Şahtık şahbaz olduk. Üniversite giriş sınavlarında başta fırsat eşitliği sorunu olmak üzere, soruların çalınması, yolsuzluk, çıkar çeteleri, siyasal rant ile kirletilmiş olma gibi sıkıntılarımız varken üstüne üstlük bir de Covid-19 alacakaranlığı çökmez mi!?
Akla gelen soru: Uzaktan eğitimle üniversiteye girilir mi? Hadi girildi diyelim öğrencilerin hepsi eşit koşullarda sınava hazırlanabildi ve eğitime erişebildi mi?
Ne gezer… Gelir seviyesi yüksek olan aileler çocuklarına her türlü imkân ve teknik donanımı sağlarken, bilgisayar edinemeyen, ya da bulundukları coğrafi bölge koşullarında internete ulaşamayan çocuklarımız için büyük bir bilgi eksikliği söz konusudur.
Varsıl ile yoksul arasındaki farkı kapatmak, tüm öğrencilerin eşit koşullarda sınava girmesini sağlamak sosyal devletin görevidir.
Devlet, ben bu kadarını sağlayabiliyorum, sisteme uyacaksınız ve bu şartlarda sınava gireceksiniz diyerek itaat ettirici bir yaklaşımı dayatamaz. Eğitime erişme; çocuk, genç hatta herkes için haktır, devlet bakımından ise yükümlülüktür.
Neden mi; önce Anayasa senin sosyal devlet olduğunu yazıyor ve gereğini yapmanı emrediyor (madde/2 ve 5). Sonra uluslararası hukuk örneğin bizim de imzalayıp kabul ettiğimiz Birleşmiş Milletler (BM) Çocuk Haklarına ilişkin sözleşme gereği eğitim her çocuk için haktır (madde/28).
Eğitim aslında herkes için bir haktır. Devletler için ise bir yükümlülüktür (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1 no.lu protokol, madde/2). Bunu da imzalamışız, bizi bağlar.
Birleşmiş Milletler hukukunda eğitim hakkı, ekonomik, sosyal, kültürel haklar içerisinde yer almaktadır; öncelikle bireyin yetenekleri ve kapasitesini geliştirmesi ile ilgilidir. Ancak eğitim aynı zamanda sosyal bir haktır, toplumla ilgilidir ve aslında bireyin gelişimi üzerindeki etkisi nedeniyle önemli bir ideolojik aygıttır. Bu yapısı nedeniyle de, otoriter yönetimler açısından çok cazip bir çalışma alanıdır. Herkes toplumun bütün bireylerini kendi meşrebince doğru gördüğü biçime sokmak ister.
Devletlerin eğitim hakkını sağlamaya yönelik yükümlülükleri, hem eğitimin kapsam ve amacına dair hükümler hem de insan hakları ve çocuk haklarının temel ilkeleri ile belirlenir. Bu Türkiye Cumhuriyeti için de geçerlidir.
Ne var ki, AKP iktidarı kendi ideolojisi doğrultusunda adının başında milli sözcüğü olan bakanlığı ulusallıktan uzaklaştırmış, ulusal andımızın okunmasını yasaklamış, Atatürk İlkelerini hırpaladığı gibi, ders kitaplarından adını dahi çıkarma gayretkeşliğine soyunmuştur. Bu iktidar nasıl bir politika izliyorsa her gelen eğitim bakanı kendi sistemini yerleştirmeye çalışıyor. İşin garibi sistemi yerleştiremeden bakan değişiyor.
Fırsat eşitsizliğinin yanında üniversiteye girişteki başarısızlığın bir nedeni de sistemsizlik ve yap-boz oyunudur.
Biz ezelden beri üniversiteye sınavsız girişi desteklerken, AKP hükûmeti bu imkânı bizim çocuklarımıza değil, yabancılara sağladı. Hani var ya, Nasreddin Hoca'ya atfedilen, "parayı veren düdüğü çalar" deyimi… Parayı bastıran Katar'a imtiyaz tanındı. Ve Katar'lı sınavsız tıp fakültesine girebilecek.
Tarih tekerrür ediyor. Osmanlı'dan en çok imtiyaz gören ve kapitülasyonlara sahip olan yabancı ülke Fransa idi. Çünkü Osmanlı Devleti'ne en çok borcu bu ülke veriyordu. Şimdilerde Katar kesenin ağzını açmış ve AKP hükûmetinden ballı kaymaklı ayrıcalıkları fazlasıyla görüyor.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023