Geçtiğimiz hafta sonu devlet ve hükümet başkanlarınca onaylanan Avrupa Birliği'nin Anayasası tartışmalı bir sürece kapı araladı.
Ekonomik ve siyasal tartışmaların kızıştığı Birlik içerisinde şimdi de Anayasal tartışmalar alevlenecek.
Sorunlar yumağıyla sarmalanan AB, yeni sorunlarla başedebilmek için kendinden tavizler verecek ve bazı ülkeler pohpohlanırken bazıları küstürülmüş olacak.
Anayasada Hıristiyanlık vurgusunun yapılmadığından şikayetçi olan Papa ise küsenlerin başında geliyor.
Muhtemelen önümüzdeki Sonbaharda AB üyesi 25 ülke Anayasa'yı oylayacaklar.
Bazı üye ülkeler onay için parlamentolara yetki verirken, bazıları referandum yolunu seçecek.
İngiltere, İrlanda ve Danimarka, anayasa metnini halk oyuna sunacaklar. Özellikle İngiltere'de, halkın yüzde 57'si anayasaya karşı çıkıyor.
Polonya hükümeti de, kamuoyuna "son sözü siz söyleyeceksiniz" mesajı vererek referandum yükümlülüğünü üstlenecek. Ama Polonyalılar Hıristiyan vurgusunun pekiştirilmesinde ayak direyerek metni büyük ihtimalle sabote edecekler.
Finlandiya ve İspanya, referandum yoluna gitmekte tereddüt ediyor ancak bu seçeneği gündemde tutuyor.
Portekiz, referanduma gideceğini açıkladı.
Belçika referandum istiyor, ancak bunun için ulusal anayasada değişiklik gerekiyor.
Fransa'da, referandum istiyor ve siyasi partileri bu yönde etkilemeye çalışıyor.
Lüksemburg'da referandum yapılacak, ancak kamuoyunun büyük oranda olumlu yaklaşımı nedeniyle sorun yaşanmayacak.
Hollanda'da da referandum öngörülüyor.
İtalya referandumdan yana tavır koyuyor, ancak yasal ve teknik engellerle karşılaşıyor
AB Anayasası, onaylanırsa 2009 yılında kısmen uygulamaya sokulacak.
Yeni anayasa, bir üye ülkenin AB'den ayrılmasına olanak tanıyor, ancak bu olanaktan yararlanılması için anayasanın yürürlüğe girmesi gerekiyor.
Oy birliği ile oy çokluğu arasında gelgit yaşayan AB'de gerek seçim sistemi, gerek karar alma sürecinde gerekse ortak politika uygulamalarında büyük bir kapışma yaşanıyor.
Fransa ve Almanya'nın başını çektiği grubun bakışıyla Akdeniz ülkeleri ve İngiltere'nin bakışı zıt. Baltık ülkeleri ve Doğu Avrupa ülkeleri ise ulusal kazanımlarını muhafaza için kıyasıya rekabet içerisindeler.
Türkiye tüm bu dini, etnik ve ekonomik temelli çatışmaların ortasında tarih kapmaya çabalayacak.
Ulus devletler uluslarüstü kurum olarak gördükleri AB'de ulusal açılımlarını ön plana çıkararak ayakta kalmaya çalışıyorlar.
AB anayasasına ulusal önceliklerini dahil etmeye çalışan birliğin en küçük ülkeleri büyük ülkelere kafa tutmayı sürdürüyor.
AB genişledikçe saflar daha da belirginleşiyor.
Ekonomik ve siyasal tartışmaların kızıştığı Birlik içerisinde şimdi de Anayasal tartışmalar alevlenecek.
Sorunlar yumağıyla sarmalanan AB, yeni sorunlarla başedebilmek için kendinden tavizler verecek ve bazı ülkeler pohpohlanırken bazıları küstürülmüş olacak.
Anayasada Hıristiyanlık vurgusunun yapılmadığından şikayetçi olan Papa ise küsenlerin başında geliyor.
Muhtemelen önümüzdeki Sonbaharda AB üyesi 25 ülke Anayasa'yı oylayacaklar.
Bazı üye ülkeler onay için parlamentolara yetki verirken, bazıları referandum yolunu seçecek.
İngiltere, İrlanda ve Danimarka, anayasa metnini halk oyuna sunacaklar. Özellikle İngiltere'de, halkın yüzde 57'si anayasaya karşı çıkıyor.
Polonya hükümeti de, kamuoyuna "son sözü siz söyleyeceksiniz" mesajı vererek referandum yükümlülüğünü üstlenecek. Ama Polonyalılar Hıristiyan vurgusunun pekiştirilmesinde ayak direyerek metni büyük ihtimalle sabote edecekler.
Finlandiya ve İspanya, referandum yoluna gitmekte tereddüt ediyor ancak bu seçeneği gündemde tutuyor.
Portekiz, referanduma gideceğini açıkladı.
Belçika referandum istiyor, ancak bunun için ulusal anayasada değişiklik gerekiyor.
Fransa'da, referandum istiyor ve siyasi partileri bu yönde etkilemeye çalışıyor.
Lüksemburg'da referandum yapılacak, ancak kamuoyunun büyük oranda olumlu yaklaşımı nedeniyle sorun yaşanmayacak.
Hollanda'da da referandum öngörülüyor.
İtalya referandumdan yana tavır koyuyor, ancak yasal ve teknik engellerle karşılaşıyor
AB Anayasası, onaylanırsa 2009 yılında kısmen uygulamaya sokulacak.
Yeni anayasa, bir üye ülkenin AB'den ayrılmasına olanak tanıyor, ancak bu olanaktan yararlanılması için anayasanın yürürlüğe girmesi gerekiyor.
Oy birliği ile oy çokluğu arasında gelgit yaşayan AB'de gerek seçim sistemi, gerek karar alma sürecinde gerekse ortak politika uygulamalarında büyük bir kapışma yaşanıyor.
Fransa ve Almanya'nın başını çektiği grubun bakışıyla Akdeniz ülkeleri ve İngiltere'nin bakışı zıt. Baltık ülkeleri ve Doğu Avrupa ülkeleri ise ulusal kazanımlarını muhafaza için kıyasıya rekabet içerisindeler.
Türkiye tüm bu dini, etnik ve ekonomik temelli çatışmaların ortasında tarih kapmaya çabalayacak.
Ulus devletler uluslarüstü kurum olarak gördükleri AB'de ulusal açılımlarını ön plana çıkararak ayakta kalmaya çalışıyorlar.
AB anayasasına ulusal önceliklerini dahil etmeye çalışan birliğin en küçük ülkeleri büyük ülkelere kafa tutmayı sürdürüyor.
AB genişledikçe saflar daha da belirginleşiyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005