Gerek ayetlerde ve gerekse hadislerde dünya malının çokluğu (para, altın, arazi, ev, araç-gereç vs.) yerine göre övülüyor, yerine göre de yerilir. Aynı şekilde malın azlığı da yerine göre övülüyor, yerine göre de yeriliyor.
Bildiğim ve de anladığım kadarı ile İslam'da, fakirlik kutsal bir şey olmadığı gibi nimet veya zenginlikte kutsal değildir. Fakirliğin sayılamayacak kadar zararları ve tehlikeleri olduğu gibi zenginliğin de bir o kadar zarar ve tehlikeleri vardır.
Mülkün (her şeyin) sahibi Yüce Allah (c.c) olduğuna ve de hayatın bir imtihan olduğuna göre fakirlikte, zenginlikte bu imtihanın başlıklarındandır. Asıl olan ise insanın, nereden gelip nereye gittiğin bilmesidir.
Özetle övülen veya yerilen zenginlik ve fakirlik değil. Zenginlikte ve fakirlikte, iman ehlinin duruşudur.
Merhum Prof. Dr. Haydar Baş'ın ifadesi ile "İslam'da reddedilen madde, nefis hesabına kazanılan ve insanı, Hak'tan koparan başka bir ifade ile nefsin önünde put mesabesinde olan maddedir. O halde İslam maddeyi değil bu anlayışı reddediyor. Hak hesabına maddeyi kazanmak ise ibadettir?" (Prof. Dr. Haydar Baş İslam ve Hz. Mevlana sh:82)
Hak adına sabretmekte ibadettir.
İslam tarihine ve özellikle günümüze dikkat edin (!) fakirliği övenler, ayet ve hadislerden delil getirmeye çalışanların hepsi zenginlerdir.
Neden, sorusunun cevabı nettir; Dün olduğu gibi bugün de Müslümanların önüne geçenler maddenin esiri olmuşlar hatta maddeyi putlaştırmış durumdadırlar.
Sırf, putlarını (mal, mülk, makam vs.) korumak için Müslümanlara, fakirliği sevdirmeye çalışmaktadırlar.
Ya devletler
Devletler içinde durum aynıdır. Özellikle İslam devletleri her türlü kaynağa sahip olmasına rağmen bu kaynakların işletmesini, karını emperyalistlere devrederek adeta kendi evinde, emir alan devletler durumuna düşmüşlerdir.
Zaten bugün Haçlı dünyasının (ABD-AB) güçlü olmasının, halklarının refah içerisinde yaşamasının sebebi bu sömürgeciliktir.
Bu zihniyet tarih boyu İslam coğrafyasını, Asya, Afrika ve Amerika'nın kaynaklarını tekelleştirerek ve de bu coğrafyalardaki insanları madden-manen köleleştirerek bu güç ve zenginliğe ulaşmıştırlar ve bu sömürgeci mantık daha da ivme kazanarak devam etmektedir.
İçimizdeki siyasetçiler ve dini kimlik verdikleri şahıslarla, insanımıza (Müslümanlara) fakirliği sevdiren ve sabrı tavsiye ettiren emperyalistler, İslam dünyasını boyunduruğu altına almıştır ve bu güçlerini kaybetmemek için her türlü zulmü reva görmektedirler.
Fakirlik kimlik kaybıdır
Ülkemiz özeline gelirsek! Dünden bugüne özellikle dinci siyasetin en çok dile getirdiği başlıklardan biri neydi? Batı hayranlığı.
Peki, son 20 yılda ne kadar insanımız başka ülkelerde yaşamayı tercih etti? 1 milyondan fazla ve yapılan anketlerde gençlerimizin hedefi, batıya gitmek olduğu ortaya çıkıyor.
Çünkü geri kaldık, fakirleştirildik. Haliyle bu durum kendi kültür, ahlâk ve manevî değerlerimizi sıradanlaştırdı, başkalarına hayranlığımızı arttırdı. Kısaca kendi kimliğimizi inkara sebep oldu.
Bu kimlik inkârı aklımızı kelepçeledi, gözlerimiz kör etti. Ülkemizin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri talan edildi, peşkeş çekildi, bir zümre devamlı zenginleşirken insanımız fakirliğe razı edildi. Artık hakkını bile aramaktan, istemekten vazgeçmiş bir toplum var önümüzde.
Haliyle hem devlet olarak hem millet olarak ve de birey olarak sürekli başka ülkelerin tehdidi, baskısı ve kültürel emperyalizmin boyunduruğu altında yaşamaya başladık.
Ama nereye kadar?
Tarih Türk Milletinin kahramanlıkları ile dolu. Ama şimdi adeta kahroluyoruz.
İşte bu gidişatı durdurmak, dünya devletleri ve milletleri arasında tam bağımsız olmak, şeref ve haysiyetimizi korumak, güç ve kudret sahibi olmak için bizi fakirleştiren kapitalizmden ve fakirliği öven güruhtan kurtulmamız şarttır.
Bu kurtuluş yolunun, tam bağımsızlığın kapısı ekonomidir. Paramızın özgürlüğüne kavuşturulmasıdır. Zenginliklerimizin devlet-millet ortaklığıyla ekonomiye kazandırılmasıdır. Tarımın, sanayinin, teknolojinin tamamen millileştirilmesidir ki, bunları gerçekleştirerek kaynak ve imkanlarımız fazlasıyla mevcuttur.
Özetle güçlü devlet, zengin, refah içinde yaşayan bir millet için Milli Ekonomi Modeli şarttır.
Bir kıssa
İmam Ali (a.s) buyuruyor ki; "Dünya dört kimseyle ayakta duruyor: İlmini kullanan âlim, iyiliklerini yayan zengin, öğrenmekten tekebbür etmeyen cahil ve ahiretini başkasının dünyasına satmayan fakir".
Hz. Ali aleyhi's-selâm Allah'ın verdiği nimetlerden yararlanmayarak eski elbiseler giyip, yoksullar gibi bir görünüm sergileyen birisine rastladığında şöyle buyurdular: "Ey adam, Allah'ın bu sözünü duymamış mısın? "Rabbinin nimetini an, söyle."
Vallahi Allah'ın nimetlerini amelin ile göstermen, dilin ile açıklamandan daha iyidir, Allah indinde."
- Asrın lideri toplantılara davet edilmedi / 21.02.2025
- İhanet çalıştayı Devlet Bahçeli’ye yazar / 20.02.2025
- İktidara gıcıklık olsun diye yazmıyoruz / 19.02.2025
- TÜSİAD neden şimdi konuştu, Apo’yu neden konuşmadı? / 17.02.2025
- Kültür Bakanı kimin kültürünü canlandırıyor? / 16.02.2025
- Ahir zaman hadislerinin muhatabı kim? / 15.02.2025
- Trump severler ters köşe oldu / 14.02.2025
- Hz. Mehdi (a.s) bu gecede dünyaya gelmiştir / 13.02.2025
- Hukuk devletiyiz / 12.02.2025