Ekonomide sistemsel sorunları, hangi çarkların nerede tıkandığını enine boyuna tartışan muhalefet üyelerini, iktisatçıları görüyoruz sık sık. Haşa yapılan tespitleri, eleştirileri küçümsüyor değiliz elbette ancak bu ülkenin insanının artık sorunları analiz etmenin yanında bu sorunlara çözüm üretilmesine ihtiyacı var.
Market zincirleri ve benzeri kurumlardaki işçilerin feryadı her geçen gün artmaya devam ediyor. Az sayıda işçiye oldukça fazla iş yükleyip az miktarda maaş verme politikası kalburüstü bazı kimselerin parasına para katarken memleketin emektar vatandaşını mağdur ediyor.
Akıllara Prof. Dr. Haydar Baş, yıllardır verdiği mücadele, 4 milyarı aşkın insanın ekmeğini yediği Milli Ekonomi Modeli gelince; isyan etmemek elde değil. Bir insan düşünün vatanı için, milleti için bir tez yazmış. Ve o tezi düşünün ki içinde çözüm sunmadığı tek bir mesele olmasın.
Yoksulluk sınırının üzerinde asgari ücret alan işçi eylem yapar mı? İşçisine verdiği maaş değişmeyen, işçisinin maaşına yapılan zammın devlet tarafından karşılandığı işveren kar etmek için işçinin canına okur mu, ona mobbing uygular mı? Serbest piyasa ekonomisi yerine piyasa kontrolünün olduğu ancak paranın serbest dolaşımının sağlandığı bir ülkede enflasyon olur mu? Kısacası Milli Ekonomi Modeli'nin hayata geçirildiği bir Türkiye'de bu vahim tablo olur mu? El cevap; olmaz.
Sayın Baş'ın bizlerin refahı için omuzladığı dava tüyler ürpertmiyor mu, gözleri yaşartmıyor mu? Bütün bir ömrünü bu davaya adamasına rağmen bunca eziyet, suikast, linç… Yüzde yüz haklı olmasına rağmen olayların yüz seksen derece çarpıtılması vicdanınızı sızlatmıyor mu?
Ne mutlu ki o güzel insanı artık kimse üzemiyor, incitemiyor, yıpratamıyor. Ama bu demek değil ki ben ve benim gibi gençler; geleceğimize ışık tutan, bizi her şeyden çok seven Haydar Baş Hoca'ya yapılanları unuttuk, sindirdik. Ne önce ittifak deyip sonra yan çizen muhalefeti, ne evinin önünde yapılan bıçaklı saldırıyı, ne Susurluk'ta devletin polisi alet edilerek doğrultulan namluyu, ne aile hayatına kadar atılan iftiraları, ne FETÖ ile mücadelesi sebebiyle açılan bilmem kaç bin sayfalık davaları, ne ticari davanın siyasi meseleye dönüştürülmesini, ne de mübarek na'şının ailesine haber bile verilmeden gizlice götürülmeye çalışılmasını… unuttuk. Yahu sen de ne saydın diye sitem ediyorsanız etmeyin. Çünkü eksik bile yazdım.
Biz bu ülkenin geleceği olarak susmayıp konuşacağız. Başka bir siyasiye yapılsa günlerce medyanın dilinden düşmeyecek bunca zulüm bir kez olsun konuşulmadı. İçişleri Bakanı açıklama yapma gereği bile duymadı. 27 Şubat 2013'te Türkiye Cumhuriyeti adına Duma'ya gittiğinde dönemin Dışişleri Bakanı çıkıp tek bir kelam etmedi.
Prof. Dr. Haydar Baş tarih yazdı, biz de şahitlik ettik. Biz bu tarihten birtakım meselelerin silinmesine, birtakım meselelerin de saklanmasına müsaade etmeyeceğiz. Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan ve çevresine daima bu yönde nasihatte bulunan Haydar Baş'a yapılan haksızlıkları, adaletsiz ve mesnetsiz olarak aleyhinde verilen kararları ve bu kararları verenleri 21. yüzyılın kara lekeleri olarak not düşüyoruz.
Partimizin yeni, genç, dinamik lideri Av. Hüseyin Baş'ın önderliğinde biz Türk milletine hizmet edeceğiz, bu milletin karnını doyuracağız. Ve yine biz yüce Türk milletiyle beraber, çözüme arkasını döndüğü yetmezmiş gibi çözümün sahibine kumpas kuranlardan illaki hesap soracağız.
Halkımıza çağrımız olsun: Feryadınızı duymayanlara, duyup da siyasete alet edenlere dur demenin vakti geldi de geçiyor. Bağımsız Türkiye Partisi ve kadroları size hizmet etmeyi bekliyor. Millete efendilik yapmak isteyenleri bırakıp millete hizmet etmeye gönül vermişlerin tarafına gelin.
- Hoca Atatürk ve gül bahçesi / 11.11.2019
- Günümüzün başöğretmeni / 28.01.2019
- Hoca Atatürk’ü gizleyemezsiniz-II / 26.12.2018
- Hoca Atatürk’ü gizleyemezsiniz-I / 25.12.2018
- Öğrenciysen işin zor / 19.09.2018
- Atatürk'e neden iftira ediliyor? / 20.04.2018
- İnce hesaplar ve Türkiye / 04.04.2018
- Kadın nedir? / 19.01.2018
- Kudüs ve sorular / 12.12.2017