"Anlayıp düşünesiniz diye Kur'an'ı Arapça okunan bir kitap kıldık." (Zuhruf 43/3). Bahsettiğimiz akıl etmeyle ilgili ayetlerdeki gibi sadece tamlayan kelimelerini alarak değil, en azından bütününe ve nüzul (indiriliş) sebeplerine göre değerlendirmeliyiz. ZİRA AKLEDİN DERKEN HÜKÜM ÇIKARIN demediğini geçen haftaki yazımızda bahsetmiştik.
Burada Arapça sıfattır. Kur'an'ı nitelemiştir. Kur'an'ın Arapça olmasında bir şüphe söz konusu değildir. Ancak bununla Arap kavmine veya diline bir üstünlükte söz konusu değildir. O günün toplumuna ve Peygamberinin konuştuğu dil olduğu sebepledir. Yani Kur'an Rab dilidir, "Rab"cadır. Diğer peygamberlere de vahiyler kendi dili ve öğretisiyle gelmiştir. İbranice, Sankritçe ya da diğer Sami dillerince belki Sümer-Akad dilleriyle de gelmiş olabilir. Bilmiyoruz/ bilemiyoruz. Zira onlardan kalma bir belgeye ya da nüshaya sahip değiliz. Elimize ulaşan diğer ilahi vahiy kaynağı kitaplar daha sonra müntesipleri tarafından beşeri ifadelerle değiştirildiği için, ilahi kaynak günümüze kesintisiz ulaşmadığından bunlar rivayetlerdir. Bu durum o dillerinde kutsal olduğunu göstermez. Kur'an yazı dili olarak değil anlam olarak Arapçadır. Arapça anlam ifadesiyle nazil olmuştur. Muhtevası Allah tarafından anlayalım diye o günün kullanılan toplu dili ile yani Arapça olarak gelmiştir. Tabi o günkü yazı dili ve alfabesiyle, harfleriyle yazılmış ve günümüze kesintisiz ulaşmıştır.
Bu ayeti tefsir eden alimler, en geniş ve ahenkli bir dil ile indirdiğini aynı zamanda Kur'an'ın Arapça olmasının sebebini indiği toplum diliyle seslenerek -Arapları ikaz ederek- bu kitabın sadece size değil tüm insanlığa hitap ettiğini anlarsınız demişlerdir. Ayrıca Ey Araplar! Sizin dilinizdeki edebiyatçıların, şairlerin sözlerine benzemediğini de gördünüz, bunun bir insan kelamı olmadığını, ilahi bir kelam olduğunu düşünürseniz anlarsınız. İŞTE buradaki AKIL etmek ve anlamak bunun ilahi kelam olduğunu anlamaktır yoksa hüküm çıkarmak değildir.
Arapça yapısı ve zenginliği açısından çok geniş bir dildir. Mealler bu konuda ister istemez yetersiz kaldığından Kur'an'ın mucizevi anlamlar içeren derinliğini ve onun mesajını anlamak için en azından o ayetin (indiriliş sebebini) nüzul sebeplerini bilmek gereklidir. Bu amaçla tefsirlere bakılıp en azından karşılaştırmalı (birkaç meale) bakması ya da açıklamalı meallere bakılması gerekir ki yoksa çözüm yerine düğümleri artırırız. Nitekim öyle olmasaydı en büyük alimler ve Kur'an'ı en iyi anlayanlar hep ana dili Arapça olanlardan olması gerekirdi. Halbuki durum hiç de böyle değildir.
Akıl ve düşünme ile ilgili ayetler üzerinde düşünelim. Mesela Kasas suresi 60. ayette "Size verilen şeyler, dünya hayatının geçimi ve süsüdür. Allah'ın katında olanlar ise daha iyi ve devamlıdır. Akıl etmez misiniz?" Gayet açık bir şekilde dünyanın nimetlerinin geçici Allah'ın katında ise devamlıdır. Buradan "bunu düşünemiyor musunuz?" diye uyarı vardır, hüküm yoktur.
Dikkat edilmesi gereken diğer bir husus da aklın ve düşünün tabu haline gelmemesidir. Zira zaman zaman akıl, zaman zaman aklın yerine düşünce tabu haline getirilmiştir. Sanki düşünce sadece akılla yapılıyormuş gibi. Akletme sadece zekayla yapılamayacağı gibi ki düşünce de akılla beraber sağduyu, önsezi, hatta rüya, altıncı his dediğimiz gibi birçok öncül vardır. Buna gönül de eklenince ancak tefekkür (zeka-sezgi-önsezi-duygu-bilgi-fikir-sağduyu) olur. Modern deyimle, düşüncenin merkezi akıl değil gönüldür.
Nahl suresi 12. ayette de güneşin ayın yıldızların Allah'ın emri ile hareket ettiklerini akıl edenler için dersler olduğunu ve düşünenler için ibretler olduğunu söyler.
Hud suresi 51. ayet de "Ey kavmim buna karşılık bir ücret istemiyorum. Ücretim Yaratana aittir. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?" Peygamberlerin (Hz. Muhammed, Lut, Hud, Şuayb, Salih gibi Peygamberlerin dilinden) dünyalık bir menfaatlerinin olmadıklarının beyanıdır. Bunu akıl etmiyor musunuz? diye de ikaz eder. Vahyi anlamaya çalışan bir akıl. Vahiyle kavramaya çalışan selim bir akıldan bahseder. Nitekim ayet ayeti tefsir eder ve Şura 23 ayette de Peygamberimizin dilinden "Ben bu peygamberlik görevime karşılık yakınlarıma (Ehl-i Beyt'ime) sevgiden başka bir şey istemiyorum" der. Böylece düşünüp "Ehl-i Beyt'ini" sevip korumamızı ve bunu bizim akıl etmemizi ister. Tabi düşünene, akıl edene, görmek isteyene köre ne?
Devam edecek...
- Elbise Kuramı-2 / İnsan elbisesinde saklıdır / 10.05.2024
- İCMA VE İCTİHAD / 26.10.2022
- Geylani okulunda Ehl-i Beyt ekolü / 10.08.2022
- Geylani Okulu / 29.07.2022
- Bir tasavvuf anatomisi / 22.07.2022
- Antroposen Çağı / 30.06.2022
- Holosen / Mavi Cennet / 09.06.2022
- Bir Deniz Masalı/ Günebakan Şiiri / 09.05.2022
- Sakız orucu bozar mı? -2- / 19.04.2022