ABD, Ortadoğu üzerinde yıllarca planladıklarını ortaya çıkarmaya başladı.
Irak'tan sonra İran ve Suriye üzerinde hesapları olduğu biliniyordu, ama yapılacak harekâtların ne zaman ve ne şekilde olacağı bilinmiyordu.
Medyaya yansıyan son açıklamalar bu sürecin hızlandığını göstermektedir.
Amerikalı gazeteci Seymour Hersh, The New Yorker dergisindeki makalesinde 40'a yakın ABD ajanının, Pakistanlı ajanlarla işbirliği yaparak İran'a sızdıklarını açıklamıştı.
Bu ajanların hedefi, İran'ın nükleer tesislerini bulmak ve bunların yok edilmesi için gerekli bilgileri toparlamak.
İran, yaptığı açıklamalarda nükleer çalışmalarının barışçıl amaçlı olduğunu beyan etmektedir. Bu tesislerin kurulmasında teknik imkan sağlayan Rusya da bu çalışmaların enerji üretimi için, barışçıl olduğunu en yetkili ağızlardan ifade etmektedir.
BM uzmanların yaptığı araştırmalarda da bunun aksine herhangi bir bilgi yoktur.
Görünen o ki ABD, aynen Irak'ta olduğu gibi kendi kendine gelin-güvey olmaktadır, artık inandırıcılığı kalmayan bahaneleri yine sunmaktadır.
Hatırlarsanız, Irak işgalinden önce BM silah denetçileri raporlarında Irak'ta kitle imha silahı olmadığını belirtmişti. Sonraları, Powell da ABD istihbarat birimlerinin yanlış bilgi verdiklerini ve kitle imha silahlarının bulunmadığını itiraf etti. Son olarak Bush da basın açıklamasında bunu açıkladı.
Bush konuşmasının devamında "kitle imha silahları olmasa bile Saddam tehlikeli adamdı, biz de onu cezalandırdık" beyanatını yaptı.
Peki, vahşi bir şekilde katledilen yüzbinlerce masum sivil insana, kadına, çocuğa, bebeğe ne demeli? Bunların suçu neydi?
Bir ABD'li "Asıl en büyük kitle imha silahı Bush'dur" demişti. Üstelik bu ABD'li oğlunu Irak'a asker olarak göndermiş ve oğlu ölmüş. Bunun sorumlusu olarak Bush'u görüyor. Birçok ABD'li vatandaş da buna katılıyor.
Bütün dünya Bush'un bu coğrafya'da yaptığı katliama şahit.
Şimdi asıl tehlikeli kim? Büyük bir hırsla yüzbinleri katleden, tecavüz eden, işkence edenler mi? Yoksa kendini bile korumaktan aciz olanlar mı?
Şimdi de İran için alt yapıyı oluşturuyor.
Fakat önemli bir gerçek var. Türkiye'nin desteği olmadan bu ülkeye saldırması mümkün değil.
ABD'li üst düzey yetkililer Türk hükümetinin verdiği cesaretle Irak'a girdiklerini itiraf ediyorlar.
Tabii, İran'a müdahale için daha fazlası lazım. Çünkü İran nüfus, askeri güç, silah bakımından Irak'tan kat kat daha üstün. Üstelik Irak gibi bölük pörçük bir yapılanması yok, birliğini muhafaza eden bir millet.
ABD, Türk hükümetinin verdiği lojistik desteğe rağmen Irak'ta tam bir bataklığa girmişken, İran için kara kara düşünüyor.
Bir tarafta gerçekler var, diğer tarafta ise evangelizmin gözünü boyaması, Armageddon, arz-ı mevut ve büyük İsrail hayali. İki arada bir derede kalmış vaziyette.
Irak'ta zor durumda olan ABD, İran'a da müdahale etmesi durumunda tam bir çöküş sürecine girecektir, kendisiyle beraber olanlar da aynı süreci yaşayacaktır. Burada yaşayacağı mağlubiyet asla Vietnam'a benzemeyecektir.
Birileri bu coğrafyada hariçten gazel okuyabilir, ama unutmayalım ki, biz bu coğrafyanın bir parçasıyız. Birileri gelir ve geçer, ama biz kalıcıyız.
Bu sebeple atacağımız adımları dikkatli atmalı, bu coğrafyada ulusal çıkarlarımızı zarara uğratacak kararlardan uzak durmalıyız.
ABD'nin İran'a olası bir saldırısı durumunda, Rusya asla tepkisiz durmaz, bu da yeni bir dünya savaşı demektir. Bu coğrafyada yaşanacak bir dünya savaşı Türkiye için büyük bir tehdittir.
Bu sebeple lojistik desteklerle Irak konusunda yaptığımız yanlışı asla yapmamalıyız.
Prof. Dr. Haydar Baş Beyin 1991 Birinci Körfez Harbi sırasında vurguladığı bir gerçeği de ifade etmek istiyorum:
"Oyun Türkiye'ye oynanıyor"
Irak'tan sonra İran ve Suriye üzerinde hesapları olduğu biliniyordu, ama yapılacak harekâtların ne zaman ve ne şekilde olacağı bilinmiyordu.
Medyaya yansıyan son açıklamalar bu sürecin hızlandığını göstermektedir.
Amerikalı gazeteci Seymour Hersh, The New Yorker dergisindeki makalesinde 40'a yakın ABD ajanının, Pakistanlı ajanlarla işbirliği yaparak İran'a sızdıklarını açıklamıştı.
Bu ajanların hedefi, İran'ın nükleer tesislerini bulmak ve bunların yok edilmesi için gerekli bilgileri toparlamak.
İran, yaptığı açıklamalarda nükleer çalışmalarının barışçıl amaçlı olduğunu beyan etmektedir. Bu tesislerin kurulmasında teknik imkan sağlayan Rusya da bu çalışmaların enerji üretimi için, barışçıl olduğunu en yetkili ağızlardan ifade etmektedir.
BM uzmanların yaptığı araştırmalarda da bunun aksine herhangi bir bilgi yoktur.
Görünen o ki ABD, aynen Irak'ta olduğu gibi kendi kendine gelin-güvey olmaktadır, artık inandırıcılığı kalmayan bahaneleri yine sunmaktadır.
Hatırlarsanız, Irak işgalinden önce BM silah denetçileri raporlarında Irak'ta kitle imha silahı olmadığını belirtmişti. Sonraları, Powell da ABD istihbarat birimlerinin yanlış bilgi verdiklerini ve kitle imha silahlarının bulunmadığını itiraf etti. Son olarak Bush da basın açıklamasında bunu açıkladı.
Bush konuşmasının devamında "kitle imha silahları olmasa bile Saddam tehlikeli adamdı, biz de onu cezalandırdık" beyanatını yaptı.
Peki, vahşi bir şekilde katledilen yüzbinlerce masum sivil insana, kadına, çocuğa, bebeğe ne demeli? Bunların suçu neydi?
Bir ABD'li "Asıl en büyük kitle imha silahı Bush'dur" demişti. Üstelik bu ABD'li oğlunu Irak'a asker olarak göndermiş ve oğlu ölmüş. Bunun sorumlusu olarak Bush'u görüyor. Birçok ABD'li vatandaş da buna katılıyor.
Bütün dünya Bush'un bu coğrafya'da yaptığı katliama şahit.
Şimdi asıl tehlikeli kim? Büyük bir hırsla yüzbinleri katleden, tecavüz eden, işkence edenler mi? Yoksa kendini bile korumaktan aciz olanlar mı?
Şimdi de İran için alt yapıyı oluşturuyor.
Fakat önemli bir gerçek var. Türkiye'nin desteği olmadan bu ülkeye saldırması mümkün değil.
ABD'li üst düzey yetkililer Türk hükümetinin verdiği cesaretle Irak'a girdiklerini itiraf ediyorlar.
Tabii, İran'a müdahale için daha fazlası lazım. Çünkü İran nüfus, askeri güç, silah bakımından Irak'tan kat kat daha üstün. Üstelik Irak gibi bölük pörçük bir yapılanması yok, birliğini muhafaza eden bir millet.
ABD, Türk hükümetinin verdiği lojistik desteğe rağmen Irak'ta tam bir bataklığa girmişken, İran için kara kara düşünüyor.
Bir tarafta gerçekler var, diğer tarafta ise evangelizmin gözünü boyaması, Armageddon, arz-ı mevut ve büyük İsrail hayali. İki arada bir derede kalmış vaziyette.
Irak'ta zor durumda olan ABD, İran'a da müdahale etmesi durumunda tam bir çöküş sürecine girecektir, kendisiyle beraber olanlar da aynı süreci yaşayacaktır. Burada yaşayacağı mağlubiyet asla Vietnam'a benzemeyecektir.
Birileri bu coğrafyada hariçten gazel okuyabilir, ama unutmayalım ki, biz bu coğrafyanın bir parçasıyız. Birileri gelir ve geçer, ama biz kalıcıyız.
Bu sebeple atacağımız adımları dikkatli atmalı, bu coğrafyada ulusal çıkarlarımızı zarara uğratacak kararlardan uzak durmalıyız.
ABD'nin İran'a olası bir saldırısı durumunda, Rusya asla tepkisiz durmaz, bu da yeni bir dünya savaşı demektir. Bu coğrafyada yaşanacak bir dünya savaşı Türkiye için büyük bir tehdittir.
Bu sebeple lojistik desteklerle Irak konusunda yaptığımız yanlışı asla yapmamalıyız.
Prof. Dr. Haydar Baş Beyin 1991 Birinci Körfez Harbi sırasında vurguladığı bir gerçeği de ifade etmek istiyorum:
"Oyun Türkiye'ye oynanıyor"
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025
- Orta Doğu’da Trump’ın planı işliyor / 03.04.2025