Türkiye'nin halini AKP iktidarının ahvalinden okumak zor değil.
AKP'de artık dikiş tutmaz? Ağa, bildiğini okuyor, bildiği gibi gidiyor.
Ağanın bir bildiği var; ama zaten bildikleri onu bitiriyor? Ben bitmeden herkesi bitireyim, ben gitmeden herkesi götüreyim, mücadelesi veriyor.
AKP iktidarı Amerika'nın BOP'una öyle battı ki, debelendikçe batıyor; battıkça kan kaybediyor, temel taşları yok olup gidiyor.
Yüzde 49'la AKP'ye seçim kazandırmış bir Başbakan, ağanın yarım cümlesi ile tepetaklak oluyorsa; ağanın gerçekten bir bildiği var. Lakin böylesi bir ağalığa, böylesi bir demokratik krallığa ne adam dayanır, ne parti, ne Anayasa, ne de ülke?
BOP şeflerinin yanı sıra ağanın da tak dediğini şak diye yapan bir Emret Başbakanım A. Davutoğlu bile, çekilemiyorsa izzet ü ikbal ile bâb-ı hükûmetten? Bu sadece AKP iktidarının, sadece Türk hükümetinin ve Türk demokrasisinin iflası değil, topyekun Türkiye'nin AKP iktidarı ve millet eliyle iflas ettirilmesi demektir.
Dili 41 kere sürçen Davutoğlu'nun elveda konuşmasındaki hiçbir lâf ü güzaf, AKP iktidarının Türkiye'yi sürüklediği fesada ve BOP mezalimine setr-i avret olamaz.
Ülke, devlet, millet, din-diyanet gittikten sonra ağanın bir bildiği olsa ne olur?!
Ağanın bildiğine gelince; teşbihte hata olmaz, onu, Hz. Süleyman'ın hikmetiyle bağlayalım.
Cümle mahlukatın dilinden anlayan Hz. Süleyman'a, ağanın biri gelip "Sultanım, bana da hayvanların dilini öğret, ben de bu gariplerin ahvalini anlayayım" diye yalvarır.
Olmaz, der Hz. Süleyman, izin vermez; "Sen onların konuştuklarını anlarsan, dünyan zehir olur, uyamazsın."
Ağa ısrar eder. Neticede Hz. Süleyman adama hayvanların dilini öğretir.
Allame olmuş edasıyla sevinçle evine dönen ağa, kapısındaki horoz ile köpeğin konuşmalarına başlar kulak vermeye? Artık anlar konuşmalarını.
Bir ara köpeğin hafifçe hırlayarak horoza şöyle dediğini işitir:
- Kardeş, sen arpa ve mısırla da karnını doyurabilirsin. Biraz şu mısır tanelerini yesen de, ekmek kırıntılarını bana bıraksan olmaz mı; benim karnım çok aç...
Horoz, cevaben der ki, sabret köpek kardeş, sabret; yarın buraya ağanın eşeği ölecek, ölü eşeği buraya bırakacaklar, bolca et yer, karnını iyice doyurursun?
Bunu duyan ağa, öleceğini öğrendiği ahırdaki eşeğini hemen alıp pazarda satar. Tumturaklı bir hamdeleden sonra, iyi ki hayvanların dilini öğrendim, yoksa eşek elimde ölecekti, der ağa.
Ertesi gün akşam yine kulak kabartır ağa, hayvanatın konuşmalarına. Köpek, horoza sitem ediyor:
- Hani ağanın eşeği ölecekti de, ben de bolca et yiyecektim? Nerde?!
Horoz şöyle cevap verir:
- Ağanın eşeği ölmesine öldü. Lakin satın alan zavallının elinde öldü! Ağa açgözlülük edip alelacele eşeği sattı. Ama üzülme; bu sefer ağanın atı ölecek, yarın öğlen buraya getirip bırakacaklar, bolca et yer, karnını doyurursun.
Ağa telaşla haraya koşar; güzelim atını yakaladığı gibi pazarın yolunu tutar. Sabahın seherinde atı da satar. Sevinçle evine dönerken, şu Süleyman'dan Allah razı olsun, iyi ki bana hayvanların dilini öğrettin, bunca zarardan kurtuldum, der.
Kapıdaki hayvanlar artık onun bilgi kaynağıdır. Akşam üstü yine kulak kabartır onlara.
Köpek bu defa, saldıracakmış gibi keskin hırlamalarla horoza sitem etmektedir:
- Horoz kardeş, beni gene aldattın. Hani ağanın atı ölecekti?!
Dur, der Horoz:
- Vallahi, ağanın atı ölmesine öldü de; lakin sattığı zavallının elinde öldü. Ama üzülme, Allah'ın da bir hesabı var. Bu sefer daha büyük bir ziyafete cemaat halinde konacağız. Vallahi-billahi bu defa durum kesin? Zira sabah ağanın kendisi ölecek! Arkasından yemekler yapılıp etler pişirilecek. Artanını da bizlere dökecekler; ye yiyebildiğin kadar!
Bunu duyan ağanın aklı başından gider, feryad ü figan ile sağa - sola koşuşturmaya başlar: Yok mu beni satın alacak biri?!
Gece ansızın hastalanan ağa sabaha çıkmaz, ölür. Techiz-tekfin işleri ve cenaze merasiminden sonra taziyeye geçilir. Yemekler yenir, dualar edilir. Artan yemekler hayvanlara dökülür.
Bu arada horoz, arta kalan koca koca etlerin üzerine dört ayakla abanmış köpeğin kulağına, "Demedim mi sana, herkesin bir hesabı varsa Allah'ın da bir hesabı var; ağaya bilgisi de fayda vermedi" diye fısıldar.
İş işten geçtikten sonra ne bilginin faydası olur, ne de korkunun? Nice ağalar-nice paşalar gördü bu dünya; hepsi konup göçtüler. Hesabı ona göre yapmak lazım.
AKP'de artık dikiş tutmaz? Ağa, bildiğini okuyor, bildiği gibi gidiyor.
Ağanın bir bildiği var; ama zaten bildikleri onu bitiriyor? Ben bitmeden herkesi bitireyim, ben gitmeden herkesi götüreyim, mücadelesi veriyor.
AKP iktidarı Amerika'nın BOP'una öyle battı ki, debelendikçe batıyor; battıkça kan kaybediyor, temel taşları yok olup gidiyor.
Yüzde 49'la AKP'ye seçim kazandırmış bir Başbakan, ağanın yarım cümlesi ile tepetaklak oluyorsa; ağanın gerçekten bir bildiği var. Lakin böylesi bir ağalığa, böylesi bir demokratik krallığa ne adam dayanır, ne parti, ne Anayasa, ne de ülke?
BOP şeflerinin yanı sıra ağanın da tak dediğini şak diye yapan bir Emret Başbakanım A. Davutoğlu bile, çekilemiyorsa izzet ü ikbal ile bâb-ı hükûmetten? Bu sadece AKP iktidarının, sadece Türk hükümetinin ve Türk demokrasisinin iflası değil, topyekun Türkiye'nin AKP iktidarı ve millet eliyle iflas ettirilmesi demektir.
Dili 41 kere sürçen Davutoğlu'nun elveda konuşmasındaki hiçbir lâf ü güzaf, AKP iktidarının Türkiye'yi sürüklediği fesada ve BOP mezalimine setr-i avret olamaz.
Ülke, devlet, millet, din-diyanet gittikten sonra ağanın bir bildiği olsa ne olur?!
Ağanın bildiğine gelince; teşbihte hata olmaz, onu, Hz. Süleyman'ın hikmetiyle bağlayalım.
Cümle mahlukatın dilinden anlayan Hz. Süleyman'a, ağanın biri gelip "Sultanım, bana da hayvanların dilini öğret, ben de bu gariplerin ahvalini anlayayım" diye yalvarır.
Olmaz, der Hz. Süleyman, izin vermez; "Sen onların konuştuklarını anlarsan, dünyan zehir olur, uyamazsın."
Ağa ısrar eder. Neticede Hz. Süleyman adama hayvanların dilini öğretir.
Allame olmuş edasıyla sevinçle evine dönen ağa, kapısındaki horoz ile köpeğin konuşmalarına başlar kulak vermeye? Artık anlar konuşmalarını.
Bir ara köpeğin hafifçe hırlayarak horoza şöyle dediğini işitir:
- Kardeş, sen arpa ve mısırla da karnını doyurabilirsin. Biraz şu mısır tanelerini yesen de, ekmek kırıntılarını bana bıraksan olmaz mı; benim karnım çok aç...
Horoz, cevaben der ki, sabret köpek kardeş, sabret; yarın buraya ağanın eşeği ölecek, ölü eşeği buraya bırakacaklar, bolca et yer, karnını iyice doyurursun?
Bunu duyan ağa, öleceğini öğrendiği ahırdaki eşeğini hemen alıp pazarda satar. Tumturaklı bir hamdeleden sonra, iyi ki hayvanların dilini öğrendim, yoksa eşek elimde ölecekti, der ağa.
Ertesi gün akşam yine kulak kabartır ağa, hayvanatın konuşmalarına. Köpek, horoza sitem ediyor:
- Hani ağanın eşeği ölecekti de, ben de bolca et yiyecektim? Nerde?!
Horoz şöyle cevap verir:
- Ağanın eşeği ölmesine öldü. Lakin satın alan zavallının elinde öldü! Ağa açgözlülük edip alelacele eşeği sattı. Ama üzülme; bu sefer ağanın atı ölecek, yarın öğlen buraya getirip bırakacaklar, bolca et yer, karnını doyurursun.
Ağa telaşla haraya koşar; güzelim atını yakaladığı gibi pazarın yolunu tutar. Sabahın seherinde atı da satar. Sevinçle evine dönerken, şu Süleyman'dan Allah razı olsun, iyi ki bana hayvanların dilini öğrettin, bunca zarardan kurtuldum, der.
Kapıdaki hayvanlar artık onun bilgi kaynağıdır. Akşam üstü yine kulak kabartır onlara.
Köpek bu defa, saldıracakmış gibi keskin hırlamalarla horoza sitem etmektedir:
- Horoz kardeş, beni gene aldattın. Hani ağanın atı ölecekti?!
Dur, der Horoz:
- Vallahi, ağanın atı ölmesine öldü de; lakin sattığı zavallının elinde öldü. Ama üzülme, Allah'ın da bir hesabı var. Bu sefer daha büyük bir ziyafete cemaat halinde konacağız. Vallahi-billahi bu defa durum kesin? Zira sabah ağanın kendisi ölecek! Arkasından yemekler yapılıp etler pişirilecek. Artanını da bizlere dökecekler; ye yiyebildiğin kadar!
Bunu duyan ağanın aklı başından gider, feryad ü figan ile sağa - sola koşuşturmaya başlar: Yok mu beni satın alacak biri?!
Gece ansızın hastalanan ağa sabaha çıkmaz, ölür. Techiz-tekfin işleri ve cenaze merasiminden sonra taziyeye geçilir. Yemekler yenir, dualar edilir. Artan yemekler hayvanlara dökülür.
Bu arada horoz, arta kalan koca koca etlerin üzerine dört ayakla abanmış köpeğin kulağına, "Demedim mi sana, herkesin bir hesabı varsa Allah'ın da bir hesabı var; ağaya bilgisi de fayda vermedi" diye fısıldar.
İş işten geçtikten sonra ne bilginin faydası olur, ne de korkunun? Nice ağalar-nice paşalar gördü bu dünya; hepsi konup göçtüler. Hesabı ona göre yapmak lazım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019