Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 4 DEHAP'lı yöneticinin resmi belgede sahtecilikten aldığı 1 yıl 1 ay 11 günlük cezasını onayladı.
Şimdi gözler Yüksek Seçim Kurulu'nda. Çünkü Yargıtay'ın bu kararı ile DEHAP'ın aldığı 1 milyon 960 bin oy'un (yüzde 6.22) geçersiz sayılması gündemde.
YSK, seçime sahtecilik yaparak katıldığı dünkü Yargıtay kararı ile kesinleşen 2 milyon oy'un bu gün itibarı ile hukuki sonuçlarının ne olacağına karar vermek durumunda.
Burada işlenmiş maddi suçun yargı kararı ile sonradan tesbit edilmiş olması, 3 Kasım seçiminde Meclis'e yansıyan milletvekili dağılımını etkileyip etkilemeyeceğine karar verecek.
Şurası kesin ki Yargı ve YSK süreci hızlı ve zamanında İşle(til)seydi TBMM'nin kompozisyonu bugünkünden farklı olacaktı.
Türkiye'yi bu kararla, seçimlerden 1 yıl sonra seçim meşruiyetini tartışmaya mecbur eden bu noktaya nasıl ve niçin gelindi?
Bu ayrı bir değerlendirme konusu.
Biz bu yazıda daha çok YSK'nın bundan sonra ne yapması gerektiği konusunu irdeleyeceğiz.
YSK'nın önündeki seçeneklerini ve hukuki, siyasi boyutlarını irdeleyelim:
1. Seçenek: YSK, DYP'nin yaptığı itirazı reddedebilir; ancak bu taktirde YSK'ya, hükümete ve Meclis'e yönelik meşruiyet tartışması patlak verir.
Bu gerilimi kaşıyan DYP; agresif politika ve iktidarın tek tabanca olmasından ürken güç odakları tarafından büyür/büyütülür.
ABD kartını oynayacağı şimdiden belli olan DYP, AKP'yi daha çok ABD'nin kucağına iter.
2. Seçenek: YSK; milletvekili dağılımına yeniden karar verebilir ve DYP Meclis'e girer. AKP, 44 milletvekilini kaybetse de iktidar çoğunluğunu muhafaza eder.
Bu durumda AKP'nin bugüne kadar yaptığı Anayasa, yasa değişikliği hatta icraatlarının hukuki geçerliliği tartışmalı hale gelir.
Siyasi sonucuna gelince, AKP bu durumda seçim restini çekeceğini söylüyor. Yerel ve genel seçimler birleştirilerek 3 Kasım'dan 1 yıl sonra sandık görünür.
3. Seçenek: YSK, seçimlerin ulusal iradeyi tam olarak yansıtamadığı için "ortada tam kanunsuzluk hali var" diyerek seçimleri iptal ederek bu kararını Meclis'e bildirir. Meclis bu durumda seçim kararı almaya mecbur kalır.
YSK'nın 1965 yılından 2002 yılına kadar verdiği prensip kararlarda "tam kanunsuzluk" halinde iptal süresinin geçmesi halinde dahi karar verilmesi gerektiğine hükmetmiş.
Bu ictihadlarına aykırı davranması halinde izahını zor yapar. Bu durumda Siirt seçimleri de iptal edilir, dolayısıyla Erdoğan'ın milletvekilliği de düşer.
Bize göre YSK, siyasi değil salt hukuki mülahaza ile hareket ederek bu kararı almalıdır.
Ancak YSK'nın 1.5 yıldır içine düştüğü zig-zagları gözönünde bulundurulduğunda ne şiş yansın, ne kebap kabilinden şu son iki senaryodan birini seçebilir.
4. Seçenek: Konu artık bizi değil Meclis'i ilgilendirir diyerek topu Meclis'e atmak. Hiç bir hukuki temeli yok oysa.
5. Seçenek: "Bu iş bitti, itiraz süresi geçti, yapacak bir şey yok" diyerek bu kanunsuzluğu ve buna bağlı seçim sonuçlarını sindirmemizi isteyecek.
Ancak şurası kesin ki yargı organlarının zincirleme yanlışları ile, toplumsal mühendislerin konjonktürel taktikleri ile seçimlere gölge düşürülmüştür.
Ve verilecek karar ne olursa olsun siyasi, hukuki, hatta ekonomik sonuçları yıkıcı olacaktır.
Türkiye, 28 Şubat 1997'de sokulduğu korku tünelinde doğru dürüst seçim yapamayan ülke durumuna düşürülmüştür.
Hem de 21. yüzyılda.
Şimdi gözler Yüksek Seçim Kurulu'nda. Çünkü Yargıtay'ın bu kararı ile DEHAP'ın aldığı 1 milyon 960 bin oy'un (yüzde 6.22) geçersiz sayılması gündemde.
YSK, seçime sahtecilik yaparak katıldığı dünkü Yargıtay kararı ile kesinleşen 2 milyon oy'un bu gün itibarı ile hukuki sonuçlarının ne olacağına karar vermek durumunda.
Burada işlenmiş maddi suçun yargı kararı ile sonradan tesbit edilmiş olması, 3 Kasım seçiminde Meclis'e yansıyan milletvekili dağılımını etkileyip etkilemeyeceğine karar verecek.
Şurası kesin ki Yargı ve YSK süreci hızlı ve zamanında İşle(til)seydi TBMM'nin kompozisyonu bugünkünden farklı olacaktı.
Türkiye'yi bu kararla, seçimlerden 1 yıl sonra seçim meşruiyetini tartışmaya mecbur eden bu noktaya nasıl ve niçin gelindi?
Bu ayrı bir değerlendirme konusu.
Biz bu yazıda daha çok YSK'nın bundan sonra ne yapması gerektiği konusunu irdeleyeceğiz.
YSK'nın önündeki seçeneklerini ve hukuki, siyasi boyutlarını irdeleyelim:
1. Seçenek: YSK, DYP'nin yaptığı itirazı reddedebilir; ancak bu taktirde YSK'ya, hükümete ve Meclis'e yönelik meşruiyet tartışması patlak verir.
Bu gerilimi kaşıyan DYP; agresif politika ve iktidarın tek tabanca olmasından ürken güç odakları tarafından büyür/büyütülür.
ABD kartını oynayacağı şimdiden belli olan DYP, AKP'yi daha çok ABD'nin kucağına iter.
2. Seçenek: YSK; milletvekili dağılımına yeniden karar verebilir ve DYP Meclis'e girer. AKP, 44 milletvekilini kaybetse de iktidar çoğunluğunu muhafaza eder.
Bu durumda AKP'nin bugüne kadar yaptığı Anayasa, yasa değişikliği hatta icraatlarının hukuki geçerliliği tartışmalı hale gelir.
Siyasi sonucuna gelince, AKP bu durumda seçim restini çekeceğini söylüyor. Yerel ve genel seçimler birleştirilerek 3 Kasım'dan 1 yıl sonra sandık görünür.
3. Seçenek: YSK, seçimlerin ulusal iradeyi tam olarak yansıtamadığı için "ortada tam kanunsuzluk hali var" diyerek seçimleri iptal ederek bu kararını Meclis'e bildirir. Meclis bu durumda seçim kararı almaya mecbur kalır.
YSK'nın 1965 yılından 2002 yılına kadar verdiği prensip kararlarda "tam kanunsuzluk" halinde iptal süresinin geçmesi halinde dahi karar verilmesi gerektiğine hükmetmiş.
Bu ictihadlarına aykırı davranması halinde izahını zor yapar. Bu durumda Siirt seçimleri de iptal edilir, dolayısıyla Erdoğan'ın milletvekilliği de düşer.
Bize göre YSK, siyasi değil salt hukuki mülahaza ile hareket ederek bu kararı almalıdır.
Ancak YSK'nın 1.5 yıldır içine düştüğü zig-zagları gözönünde bulundurulduğunda ne şiş yansın, ne kebap kabilinden şu son iki senaryodan birini seçebilir.
4. Seçenek: Konu artık bizi değil Meclis'i ilgilendirir diyerek topu Meclis'e atmak. Hiç bir hukuki temeli yok oysa.
5. Seçenek: "Bu iş bitti, itiraz süresi geçti, yapacak bir şey yok" diyerek bu kanunsuzluğu ve buna bağlı seçim sonuçlarını sindirmemizi isteyecek.
Ancak şurası kesin ki yargı organlarının zincirleme yanlışları ile, toplumsal mühendislerin konjonktürel taktikleri ile seçimlere gölge düşürülmüştür.
Ve verilecek karar ne olursa olsun siyasi, hukuki, hatta ekonomik sonuçları yıkıcı olacaktır.
Türkiye, 28 Şubat 1997'de sokulduğu korku tünelinde doğru dürüst seçim yapamayan ülke durumuna düşürülmüştür.
Hem de 21. yüzyılda.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
İbrahim Berk / diğer yazıları
- Cübbe düştü haç göründü / 07.01.2020
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014
- Darbe fragmanı / 22.07.2016
- Suriye bumerangı / 24.02.2016
- AKP'nin hali pürmelali / 17.02.2016
- Atlantik'in iki yakasından Türkiye'nin görünümü / 22.10.2015
- Stratejik derinlikte çırpınan Türkiye / 18.09.2015
- Ya felakete, ya felaha / 05.09.2015
- Teröristleri takviye Mehmetçiği tasfiye operasyonu / 25.02.2015
- AKP IŞİD'i niçin vuramaz? / 15.10.2014
- Kuklalar düşünemez / 09.10.2014