. Ey Arap topluluğu, kadınlarınızı, kızlarınızı düşünün, Allah için olsun düşünün, siz yok oldunuz mu onlar kâfirlere esir olurlar" diye bağırıyorlardı.
Hz. Ali, "Allah'ım, Sen de bilirsin ki onların maksatları Kitap değil, Sen onlarla aramızda hükmet, Sensin hüküm ve hikmet sahibi gerçek İlah" buyurdu.
Ebu'l-A'ver de ak bir ata binmişti. Başına bir mushaf koymuş, "Iraklılar, aramızda Allah'ın Kitabı bu" diye bağırmadaydı. Edhem oğlu Ebu't-Tufayl sağ kola, Ebu Şurhabil sol kola karşı çıkmış, "Ey Iraklılar, Allah için olsun, Allah için olsun, kadınlarınıza, kızlarınıza acıyın; ölür giderseniz kâfirlere esir olacaklar" diye bağrışıyorlardı. İkisinin de başlarında Kur'an vardı.
Mushafları gören Iraklılar durdular, her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Kimisi, "savaşa devam edelim" diyordu, kimisi, "Allah'ın Kitabındaki hükme uyalım" diye bağırıyordu.
Hz. Ali, "Ey Allah'ın kulları, ben Allah'ın Kitabına uymak hususunda herkesten ileriyim. Fakat Muaviye, Amr, İbn-i Emi Muayt, Dahhak gibi adamlar Kur'an ehli değillerdir. Onların ahvalini sizden iyi bilirim, Allah'ın Kitabının hükmünü de hepinizden iyi bilir, anlarım. Onların mushafları kaldırmaları, size karşı tutmaları, bir hileden ibaret. Birazcık dayanın, iş bitecek" dediyse de fayda etmedi.
Orduda fazla ibadetle zayıflamış, fazla secde etmekten alınları nasırlaşıp kararmış bulunan bir hafızlar topluluğu vardı. Kur'an'daki hükümleri düşünmeden boyna Kur'an okuyan, vakitlerini ancak namaz kılmakla geçiren bu yobazlar, geldiler ve "Mü'minler Emiri" lakabını kullanmadan "Ya Ali, Allah'ın Kitabına icabet etmezsen Affanoğlu'nu öldürdüğümüz gibi seni de öldürürüz yahut da tutar, düşmanına teslim ederiz" dediler.
Hz Ali, "Yazıklar olsun size" dedi, "Allah'ın Kitabına halkı ilk davet eden ve ona ilk icabet eden benim. Ben onlarla Kur'an'ın hükümlerini ihya etmek için savaşıyorum. Çünkü onlar Allah'ın emrine isyan ettiler, ahdini bozdular, Kitabını ardlarına attılar. Size söylüyorum, bu hareketleri, Kur'an'la amel etmek değil, sizi kandırmak için bir hile ancak."
Muaviye "pek doğru" dedi. Mızraklara mushafların bağlanmasını emretti. Beş yüz mushaf bağladılar. Üç mızrağı birbirine bağlayıp uçlarına Rakka yakınlarında bulunan Miske şehrinin Ulu camiinin büyük mushafını bağlamışlardı.
Mızrakları taşıyanlar aldıkları emre uyup, "Ey Iraklılar, sizinle bizim aramızda Allah'ın Kitabı var. Ey Arap topluluğu, kadınlarınızı, kızlarınızı düşünün, Allah için olsun düşünün, siz yok oldunuz mu onlar kâfirlere esir olurlar" diye bağırıyorlardı.
Hz. Ali, "Allah'ım, Sen de bilirsin ki onların maksatları Kitap değil, Sen onlarla aramızda hükmet, Sensin hüküm ve hikmet sahibi gerçek İlah" buyurdu.
Ebu'l-A'ver de ak bir ata binmişti. Başına bir mushaf koymuş, "Iraklılar, aramızda Allah'ın Kitabı bu" diye bağırmadaydı. Edhem oğlu Ebu't-Tufayl sağ kola, Ebu Şurhabil sol kola karşı çıkmış, "Ey Iraklılar, Allah için olsun, Allah için olsun, kadınlarınıza, kızlarınıza acıyın; ölür giderseniz kâfirlere esir olacaklar" diye bağrışıyorlardı. İkisinin de başlarında Kur'an vardı.
Mushafları gören Iraklılar durdular, her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Kimisi, "savaşa devam edelim" diyordu, kimisi, "Allah'ın Kitabındaki hükme uyalım" diye bağırıyordu.
Hz. Ali, "Ey Allah'ın kulları, ben Allah'ın Kitabına uymak hususunda herkesten ileriyim. Fakat Muaviye, Amr, İbn-i Emi Muayt, Dahhak gibi adamlar Kur'an ehli değillerdir. Onların ahvalini sizden iyi bilirim, Allah'ın Kitabının hükmünü de hepinizden iyi bilir, anlarım. Onların mushafları kaldırmaları, size karşı tutmaları, bir hileden ibaret. Birazcık dayanın, iş bitecek" dediyse de fayda etmedi.
Orduda fazla ibadetle zayıflamış, fazla secde etmekten alınları nasırlaşıp kararmış bulunan bir hafızlar topluluğu vardı. Kur'an'daki hükümleri düşünmeden boyna Kur'an okuyan, vakitlerini ancak namaz kılmakla geçiren bu yobazlar, geldiler ve "Mü'minler Emiri" lakabını kullanmadan "Ya Ali, Allah'ın Kitabına icabet etmezsen Affanoğlu'nu öldürdüğümüz gibi seni de öldürürüz yahut da tutar, düşmanına teslim ederiz" dediler.
Hz Ali, "Yazıklar olsun size" dedi, "Allah'ın Kitabına halkı ilk davet eden ve ona ilk icabet eden benim. Ben onlarla Kur'an'ın hükümlerini ihya etmek için savaşıyorum. Çünkü onlar Allah'ın emrine isyan ettiler, ahdini bozdular, Kitabını ardlarına attılar. Size söylüyorum, bu hareketleri, Kur'an'la amel etmek değil, sizi kandırmak için bir hile ancak."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.