TMSF'nin elindeki menşei belli malum yayın organının ABD hakkında sarfettiği ya da sarfetmesi için kameraların önüne çıkardığı zat-ı muhteremler, bazen öyle şeyler anlatıyor ki, "şayet bunlar doğruysa acaba Türk halkı neden Amerikalılardan bu kadar nefret ediyor" diye düşünmeden edemiyor insan.
Öyle ki, alt alta koyulduğu zaman dünyada en çok örnek alınması gereken, barış ve huzurun sembolü, demokrasi timsali, olmazsa olmaz bir ABD çıkıyor karşımıza.
Ne methiyeler diziliyor, ne methiyeler...
Bu zat-ı muhteremler en başta ABD'siz bir dış politika düşünülemeyeceğini, çünkü ABD'nin bize kalkan görevi gördüğünün altını çiziyorlar.
Yani misak-ı milli sınırlarımızı dahi görmezden gelen, Kıbrıs'ımızı tanımayan, bizim terörist olarak addettiklerimizi özgürlük savaşçısı olarak gören, toprak kaybımız için vesile olarak görülen Ermeni soykırımını tanımasın diye ağzının içine baktığımız bir ülkenin, bizim menfaatlerimizi savunduğunu ve onlarsız bir dış politika düşünülemeyeceğini söylüyorlar.
Bu sözler tabii ki daha sonra kurulacak iltifat dolu sözlerin ve senaryoların bir nevi habercisi.
Daha sonra ABD'ye bakış açımızda kesinlikle duygusal düşünmememiz gerektiğini, çünkü ABD'siz bir dünyada dengeler açısından Türkiye'nin Çin, Rusya gibi kutup sayılabilecek ülkelerin baskılarıyla daha da bunalabileceğinin üstünde duruluyor.
İskelet düşünce üzerinde artık yavaş yavaş fikir yayılımcılığı ve senaryolar üretilmeye başlanıyor yani.
Sonra, dünyaya demokrasi(!) dağıtan ABD'nin dış politikada sağlam bir irade yapısı vücuda getiremediği ve her yere yetişemediği söyleniyor.
İlk bakışta eleştirel gibi duran bu cümlenin, daha sonradan ABD'yi aklamak için tezgahlanan bir fikir oyunundan ibaret olduğunu anlamak da uzun sürmüyor tabi.
Olayı PKK terör örgütüyle ilişkilendiren konunun uzmanları, PKK'nın ABD tarafından tam anlamıyla tanımlanamadığını ve bu yüzden terörist olarak nitelendirilemeyip harekete geçilemediğini söylüyorlar.
Senaryo bu ya, "1 Mart tezkeresi çıksaydı, PKK diye bir sorunumuzun kalmayacaktı" fikri yine bu bağlamda ortaya atılıyor ve Meclisimizin çok büyük bir yanlış yaptığının vurgusu yineleniyor.
İlginç değil mi!
ABD'siz bir dış politikanın bize nelere malolabileceği fikri bakın bizi hangi senaryolara sürüklüyor.
Bununla da bitmiyor tabii.
22 İslam ülkesine getirilmesi planlanan demokrasi sürecinde vasıta olarak kullanılan BOP'ta, asıl hedefin ülkelerin zenginleşmesi ve terörden uzaklaştırılması olduğu safsatası da ekleniyor konuya. Asıl bomba söylem de, bütün bunların "Ortadoğu Ortaklık ve Kalkınma Projesi" uğruna yapılıyor olması senaryosunda gizli.
"Yani bütün bu dökülen kanlar boşuna değil, bu halkların zenginleşmesi, bir proje dahilinde kalkınması ve dolayısıyla terörden uzaklaşması uğruna yapılıyor" fikri insanların zihnine sokulmaya çalışılıyor.
Bu söylem ve iddialardan sonra bizim ABD'ye yaptıklarımızın da (ne yapmışsak) unutulmadığını söyleyen konunun uzmanları, bunların bir gün karşımıza çıkacağını söyleme küstahlığını yapmaktan da geri durmuyor.
Birileri adına aba altından sopa göstermeyi ihmal etmiyorlar anlayacağınız.
ABD'nin aslında efendilik peşinde olduğu, Clinton zamanında ilişkilerin çok iyi olduğu, sadece şu anki sert dış politikadan dolayı bir antipati geliştiği gibi düşünceler zaten konunun gidişatı doğrultusunda aralara serpiştirilen zehir fikirler arasında.
Anlaşılan o ki, ABD'nin AKP hükümetine "bu Amerikan düşmanlığını bitirin" diye attığı fırça epey işe yaramış ve etkisini göstermeye başlamış.
İşe yaramasa, düne kadar ABD ve AKP'yi bombardımana tutan bir kanalda yayınlanan programdan bugün bu sözleri duyabilir, konulara bu kadar "Yakın Takip"te bulunabilir miydik!
Öyle ki, alt alta koyulduğu zaman dünyada en çok örnek alınması gereken, barış ve huzurun sembolü, demokrasi timsali, olmazsa olmaz bir ABD çıkıyor karşımıza.
Ne methiyeler diziliyor, ne methiyeler...
Bu zat-ı muhteremler en başta ABD'siz bir dış politika düşünülemeyeceğini, çünkü ABD'nin bize kalkan görevi gördüğünün altını çiziyorlar.
Yani misak-ı milli sınırlarımızı dahi görmezden gelen, Kıbrıs'ımızı tanımayan, bizim terörist olarak addettiklerimizi özgürlük savaşçısı olarak gören, toprak kaybımız için vesile olarak görülen Ermeni soykırımını tanımasın diye ağzının içine baktığımız bir ülkenin, bizim menfaatlerimizi savunduğunu ve onlarsız bir dış politika düşünülemeyeceğini söylüyorlar.
Bu sözler tabii ki daha sonra kurulacak iltifat dolu sözlerin ve senaryoların bir nevi habercisi.
Daha sonra ABD'ye bakış açımızda kesinlikle duygusal düşünmememiz gerektiğini, çünkü ABD'siz bir dünyada dengeler açısından Türkiye'nin Çin, Rusya gibi kutup sayılabilecek ülkelerin baskılarıyla daha da bunalabileceğinin üstünde duruluyor.
İskelet düşünce üzerinde artık yavaş yavaş fikir yayılımcılığı ve senaryolar üretilmeye başlanıyor yani.
Sonra, dünyaya demokrasi(!) dağıtan ABD'nin dış politikada sağlam bir irade yapısı vücuda getiremediği ve her yere yetişemediği söyleniyor.
İlk bakışta eleştirel gibi duran bu cümlenin, daha sonradan ABD'yi aklamak için tezgahlanan bir fikir oyunundan ibaret olduğunu anlamak da uzun sürmüyor tabi.
Olayı PKK terör örgütüyle ilişkilendiren konunun uzmanları, PKK'nın ABD tarafından tam anlamıyla tanımlanamadığını ve bu yüzden terörist olarak nitelendirilemeyip harekete geçilemediğini söylüyorlar.
Senaryo bu ya, "1 Mart tezkeresi çıksaydı, PKK diye bir sorunumuzun kalmayacaktı" fikri yine bu bağlamda ortaya atılıyor ve Meclisimizin çok büyük bir yanlış yaptığının vurgusu yineleniyor.
İlginç değil mi!
ABD'siz bir dış politikanın bize nelere malolabileceği fikri bakın bizi hangi senaryolara sürüklüyor.
Bununla da bitmiyor tabii.
22 İslam ülkesine getirilmesi planlanan demokrasi sürecinde vasıta olarak kullanılan BOP'ta, asıl hedefin ülkelerin zenginleşmesi ve terörden uzaklaştırılması olduğu safsatası da ekleniyor konuya. Asıl bomba söylem de, bütün bunların "Ortadoğu Ortaklık ve Kalkınma Projesi" uğruna yapılıyor olması senaryosunda gizli.
"Yani bütün bu dökülen kanlar boşuna değil, bu halkların zenginleşmesi, bir proje dahilinde kalkınması ve dolayısıyla terörden uzaklaşması uğruna yapılıyor" fikri insanların zihnine sokulmaya çalışılıyor.
Bu söylem ve iddialardan sonra bizim ABD'ye yaptıklarımızın da (ne yapmışsak) unutulmadığını söyleyen konunun uzmanları, bunların bir gün karşımıza çıkacağını söyleme küstahlığını yapmaktan da geri durmuyor.
Birileri adına aba altından sopa göstermeyi ihmal etmiyorlar anlayacağınız.
ABD'nin aslında efendilik peşinde olduğu, Clinton zamanında ilişkilerin çok iyi olduğu, sadece şu anki sert dış politikadan dolayı bir antipati geliştiği gibi düşünceler zaten konunun gidişatı doğrultusunda aralara serpiştirilen zehir fikirler arasında.
Anlaşılan o ki, ABD'nin AKP hükümetine "bu Amerikan düşmanlığını bitirin" diye attığı fırça epey işe yaramış ve etkisini göstermeye başlamış.
İşe yaramasa, düne kadar ABD ve AKP'yi bombardımana tutan bir kanalda yayınlanan programdan bugün bu sözleri duyabilir, konulara bu kadar "Yakın Takip"te bulunabilir miydik!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ender Karabulut / diğer yazıları
- Sistem yanlış / 08.12.2020
- "Ben PKK'yı bitireyim, sen Kürdistan'ı tanı" / 19.12.2007
- PKK'ya af devlet politikası mı? / 06.12.2007
- Kürt' sorunu mu, 'Terör' sorunu mu / 24.11.2007
- Erdoğan ABD'ye neden gitti? / 22.12.2006
- Tebrikler Paşam! / 09.12.2006
- 50 milyon "Ortaçağ" kafalı! / 07.12.2006
- Papa'ya tepkimiz(!) çok komik oldu / 01.12.2006
- Deniz bitti! / 30.11.2006
- Papa ne yaptı, biz ne yapıyoruz! / 29.11.2006
- "Ben PKK'yı bitireyim, sen Kürdistan'ı tanı" / 19.12.2007
- PKK'ya af devlet politikası mı? / 06.12.2007
- Kürt' sorunu mu, 'Terör' sorunu mu / 24.11.2007
- Erdoğan ABD'ye neden gitti? / 22.12.2006
- Tebrikler Paşam! / 09.12.2006
- 50 milyon "Ortaçağ" kafalı! / 07.12.2006
- Papa'ya tepkimiz(!) çok komik oldu / 01.12.2006
- Deniz bitti! / 30.11.2006
- Papa ne yaptı, biz ne yapıyoruz! / 29.11.2006