Türkiye'nin çok ciddi sorunları var.
Ekonomi en ciddi olanı elbette… Ama bir sorun daha var ki yaşamımızı tehdit ediyor. Kimsenin umurunda olmayabilir ama çevre ve iklim değişikliği en önemli sorunlardan biri…
Uzun yıllardır Avrupa'da ağır sanayi ve kimyasal kullanan ülkeler, atıkları konusunda çözümü dünyanın farklı köşelerini kirleterek kurtulmayı başardılar. Bugün çevre hareketi yaptığı girişimler ile zehirli atık taşıyan gemileri ve taşeronları fişlemeyi, bunlardan her hangi birinin hareketlenmesi halinde takip etmeyi başarıyor. Sivil inisiyatif olarak her hangi bir hükümet kurumundan emir almadıkları için engellenemiyorlar da… Anında görüntüleme ve müeyyide uygulanmasını başarıyorlar. Çünkü denizin nimetlerini fark edenler kendi sorumluluklarında ki bölgelere atık bırakılmasına müsaade etmiyorlar.
En çok kirletilen yerlerden biri Afrika ülkeleri. Uzak Doğu ülkeleri kendi çöpleriyle boğuştuğu için kategoriye dahil edilmemiş. Arap ülkeleri bile gerekli tedbirleri almış. Bunu yapan gemilerin ve firmaların gözünün yaşına bakmıyor.
Bizde ise bir 'hülle' zihniyeti var. 'Geri dönüşümlü' olarak kabul edilerek maalesef verilen üç beş kuruş karşılığı bunları kabul ediyoruz.
Bizim Güney Marmara Çevre Derneği olarak el attığımız konulardan birisi buydu. O zamanki başkan Bora Akçay ve ekibi küçük ilçelerin iskelelerinden yurda zararlı atık içeren hurdaların sokulduğunu, bunların radyasyon ölçümlerinin yapılması gerektiğini ısrarla belirtiyordu. Türkiye'nin üçüncü dünya ülkesi gibi göründüğünü, özellikle Tuna Nehri'nin Karadeniz'e döküldüğü bölgede, yoğun bir kimyasal kirliliğin birikeceğine, bunun sonucu toplu balık ölümlerine neden olunacağına dair uyarılarda bulunuyordu.
O yıllarda tarım alanlarına yapılan kaçak yapılar konusunda yeterli mücadeleyi yapmadığımız, hatta bazılarına göz yumduğumuz gibi suçlamalar ile karşılaşmış, böylesine zehir saçan konulara yaptığımız atıflar etkisiz bırakılmıştı.
Aradan geçen zaman zarfında maalesef söylenenler doğru çıktı. Önce Tuna Nehri ve Karadeniz de doğal popülasyonun yok olması, Marmara denizinde balık ölümleri ve kirlilik tam tahmin edildiği gibi had safhaya ulaştı.
Büyük kentlerin çöpleri derin vadilere gömülüp, üstü toprakla kapatılarak yok edilmeye çalışıldı. Atıklar sınıflandırılıp, ayrıştırılmadı. Enerjiye dönüşebilen çöp yakma tesisleri göstermelik kuruldu. Bütçe meselesi her seferinde belediyelere bırakıldı. Atıklara milli bir dava olarak sahip çıkılmadı.
Uzak Doğu'ya gidenler, çöp dağları arasında, teneke evlerde yaşamlarını farelerle birlikte sürdüren insanları anlatırken inanın abartıda bulunmuyorlar.
Bugün pek çok tatil beldesinin kenarından akan dereler sadece doğal atık değil, aynı zamanda fabrikaların zehirli çıktılarını da denizlere taşıyorlar. Arıtma tesisleri yüksek elektrik maliyetleri nedeni ile çalıştırılmaz iken, Hollanda ve Amerika gibi ülkelerde, kanallarını ve derelerini temizlemek için kullandıkları biyolojik mücadeleler yapılamıyor. Bunların kullandığı mikro organizmaları üreten tesislerin ve laboratuvarların kurulması için bir girişim maalesef yok.
Siyasiler iktidar olma hevesi dışında bir şeyle ilgilenmiyorlar. Oysa ülkeyi tehdit eden bir çevre ve iklim sorunu var. Kuruyan göller, para baronları tarafından servetlerine servet katmak için dünyanın öteki ucuna kadar gönderilen şişe su firmaları gözde pek çok yerdeki kaynakları inhisarına almış vaziyette…
Uludağ gibi pek çok dağa hayat veren sular satılmış durumda. Bunun doğal sonucu olarak bir damlası bile ziyan edilmeden depolanıp, tüketiciye ulaştırılma çabasında… Doğal hayat susuz kaldığı için yavaş yavaş ölüyor. Dereler ve göller kuruyor. Hayvanlar susuzluktan ölüyor.
Belediyeler, alt yapılarını yenileyemedikleri ve kontrol dışı kullanımlar nedeni ile sağlıklı bir su dağıtımı yapamıyorlar. Olaya sadece vatandaştan tahsil edilip, diğer kalemlere harcanacak bir gelir kapısı olarak bakıyorlar.
Zehir gemisinden nereye geldik?
Tüm söylemlere rağmen eğer bu gemiyi bizim karasularımızda batırırlarsa hiç şaşırmayacağım.
Tehdit altında olan sadece bir geminin yarattığı tehlike değil. Daha bunlardan yüzlerce var. Önemli olan bizim önlem almamız…
Bekleyelim ve görelim bakalım…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Taner Tümerdirim / diğer yazıları
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025
- Bayramlık… / 28.03.2025
- Gelecek kaygısı… / 21.03.2025
- VEFA… / 19.03.2025
- Doğruları söylemek… / 14.10.2024
- Haydar Hoca'yı hatırlarken… / 06.08.2024
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025
- Bayramlık… / 28.03.2025
- Gelecek kaygısı… / 21.03.2025
- VEFA… / 19.03.2025
- Doğruları söylemek… / 14.10.2024
- Haydar Hoca'yı hatırlarken… / 06.08.2024