AB meselesi, yaşanan seçim sürecinde millete refahın adresini; Avrupa olarak gösteren partiler tarafından ciddi bir seçim kozu olarak kullanılıyor.
"İş ve aş sahibi olmanın yolu AB'den geçer", "AB kalkınma ve refah demektir" fikrini milletimize empoze etmek isteyen kimi siyasiler, seçim döneminde "Eğer bize oy vermezseniz, AB'ye girmek hayal olur. Aç ve açıkta kalırsınız" derken, kimileri de, "AB'ye girelim ama eşit şartlarda ve onurlu bir şekilde girelim" gibi, aslında diğerlerinden içerik bakımından hiç bir farkı olmayan süslü söylemlerle halkın karşısına çıkıyor. Öz itibariyle söylenen aynı: "AB'ye muhakkak girmeliyiz"; ama "onurlu bir şekilde"(!)
Acaba, AB'ye bu onurlu giriş nasıl olacaktır? Yapılan kamuoyu yoklamaları, AB üyesi ülkelerin Türkiye'yi aralarında görmek istemediklerini ortaya koyuyor. AB vatandaşlarının çeşitli konularla ilgili görüşlerini yansıtan Euro Barometre Raporu'na göre Türkiye, AB ülkelerinin vatandaşları tarafından istenmiyor. Türkiye, istenenler sıralamasında 13 aday arasında en son sırada.
Bu anket, aslında ciddi bir sosyal gerçeği ortaya koyuyor: AB ülkelerinin vatandaşları, Türkiye'yi ve Türkleri istemiyor.
Resmi platformda da durum farklı değil. AB Genişleme Raporu'nda Türkiye'ye üyelik görüşmelerine başlamak için bir tarih bile verilmedi. Aralık'taki Kopenhag Zirvesi'nde de istediğimiz sonucu alabileceğimiz şüpheli.
İstenmediğimiz bir ittifaka girmek için çeşitli Avrupa ülkelerinden medet umar bir hale geldik.
Sayın Dışişleri Bakanı: "AB Zirvesi'nde, müzakerelerin başlaması için tarih belirlenmesi isteğimize olumlu cevap almış değiliz. Almanya'nın bu konuda kuvvetle destek vereceğini tahmin ediyor ve umuyorum" diyor:
İstenmediğimiz, kapısında hazır ol durumunda bekletildiğimiz bir topluluğa onurlu bir şekilde nasıl girebiliriz?!. Bu iddia, mantığa aykırıdır. AB bizi açıkça istemiyor. Bize yapılan, tarihi ve kültürel bazı sebep ve niyetlerden kaynaklanan bir oyalama ve zayıflatıp parçalama taktiğidir.
AB'ye eşit ve onurlu bir şekilde girmekten söz edilmesi, trajikomik bir durumdur. Maalesef seçim meydanları bu ve benzeri pek çok trajik komediye sahne oluyor.
Önümüzdeki seçim AB yanlıları ile AB karşıtları arasında yaşanacaktır.
Bu seçim, tam bağımsızlıktan yana olanlarla, uydu olmanın hayaliyle yanıp tutuşanlar arasında yaşanacaktır.
Ve bu seçim; "AB'ye IMF'ye hayır!" diyen, tam bağımsızlığı ve milli bir duruşu savunan Bağımsız Türkiye Partisi'ni tek başına iktidara taşıyacaktır.
"İş ve aş sahibi olmanın yolu AB'den geçer", "AB kalkınma ve refah demektir" fikrini milletimize empoze etmek isteyen kimi siyasiler, seçim döneminde "Eğer bize oy vermezseniz, AB'ye girmek hayal olur. Aç ve açıkta kalırsınız" derken, kimileri de, "AB'ye girelim ama eşit şartlarda ve onurlu bir şekilde girelim" gibi, aslında diğerlerinden içerik bakımından hiç bir farkı olmayan süslü söylemlerle halkın karşısına çıkıyor. Öz itibariyle söylenen aynı: "AB'ye muhakkak girmeliyiz"; ama "onurlu bir şekilde"(!)
Acaba, AB'ye bu onurlu giriş nasıl olacaktır? Yapılan kamuoyu yoklamaları, AB üyesi ülkelerin Türkiye'yi aralarında görmek istemediklerini ortaya koyuyor. AB vatandaşlarının çeşitli konularla ilgili görüşlerini yansıtan Euro Barometre Raporu'na göre Türkiye, AB ülkelerinin vatandaşları tarafından istenmiyor. Türkiye, istenenler sıralamasında 13 aday arasında en son sırada.
Bu anket, aslında ciddi bir sosyal gerçeği ortaya koyuyor: AB ülkelerinin vatandaşları, Türkiye'yi ve Türkleri istemiyor.
Resmi platformda da durum farklı değil. AB Genişleme Raporu'nda Türkiye'ye üyelik görüşmelerine başlamak için bir tarih bile verilmedi. Aralık'taki Kopenhag Zirvesi'nde de istediğimiz sonucu alabileceğimiz şüpheli.
İstenmediğimiz bir ittifaka girmek için çeşitli Avrupa ülkelerinden medet umar bir hale geldik.
Sayın Dışişleri Bakanı: "AB Zirvesi'nde, müzakerelerin başlaması için tarih belirlenmesi isteğimize olumlu cevap almış değiliz. Almanya'nın bu konuda kuvvetle destek vereceğini tahmin ediyor ve umuyorum" diyor:
İstenmediğimiz, kapısında hazır ol durumunda bekletildiğimiz bir topluluğa onurlu bir şekilde nasıl girebiliriz?!. Bu iddia, mantığa aykırıdır. AB bizi açıkça istemiyor. Bize yapılan, tarihi ve kültürel bazı sebep ve niyetlerden kaynaklanan bir oyalama ve zayıflatıp parçalama taktiğidir.
AB'ye eşit ve onurlu bir şekilde girmekten söz edilmesi, trajikomik bir durumdur. Maalesef seçim meydanları bu ve benzeri pek çok trajik komediye sahne oluyor.
Önümüzdeki seçim AB yanlıları ile AB karşıtları arasında yaşanacaktır.
Bu seçim, tam bağımsızlıktan yana olanlarla, uydu olmanın hayaliyle yanıp tutuşanlar arasında yaşanacaktır.
Ve bu seçim; "AB'ye IMF'ye hayır!" diyen, tam bağımsızlığı ve milli bir duruşu savunan Bağımsız Türkiye Partisi'ni tek başına iktidara taşıyacaktır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ahmet Hamza Baş / diğer yazıları
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü (2) / 25.07.2014
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011
- Gazze'de yaşananlar ve Filistin meselesinin iç yüzü / 24.07.2014
- Aydınların zafiyeti / 13.02.2014
- İdareci kadroları seçerken / 25.12.2013
- Mevlana'yı anlamak / 20.12.2013
- Kim bir zalime yardım ederse / 17.12.2013
- Fransa'nın gerçeği / 26.12.2011
- Kapanmayan yara; Kerbela / 06.12.2011
- Ilımlı İslam deyince / 03.12.2011
- Vicdani red konusuna farklı bir bakış / 01.12.2011