Nitelikli bir genç nesil yetiştirmek her dönemde milletler için önem arz etmiştir. Atalarımız nedenini "Ağaç yaşken eğilir" sözüyle en güzel şekilde ifade etmişlerdir. Ortalama bir çocuk dünyaya geldikten altı ay sonra artık hareketlerini az çok kontrol etmeye başlar, anne-babayı bazen gülerek bazen ağlayarak deyim yerindeyse tavlamayı başarır.
Kuyumcu titizliğiyle evladını geleceğe hazırlayan ebeveynler olduğu gibi evlat yetiştirme sanatının kıymetini kavrayamamışları da vardır. Belki bundan olsa gerek, elli yıl öncesi için kuyumcu titizliğiyle yetiştirilen çocukların gerçek anlamda her açıdan verimli ve sağlıklı bireyler olduğunu söyleyebiliriz ancak günümüzde ebeveynin kontrol edemeyeceği etkenlerle bu pek de mümkün olmuyor. Bu etkenlere birçok örnek sayabiliriz: Diziler, filmler, iletişim imkânları (telefon, tablet, bilgisayar vb.), sosyal medya, arkadaş çevresi, oyunlar… Liste uzar da gider. Yaklaşık 14-15 yaşlarından sonra işler çığırından çıkar. Fakat derdini veren Allah dermanını da her zaman verir. Bu derdin dermanıysa İcmal Gençlik Derneği'dir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün istediği, yücelttiği, dimağı açık, yürekli Türk gençliği burada yetişir. Sonra yetişenler, yeni nesiller yetiştirir. İstikbalin kaliteli tohumları özenle ekilmiş olur. Peki, bu tohumların siftahını kim atmıştır? Bana göre en can alıcı sorudur bu. Eskiler çok beğendikleri veya hiç beğenmedikleri bir talebe görünce "Senin hocan kim?" demezler miymiş? Hocası nasılsa talebesi de öyle olur. İşte bu açıdan İcmal mektebinin başöğretmeni çok değerli, saygıdeğer ve özeldir. Kendileri Sayın Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
"İnsan gönüldür, gönül" der. Gönül gözüyle bakar bize. Ne dışlar ne küçümser. Özümüzdeki cevheri bilir.
Bölücülerin en büyük düşmanıdır. Alevi'yi-Sünni'yi, Kürt'ü-Türk'ü, sağcıyı-solcuyu hepsini kucaklar. Bizim de kucaklamamızı ister.
"Kimsenin sizi eleştirmesine izin vermeyin" der. Yani "Sizi eleştiremeyecekleri kadar iyi olun. Sizde eleştirecek bir şey bulamasınlar. Sizin bir açığınızı göremesinler, der. Türk gençliğinin böyle olması gerekmez mi zaten?
Her zaman hukukun üstünlüğü ilkesini rehber edinir. Hukukun dışına çıkmamamız hususunda bizleri sıkı sıkıya tembihler. Kendisine çok büyük haksızlıklar yapıldığında dahi düsturunu bozmaz ve hukuka sığınır. Planlarını bozduğu, bahsettiğimiz bölücülerin bilenerek üzerine gelmeleri onu yıldırmaz. Hakkını meşru bir şekilde aramaya devam eder. Makalat adlı eserinin Gençliğe Hitabe bölümünde çok güzel bir şekilde izah eder: "Hakkınız olmayan hiçbir şeyi istemeyin. Hakkınız olan her şeye de sahip çıkın. Hakkınızı aramaz, ona sahip çıkmazsanız, hakkınıza karşı en büyük haksızlığı yapmış olursunuz."
Sanki hepimiz birer ağacız ve o bir orman yetiştirir gibi sabırla bekler. Bir konuyu izah eder defalarca. "Ne laftan anlamaz adamsınız" demez asla. Defalarca anlatır mesela temiz pak Ehl-i Beyt'i, ayrılmayalım diye yolundan. Fâtıma'sı, Ali'si, Hasan'ı, Hüseyin'i anlatmakla kalmaz yaşar hepsini. Yaşadığı gibi size de yaşatır. O'nunla sohbet ederken gönül dünyanızda bambaşka şeyler yaşarsınız. Hem de nasıl yaşarsınız biliyor musunuz? Mevlana'yı anlatır, Şeb-i Arus'u anlatır. Ölüm bile size bir korku olmaktan çıkar. Artık Rabbinize vuslat edeceğiniz güne hazırlık yapmaya başlarsınız.
Her konuda sohbet eder bizimle: Sosyoloji, psikoloji, felsefe, fizik, biyoloji... Bazen şaşırırsınız. "Bunu da nereden biliyormuş" diye geçirirsiniz içinizden. Onun bir derya, bir umman olduğunu görürsünüz.
Bunca bilim dalına ilgisi var da sanata yok mu? Türk Sanat Musikisinin derin manalarına girer. Sesi de çok güzeldir, büyük bir zevkle eşlik eder. Bize onu anımsatan en güzel şarkı sözlerinden biri ise şudur şüphesiz:
"Gönül nedir bilene gönül veresim gelir
Gönülden bilmeyene hissiz diyesim gelir
Aşk nedir sevda nedir bunu bilmek gerektir
Bunu bilen aşığı her gün göresim gelir."
Ziyaretine gidersiniz. Sofrasını paylaşır, seve seve açar size evinin kapılarını. "Yorgunum, görüşemem şimdi" dediğini bir kere bile görmedim. Yüzünde bir sıcak tebessüm "Hoş geldiniz çocuklar" diyerek gelir yanımıza. "Evladım, kızım, oğlum" diye hitap eder sahiplenir sizi. Bütün vatan evlatlarını kendi evladı bilir.
Vatanı vatan yapan bütün büyüklerimize de yine O sahip çıkar. "Hoş Geldin Atatürk" eseriyle O'nun Atatürk'e olan sevdasını anladı herkes ama çocukluğundan beri Mustafa Kemal'e verdiği değeri biliriz biz. Çünkü Mustafa Kemal'i de bize bıkmadan, usanmadan yıllardır anlatır. Annesinin hem dindar hem Atatürkçü duruşunu örnek alan bir Haydar Hoca'dır O. Annesinin, marşları ilahi şeklinde söylediğini hayranlıkla dile getirir. Bizim de ölçümüzü bu doğrultuda kurmuştur.
Annesi demişken annesiyle olan öyle güzel anılarını paylaşır ki bizimle içimiz anne sevgisiyle dolar, daha çok gözetmeye başlarız anne-baba hakkını.
İstişare sünnetini hayatının merkezine oturtmuş bir liderdir. İnsan ayırmaz. Herkesin fikrini, derdini dikkatle dinler. Beş yaşındaki çocukla da istişare eder, seksen beş yaşındaki ihtiyarla da. Ortaya koyduğu eserler üzerine düşüncelerimizi dile getirmemizi ister. Onunla beraber konuya hâkim olmamızı, özümsememizi ister. Başarılı da olur. Örneğin Milli Ekonomi Modeli'ni yazdıktan sonra profesörlerin anlamasıyla yetinmedi. Hem bize hem milletimize işin matematiğini nokta atışı, mümkün olduğunca basite indirgenmiş misallerle anlattı ve biz bu ciddi akademik çalışmayı anlatabilir olduk.
Yalnızca ahlakımızla, imanımızla, karakterimizle değil kariyerimizle de vatana hayırlı birer evlat olmamızı ister. İmam hatiplerde öğretmenlik yapmış tecrübeli bir öğretmendir. Anlar öğrencinin halinden. Ne zaman dersten kaytarmak istediğimizi bilir ve bizim çalışma hevesimizi diri tutar. Notlarımızı, çalışmalarımızı sorar. O sene sınava girecek kim varsa O'nun meclisinde edilen dualara nail olur. Tevekkül onunla beraber anlam kazanır. Meyvelerini de alır tabi. Türkiye dereceleri çıkar İcmal mektebinden. Her konuda olduğu gibi akademik olarak da en iyileri bu mektepte Haydar Hoca ile yetişir. 28'inciler, 50'nciler, 56'ncılar, 75'inciler, 88'inciler… Örnek abilerle, ablalarla İcmal genci idealleri olan biri olur. Sonunu göremediği yollarla cebelleşmez.
Öz evladından farksızızdır onun için. Öz evlatları da bize abilik, ablalık yapar. Paylaşırlar bizimle babalarını sevgiyle, muhabbetle.
Öz evladı gibiyiz dedik ya. Kızmaz mı hiç insan evladına? O da kızar, sitem eder bazen bize ama ne derse desin sözünü hep "Allah hepinizden razı olsun" diye bitirir. Merhametin vücut bulmuş halidir.
Düğünlerimize gelip sevincimizi paylaşır. Taziyelerimize gelip acılarımızı paylaşır.
Bazen sorar: "Sen kimin kızısın-oğlusun?" der. Söylersiniz de anne-babanızın adını, "Biz İcmal genciyiz, senin evladınız ya Baba!" diyesiniz gelir. Çünkü sizin için bir babadan farksızdır.
Gençliğe Mesaj şiirinde "Sen insanlığa örnek en mükemmel bir baba" mısraı bana kendisinden başka kimseyi hatırlatmaz.
İnsan yetiştirmekten bahsediyoruz. İnsan meselesi üzerine en mükemmel çalışmalar yine Prof. Dr. Baş'a aittir. "İman ve İnsan" gibi nitelikli bir çalışmayı ortaya koyan kişinin insan yetiştirme konusunda bu kadar başarılı olması elbette tesadüfi değildir.
Genç yetiştirmenin de genç kalmanın da formülü ondadır. Genç kalmanın formülünü şöyle açıklar: "İyi bilin ki, genç kalmak; ancak ölümsüz bir inanca sahip olmak, mutlak hakikate teslim olmak ve hizmet etmekle mümkündür." Bu ölçülere göre de aramızdaki en gencimiz Sayın Baş'tır. 35 yılı aşkın birlik-beraberlik davası güden, dış güçlerin oyunlarını milletimize anlatan, 18 yıldır partisi ve kadrosuyla beraber memleketin kurtuluş parolalarını sunan O'dur. Dolayısıyla en çok hizmet eden ve en büyük hizmeti gerçekleştiren, yüreğindeki sonsuz Ehl-i Beyt aşkıyla, Hakk'a teslimiyetiyle de en gencimiz kendisidir. Genç yetiştirmekte muvaffakiyetinin nedenlerden biri de budur.
Onunla geçirdiğiniz her anı hatırlamak, anlatmak istersiniz. O'nu anlatmalara doyamazsınız. Bir kere bize Mustafa Kemal'den bahsederken "Anlattıkça anlatasınız gelir. Bir kere anlatmaya başladınız mı bırakamazsınız. Çok muhabbet alırsınız." demişti. Biz de Hoca Atatürk olarak kendisini anlatmaya doyamıyoruz.
Bazı yakınlarımızın doğum gününü kutlamak isteriz, onunla ilgili duygu ve düşüncelerimizi dile getirmek isteriz ama çok uzağımızda olurlar. Bir telefonu, bir mektubu vesile ederiz. Biz de her 28 Ocak'ta İcmal Gençliği olarak manevi babamızın, Prof. Dr. Haydar Baş'ın, doğum gününü sosyal medyayı vesile ederek kutlarız. Ama bu yıl kutlama mesajımız bu köşe yazısı olsun.
"Sen bu gönüllere çok iyi geldin Baba. Allah seni başımızdan eksik etmesin."
Milletimizin gerçekleri gördüğü, seni Devlet Baba yaptığı günlere çıkmak dileğiyle…
Akda Kazancı / diğer yazıları
- Çareyi görmeyen millet / 15.03.2021
- Hoca Atatürk ve gül bahçesi / 11.11.2019
- Günümüzün başöğretmeni / 28.01.2019
- Hoca Atatürk’ü gizleyemezsiniz-II / 26.12.2018
- Hoca Atatürk’ü gizleyemezsiniz-I / 25.12.2018
- Öğrenciysen işin zor / 19.09.2018
- Atatürk'e neden iftira ediliyor? / 20.04.2018
- İnce hesaplar ve Türkiye / 04.04.2018
- Kadın nedir? / 19.01.2018
- Kudüs ve sorular / 12.12.2017
- Hoca Atatürk ve gül bahçesi / 11.11.2019
- Günümüzün başöğretmeni / 28.01.2019
- Hoca Atatürk’ü gizleyemezsiniz-II / 26.12.2018
- Hoca Atatürk’ü gizleyemezsiniz-I / 25.12.2018
- Öğrenciysen işin zor / 19.09.2018
- Atatürk'e neden iftira ediliyor? / 20.04.2018
- İnce hesaplar ve Türkiye / 04.04.2018
- Kadın nedir? / 19.01.2018
- Kudüs ve sorular / 12.12.2017