10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü.
Dünyanın özellikle ABD, AB, Çin, Rusya ve Hindistan gibi küresel-bölgesel güçler eliyle düşürüldüğü günü biliyoruz.
Özellikle bu güçlerin islam'a ve Müslümanlara yönelik sistemli sindirme ve yıldırma taklitlerinin kundaktaki bebeklere kadar uzandığını görüyoruz.
Ve İslam dünyasında toplumsal meşrutiyeti olmayan bu küresel güçlerin kuklası ve kalkanı olan güçlere üretilen terör miti bahanesi ile uyguladığı şiddetin kendi iktidarlarını tehlikeye düşürecek akıldışılığa ulaştığını görüyoruz.
Onun için daha çok kendileri de insan hakları mağduru gösterildikleri için milletin kendi kaderi ile özdeşleştirip tek başına iktidar ettiği AKP iktidarının insan hakları sürecine bir göz atalım istiyorum.
28 Şubat sürecinin üçlü atlısı Anasol-M iktidarının nefes aldırmaz hale getirdiği milletimiz AKP'yi kendi içinden çıkmış organik bir kadro gibi görerek büyük ümitlerle iktidar etti.
AKP'de toplumun en çok özlemini çektiği Adalet, Kalkınma ve temiz toplum özlemini partisine ad yapacak kadar iddialı oldu.
Ancak özellikle yıllardır sayesinde başbakanlığa kadar yükseldiği dindar kitleyi rahatlatacak iyi niyetli, kararlı ve cesur bir icraat ortaya koyacak, muktedir bir iktidar görüntüsü vermemektedir.
Hiç bir iktidara nasip olmayan sayısal üstünlüğüne ve küresel-yerel güç odaklarının, medyanın desteğine rağmen...
Gerçekten de AKP seçim öncesi medya ile kavgalı görüntüsü ile hırslanan seçmenin ezici desteği ile iktidar oldu ancak iktidarının ilk günlerinde batık medyanın kollarına kendini terkederek temiz toplum vaadinin üstüne soğuk su içmiş oldu.
Kamuoyu, medya gruplarının ertelenen borçlarını duydukça temiz toplum konusunda her geçen gün ümitlerimi yitiriyor.
İnsan hakları ve adalet boyutunda ise bir yıldır bir ileri, bir geri politikaları ile adeta mağdur kitlelerle oynuyor AKP iktidarı.
Milletimize sürekli ne yapalım biz elimizden geleni yapıyoruz ama devlet müsaade etmiyor oyunu oynayan iktidar, devletle milleti buluşturmanın güçlü iradesi olamayacağını gösteriyor.
AKP bu tehlikeli oyunda devleti millete, milleti devlete yabancılaştırdığı gibi milletimizi Avrupa Birliği'ne de mecbur ediyor.
AKP'ye oy veren seçmenin yüzde 80'i, Avrupa Birliği'ne üyelik için taviz vermeye karşı olduğu halde AKP'nin "ne yapalım AB olmasa insan haklarını da unutun" şantajına boyun eğdiriliyor.
Ancak bir yılın sonunda AKP bu oyunun da sonuna gelmiş bulunuyor. Çünkü Müslümanlara yönelik yasaklar, uygulamalar, Avrupa Birliği ülkelerinde de bir bir uygulanmaya sokuldukça, milletimiz uyanıyor.
AB, diyalog ve hoşgörüsü numaraları ile uyutmaya çalıştığı Müslümanlara başörtümüzü dahi çok görüyor.
Avrupa Birliği üyelik şartı olarak azınlıklara özgürlükleri için bastırırken ve AKP bu istekler doğrultusunda tıpış tıpış düzenlemeler yaparken, konu Müslümanların sıkıntılarının çözmeye geldikçe debelendikçe milletimizin öfkesi kabarıyor.
AKP bu dışardan güdümlü, içtenliksiz, acziyet kokan, çekingen tavrının ortaya çıkardığı tablonun farkında.
TBBM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış itiraf ediyor: "Türkiye'de insan haklarından bahsedilemez."
Milletimiz yakınınca itiraf ve acziyet değil, kararlı, dirayetli iktidar özlemi içinde çözüm bekliyor.
Dünyanın özellikle ABD, AB, Çin, Rusya ve Hindistan gibi küresel-bölgesel güçler eliyle düşürüldüğü günü biliyoruz.
Özellikle bu güçlerin islam'a ve Müslümanlara yönelik sistemli sindirme ve yıldırma taklitlerinin kundaktaki bebeklere kadar uzandığını görüyoruz.
Ve İslam dünyasında toplumsal meşrutiyeti olmayan bu küresel güçlerin kuklası ve kalkanı olan güçlere üretilen terör miti bahanesi ile uyguladığı şiddetin kendi iktidarlarını tehlikeye düşürecek akıldışılığa ulaştığını görüyoruz.
Onun için daha çok kendileri de insan hakları mağduru gösterildikleri için milletin kendi kaderi ile özdeşleştirip tek başına iktidar ettiği AKP iktidarının insan hakları sürecine bir göz atalım istiyorum.
28 Şubat sürecinin üçlü atlısı Anasol-M iktidarının nefes aldırmaz hale getirdiği milletimiz AKP'yi kendi içinden çıkmış organik bir kadro gibi görerek büyük ümitlerle iktidar etti.
AKP'de toplumun en çok özlemini çektiği Adalet, Kalkınma ve temiz toplum özlemini partisine ad yapacak kadar iddialı oldu.
Ancak özellikle yıllardır sayesinde başbakanlığa kadar yükseldiği dindar kitleyi rahatlatacak iyi niyetli, kararlı ve cesur bir icraat ortaya koyacak, muktedir bir iktidar görüntüsü vermemektedir.
Hiç bir iktidara nasip olmayan sayısal üstünlüğüne ve küresel-yerel güç odaklarının, medyanın desteğine rağmen...
Gerçekten de AKP seçim öncesi medya ile kavgalı görüntüsü ile hırslanan seçmenin ezici desteği ile iktidar oldu ancak iktidarının ilk günlerinde batık medyanın kollarına kendini terkederek temiz toplum vaadinin üstüne soğuk su içmiş oldu.
Kamuoyu, medya gruplarının ertelenen borçlarını duydukça temiz toplum konusunda her geçen gün ümitlerimi yitiriyor.
İnsan hakları ve adalet boyutunda ise bir yıldır bir ileri, bir geri politikaları ile adeta mağdur kitlelerle oynuyor AKP iktidarı.
Milletimize sürekli ne yapalım biz elimizden geleni yapıyoruz ama devlet müsaade etmiyor oyunu oynayan iktidar, devletle milleti buluşturmanın güçlü iradesi olamayacağını gösteriyor.
AKP bu tehlikeli oyunda devleti millete, milleti devlete yabancılaştırdığı gibi milletimizi Avrupa Birliği'ne de mecbur ediyor.
AKP'ye oy veren seçmenin yüzde 80'i, Avrupa Birliği'ne üyelik için taviz vermeye karşı olduğu halde AKP'nin "ne yapalım AB olmasa insan haklarını da unutun" şantajına boyun eğdiriliyor.
Ancak bir yılın sonunda AKP bu oyunun da sonuna gelmiş bulunuyor. Çünkü Müslümanlara yönelik yasaklar, uygulamalar, Avrupa Birliği ülkelerinde de bir bir uygulanmaya sokuldukça, milletimiz uyanıyor.
AB, diyalog ve hoşgörüsü numaraları ile uyutmaya çalıştığı Müslümanlara başörtümüzü dahi çok görüyor.
Avrupa Birliği üyelik şartı olarak azınlıklara özgürlükleri için bastırırken ve AKP bu istekler doğrultusunda tıpış tıpış düzenlemeler yaparken, konu Müslümanların sıkıntılarının çözmeye geldikçe debelendikçe milletimizin öfkesi kabarıyor.
AKP bu dışardan güdümlü, içtenliksiz, acziyet kokan, çekingen tavrının ortaya çıkardığı tablonun farkında.
TBBM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış itiraf ediyor: "Türkiye'de insan haklarından bahsedilemez."
Milletimiz yakınınca itiraf ve acziyet değil, kararlı, dirayetli iktidar özlemi içinde çözüm bekliyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014