Nihat Sami Banarlı, Amerikalı Profesör Rufi ile sohbet ederken söz batılılaşmadan açılınca Profesör Rufi;
"Siz tarihte defalarca başarı kazanmış bir milletsiniz. Bize veya başkalarına imrenmek neyinize? Biz yeni bir millet olduğumuz için, tarihte muvaffak olmuş milletlerin sırlarını araştırır, bulduğumuz ve uygun gördüğümüzü asrımıza tatbik ederiz. Sizden de aldığımız kıymetler vardır. Eğer ilerlemek istiyorsanız, muvaffak olduğunuz asırlarda hangi meziyetlerinizle hangi usul ve teşkilatınızla kazandınız? Bunları araştırınız bulduklarınızı modernize ediniz, kendi milli ve denenmiş temelleriniz üzerinde yükseliniz" demiştir.
Biz bu gerçeklere adeta gözümüzü kapayarak, batılılaşma diye bir yol tutmuş gitmekteyiz. Artık batılılaşmanın eşanlamlısı olarak görülen AB'de birilerinin rüyalarını süslüyor. Oysa AB devlet adamları bizim onlara karşı beslediğimiz düşüncelerimizi paylaşmıyorlar.
Hıristiyan Tanrısı'nın Avrupa kimliği'ni kaynaştırarak güçlendireceğini ileri süren Alman parlamenter Elmar Brok, "Avrupa bir bütün olarak Hıristiyanlık sürecinin kalıpları üzerine kurulmuştur" diyerek AB'de hiçbir Müslüman ülkenin yerinin olmadığını ifade etmiştir.
İtalyan Başbakan Yardımcısı Gianfranco Fini de Alman parlamenterden farklı düşünmediğini "Avrupa Birliği demek, Musevî-Hıristiyan sürecini temel değerler olarak paylaşan toplulukların birliği demektir. Avrupa kimliğinin kökenlerini, yansımalarını çok açık bir saydamlıkla ortaya koymalıyız ki, biz o kökenleri 'Hıristiyanlık değerleri'nin bir parçası olarak görmekteyiz" sözleriyle ifade etmiştir.
Fini, "biz" kelimesini kullanmasıyla bu düşüncede yalnız olmadığını da göstermektedir.
Bu düşüncelerin kişisel olmadığı Avrupa Komisyonu başkanı Romano Prodi'ni şu açıklamalarıyla da teyit edilmiş oldu. "Din, bizim kimliğimizin, benliğimizin bir parçasıdır. Dinin etkisini benimsemeden, Avrupa Tarihini anlayamazsınız. Hıristiyan dini, Avrupa Kimliğinin oluşup gelişmesine çok büyük katkılarda bulunmuştur."
Bu düşüncelere sahip olan AB ile üyelik görüşmeleri için müzakere masasına oturan bazı politikacılar maalesef AB'nin bu bakış açısının farkında olmadılar veya farkında olup gereğini yapmadılar.
Politikacılardaki bu davranışın sebebini Atatürk'ün genliğe hitabesindeki, "? Memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler?" sözlerinde aramak gereklidir.
Lozan görüşmeleri sırasında İngiliz Başvekil Lloyd George, "Türklerin, şimdi hak istedikleri Anadolu'da nesi var? Orada medeniyet vesikası olarak ne kalmışsa Yunan'ın, Roma'nın, Bizans'ındır. Türklerin Anadolu'daki evleri sazdan ve kerpiçten harabelerden ibarettir. Şimdi böyle bir âlemi veya onun güzel parçalarını Türklere nasıl bırakırsınız?" demiştir.
Bu söz üzerinden zaman geçmiş, teknoloji gelişmiş ama insanların anlayışı değişmemiştir. Lozan görüşmelerinde İngiliz ve Avrupalının Anadolu'ya olan bu yaklaşımı hala aynı şekildedir ve hiç değişmemiştir.
Kendi geçmişini ve gücünün farkında olmayan, AB gibi boş hayaller peşinde zaman kaybeden ve değişen maalesef bizleriz?
"Siz tarihte defalarca başarı kazanmış bir milletsiniz. Bize veya başkalarına imrenmek neyinize? Biz yeni bir millet olduğumuz için, tarihte muvaffak olmuş milletlerin sırlarını araştırır, bulduğumuz ve uygun gördüğümüzü asrımıza tatbik ederiz. Sizden de aldığımız kıymetler vardır. Eğer ilerlemek istiyorsanız, muvaffak olduğunuz asırlarda hangi meziyetlerinizle hangi usul ve teşkilatınızla kazandınız? Bunları araştırınız bulduklarınızı modernize ediniz, kendi milli ve denenmiş temelleriniz üzerinde yükseliniz" demiştir.
Biz bu gerçeklere adeta gözümüzü kapayarak, batılılaşma diye bir yol tutmuş gitmekteyiz. Artık batılılaşmanın eşanlamlısı olarak görülen AB'de birilerinin rüyalarını süslüyor. Oysa AB devlet adamları bizim onlara karşı beslediğimiz düşüncelerimizi paylaşmıyorlar.
Hıristiyan Tanrısı'nın Avrupa kimliği'ni kaynaştırarak güçlendireceğini ileri süren Alman parlamenter Elmar Brok, "Avrupa bir bütün olarak Hıristiyanlık sürecinin kalıpları üzerine kurulmuştur" diyerek AB'de hiçbir Müslüman ülkenin yerinin olmadığını ifade etmiştir.
İtalyan Başbakan Yardımcısı Gianfranco Fini de Alman parlamenterden farklı düşünmediğini "Avrupa Birliği demek, Musevî-Hıristiyan sürecini temel değerler olarak paylaşan toplulukların birliği demektir. Avrupa kimliğinin kökenlerini, yansımalarını çok açık bir saydamlıkla ortaya koymalıyız ki, biz o kökenleri 'Hıristiyanlık değerleri'nin bir parçası olarak görmekteyiz" sözleriyle ifade etmiştir.
Fini, "biz" kelimesini kullanmasıyla bu düşüncede yalnız olmadığını da göstermektedir.
Bu düşüncelerin kişisel olmadığı Avrupa Komisyonu başkanı Romano Prodi'ni şu açıklamalarıyla da teyit edilmiş oldu. "Din, bizim kimliğimizin, benliğimizin bir parçasıdır. Dinin etkisini benimsemeden, Avrupa Tarihini anlayamazsınız. Hıristiyan dini, Avrupa Kimliğinin oluşup gelişmesine çok büyük katkılarda bulunmuştur."
Bu düşüncelere sahip olan AB ile üyelik görüşmeleri için müzakere masasına oturan bazı politikacılar maalesef AB'nin bu bakış açısının farkında olmadılar veya farkında olup gereğini yapmadılar.
Politikacılardaki bu davranışın sebebini Atatürk'ün genliğe hitabesindeki, "? Memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler?" sözlerinde aramak gereklidir.
Lozan görüşmeleri sırasında İngiliz Başvekil Lloyd George, "Türklerin, şimdi hak istedikleri Anadolu'da nesi var? Orada medeniyet vesikası olarak ne kalmışsa Yunan'ın, Roma'nın, Bizans'ındır. Türklerin Anadolu'daki evleri sazdan ve kerpiçten harabelerden ibarettir. Şimdi böyle bir âlemi veya onun güzel parçalarını Türklere nasıl bırakırsınız?" demiştir.
Bu söz üzerinden zaman geçmiş, teknoloji gelişmiş ama insanların anlayışı değişmemiştir. Lozan görüşmelerinde İngiliz ve Avrupalının Anadolu'ya olan bu yaklaşımı hala aynı şekildedir ve hiç değişmemiştir.
Kendi geçmişini ve gücünün farkında olmayan, AB gibi boş hayaller peşinde zaman kaybeden ve değişen maalesef bizleriz?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Orhan Dede / diğer yazıları
- Çağdaş Nemrutların ateşinden hiç korkmadı! / 13.04.2025
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024
- Ya Öcalan cumhurbaşkanı olursa... / 10.04.2025
- DEM Parti’ye mağdur rolü mü biçildi? / 05.11.2024
- Bin tane Öcalan’ın çağrısı terörü bitirir mi? / 29.10.2024
- Türkiye’nin refleksleri yok edildi / 24.10.2024
- Vatikan çok üzüldü… / 22.10.2024
- Bir savcı çok şeyi değiştirir / 20.10.2024
- Kaç Erdoğan var? / 19.10.2024
- Kürecik’teki üs İsrail’in hizmetinde / 18.10.2024
- Neçirvan Barzani neden geldi? / 17.10.2024