Türklerin vatanseverliği ve inancı AB'ye ters gelmekte Avrupa Birliği orada yaşayan 4.5 milyon Türkü, önce "inkültürasyona", sonra da asimilasyona sürüklemek istemektedir. Şimdi ise o düşüncelerini daha henüz gerçekleştiremeden 75 milyonluk Türkiye, AB'ye girmek için kapıda beklemeye başlamış durumdadır. Diğer taraftan Türkiye'nin karşısındaki AB güçleri, Türklerin hazmedilmesini ve asimilasyonunu kolaylaştırmak için ülkemizin üzerindeki en büyük koruyucu zırhı olan "milliyetçilik- inanç-gelenek-görenek ve özlük sistemlerini" tamamen sökmek veya en azından zayıflatmak istemektedir. Bu hususta AB, talimat üstüne talimat -dayatma üzerine dayatma vermeye devam etmektedir. AB Türkiye'nin karşısında, adeta bir nevi karnı bir türlü doymayan bir ejderha gibi, ülkemizin "kimlik zırhını" delmek ve içimizden devamlı olarak yeni parçalar koparmak arzusundadır. Türkiye de her defasında bir miktar üzerindeki kendi özlüğünü oluşturan ve halkı ile bütünleşen özelliklerini bırakmak zorunda olmaktadır. Böylece yasalarını, uygulamalarını, davranış ve idari sistemini değiştirmeye gitmektedir. Bu yeni yasalarla kendinden olmayanlara ve özüne karşı gelenlere, ha bire yeni hakların tanınması ve yeni imkanların onlara verilmesi söz konusu olmaktadır. Dikkat edilirse özgürlük daima yabancıların hakları veya onlara hizmet etmeye kalkışanlara istenmektedir. Özgürlük ve insan hakları adına istenen yeni yasalarda ise, Türkiye'mizi kötüleyen ve geçmişini ve şimdiki yurtseverliğini aşağılayan kimselere büyük haklar tanınmaktadır. AB istekleri bitmez tükenmezdir. Türkiye'mizde yaşayan, 75 milyon vatandaşımız arasından, belki birkaç yüz bin bile olmayanların azınlık haklarının her şeyin üstünde ve ön planda olması istenmektedirler. Ülkemizdeki "Etnik azınlıklar" Lozan Antlaşması ile tespit edilmiştir. Bu antlaşma ile,Türkiye'de yaşayanlar arasından sadece gayri müslimler etnik azınılık sayılmıştır. Diğer taraftan AB'nin özel isteklerinde ise Lozan antlaşmasında yer almayan ve olmayan etnik azınlıkların hakları ön plana çıkarılmak istenmektedir. Bu isteklerinde kendi uzantıları sayılabilecek olanlara, Türkiye'nin bölünmesini isteyenlere, etnik azınlık vasıflarını yakıştırmakta ve onlara sonsuz özgürlük istenmektedir. Bölücülere adeta bir dokunulmazlık zırhının takılması istenmektedir. Buna da insan hakları ve kişisel özgürlük demektedirler. Diğer taraftaki 75 milyon yurtsever Türkün ise hakları kesinlikle es geçilmektedir. Çünkü Türk halkı onlar için büyük bir önem taşımamaktadır. Onların korumak istedikleri insanlar ise sadece onlar gibi düşünenler ve onlara hizmet edenlerdir. Ancak, Yurt dışında yaşayan Türklere haklarının tanınması hususunda AB ses çıkarmamaktadır. Dazlakların yaptıkları saldırılar gazetelerin manşetlerini sıklıkla doldurmaktadır. Onlara yapılan baskı ve zorbalıkları sanki kimse görmemektedir. Sanki Türkler AB yasalarının teminatı altında değiller gibi. Sanki onların bu haklardan istifade etmesi söz konusu değildir. Onlar adeta insan yerine bile sayılmamaktadır. Onlar ikinci hatta üçüncü ve dördüncü sınıfın insanlarıdır. Türkler AB'nin bir nevi eski ABD zencileri gibi sayılmaktadır. Onlara yapılan muameleler çoğu kez aşağılayıcı ve insanlık dışıdır.AB AİHM'yi el üstünde tutmaktadır. O AİHM'nin dokunulmazlığı vardır. O Mahkemelere müdahale etmek söz konusu değildir. Aldıkları kararlara muhtelif konulardaki şikayetler üzerine AİHM tarafından bir çok defa ceza verilmiş bulunmaktadır. Ülkemiz bunlara hiç itiraz etmeden -edemeden- milyonlarca "dolar" ceza ödemek zorunda kalmıştır! AİHM'ye kimse ne müdahale ne de baskı yapabilmektedir. Onların dokunulmazlık hakları vardır. Ancak Türkiye'deki mahkemelere AB temsilcileri resmen saygısız davranmaktadır. Dıştan müdahale hatta hakaretlere varacak biçimde konuşmalar yapan heyetler Ülkemize gönderilmekte ve gelmektedir. Onların demeçleri Türk mahkemelerinin kararlarını ileri derecede baskı altına almaktadır. Aslında buna kesinlikle hakları yoktur. Bu onur kırıcı duruma müsaade edilmemesi gerekir. Ancak kendilerine bunun bildirilmesi lazımdır. Onu da ancak başımızda bulunan idarecilerimizin yapması gerekmektedir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Cahit Babuna / diğer yazıları
- Batı kültüründe toplumsal çöküş -2- / 22.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006
- Batı kültüründe toplumsal çöküş / 21.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 20.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler -2- / 19.10.2006
- Ramazan'da kazanılan değerler / 18.10.2006
- Oruç tutmak, aç kalmak değildir / 15.10.2006
- Ramazan-ı Şerif temizlenme ayı / 14.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 09.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -4- / 08.10.2006
- İbadetin insan sağlığına faydaları -3- / 07.10.2006