Yezid döneminde İmam Zeynelabidin
Yezid b. Muaviye, halifeliği karşısında engel olarak gördüğü İmam Hüseyin (a.s.)’ı, Kerbela’da şehit ettiğinde İmam Seccad (a.s.) babası ile beraberdi
05.10.2023 08:57:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Yezid b. Muaviye, halifeliği karşısında engel olarak gördüğü İmam Hüseyin (a.s.)'ı, Kerbela'da şehit ettiğinde İmam Seccad (a.s.) babası ile beraberdi.
Hz. Fatıma (a.s.)'ın evladı Hz. Zeyneb ve Zeynelâbidin (a.s.) ve beraberindekiler Kûfe'ye ve sonra da Şam'a götürüldüler.
"Hz. Hüseyin (a.s.)'ın kızları, kız kardeşleri ve çocukları ile birlikte Kûfe'ye geldi."
Bundan sonra vazife bu kişilerin omuzlarında idi.
İmam Hüseyin (a.s.), kanlı bir mücadele ile Emevileri alt etmişti. O (a.s.), belki de hayatta kalarak yapmasına imkân olmayan dönüşü, katligâhım dediği Kerbela'da şehit olarak sağlamıştı.
Bu bir devrimdir. Çünkü bundan sonra değineceğimiz gelişmeler, Emevilerin gerçek yüzünün görülmesi, İslam'dan sapan değerlerin yeniden kazanılmasını sağlayacaktır.
Bunu gerçekleştiren, halkın birbirine, "Hüseyin (a.s.) neden öldü?" demesiyle gerçekleşecektir.
İmam Zeynelâbidin (a.s.), İbrahim b. Talha b. Abdullah (a.s.)'ın, "Kim gâlip geldi?" sorusuna şu cevabı vermiştir:
"Namaz vakti girdiğinde ezan ve kamet oku, o zaman kimin gâlip geldiğini anlarsın."
İmam Zeynelâbidin (a.s.) mızraklara takılı başlarla beraber esir muamelesi içinde bir yolculuğa çıktı. Mızraklara takılan başlar ki:
Yirmi ikisini Hevazin,
On yedisini Husayn b. Numeyr ile birlikte Temim,
On üçünü Kays b. Eş'as'la birlikte Kindîler,
Altı başı Hilal-ü A'ver'le birlikte Esedoğulları,
Beş başı Ayheme b. Züheyr'le birlikte Ezdîler,
On iki başı da Veid b. Amr'la birlikte Sakifîler Kûfe'ye taşıdılar."
Sağ olarak götürülenler hakkında, "Ömer'in onları develer üzerinde ve kapalı mahfiller içinde getirdiği" ifade edilir.
Kurre b. Kaysü't-Temimî der ki: "Bu kadınların, geçerlerken Hüseyin (a.s.)'ın oğullarının ve ev halkının cesetlerine rastladıkları zaman ellerini yüzlerine vurarak feryad ettiklerini gördüm.
At üzerinde olduğum halde, önlerine doğru vardım. Ben hiçbir zaman bunlarda görmüş olduğum kadar güzel kadın manzarası görmüş değilim!
Vallahi, onların yüzleri güneşten daha parlak ve güzeldi. Gördüğüm ve duyduğum şeylerden hiç unutamayacağım şey de, Fatıma (a.s.)'ın kızı Zeyneb'in sözleridir.
Zeyneb (a.s.), kardeşi Hüseyin (a.s.)'ın yanından geçerken, "Ey Muhammed'im (s.a.v.), ey Muhammed'im (s.a.v.), Sana göklerdeki melekler salat-u selam getiriyorlar!
Hüseyin (a.s.) ise, şu otsuz, bozkır çölde tozlara, topraklara, kanlara bulanmış, azaları kesilmiş, biçilmiş, kırılmış, dökülmüş yatıyor!
Ey Muhammed'im (s.a.v.), Senin kızların esir edilmişler, zürriyetin hep öldürülmüşler!
Sabah yelleri onların üzerlerine tozlar, topraklar savuruyor, saçıyor" diyordu. Vallahi, o dost düşman herkesi ağlattı."
Zeyneb (a.s.), Kûfe sokaklarında karşılaştıkları, getirilen kesik başlara ve esirlere ağlayan ve pişmanlık duyan Kûfelilere şöyle haykırdı:
"Susun! Ey Kûfeliler! Ağlıyor musunuz? Gözyaşınız hiç kurumasın, çığlığınız hiç dinmesin!
Sizin durumunuz iplerini sağlam eğirdikten sonra, onu tekrar çözen koca karının durumuna benziyor. Yeminlerinizi aranızda oyuncak haline getirmişsiniz. Ne kötü bir vebalin altındasınız!
Evet, Allah'a and olsun ki, çok ağlamanız ve az gülmeniz gerekiyor. Bu olayın utancını ve şerefsizliğini üzerinizde taşıyorsunuz. Bundan da temizlenmeniz mümkün değildir.
Peygamberliğin madeni, hüccetinizin ekseni, kanıtınızın aydınlatıcı ışığı olan Son Peygamberin (s.a.v.) torununu, cennet gençlerinin efendisini öldürmek günahından nasıl temizlenebilirsiniz?"
Sonra İmam Zeynelâbidin (a.s.) şöyle dedi:
"Ey insanlar! Sizi Allah adına yemine veriyorum, babama mektup yazıp onu aldattığınızı, ona söz verdiğinizi, bütün güvenceleri verip biat ettiğinizi, sonra onunla savaştığınızı biliyor musunuz?
Kendiniz için ahirete gönderdiğiniz bu amelden ve ortaya koyduğunuz bu kötü görüşten dolayı yazıklar olsun!
Size, "Soyumu öldürdünüz, saygınlığımı çiğnediniz. Siz de Benim ümmetimden değilsiniz!" dediği zaman Resulûllah (s.a.v.)'e hangi yüzle bakacaksınız?"
Bu esnada, Ali b. Hüseyin (a.s.)'ın, kendi hallerini görüp de ağlayan Kûfe kadınlarına şu sözleri söylediği de yazmaktadır:
"Ali b. Hüseyin (Zeynelâbidin) (a.s.) der ki:
"Kûfelilerden bir adam beni gizledi. Bana çok ikram etti. Her içeri girişinde ve dışarı çıkışında ağlıyordu. Kendi kendime, "Eğer yanı hayırlı ve vefalı bir kimse varsa, bunun yanıdır!" diyordum.
Nihayet İbn Ziyad'ın tellalı, "Haberiniz olsun ki, Ali b. Hüseyin'i kim bulursa hemen getirsin! Ona üç yüz dirhem bahşiş vereceğiz" diyerek seslenince ev sahibi yanıma girdi. Vallahi o yine ağlıyordu. Ellerini hemen boğazıma bağladı. Ve "korkuyorum" dedi. Beni bağlı olarak onların yanına götürdü. Onlara teslim edip üç yüz dirhemi aldı. Ben ise bakakalmıştım."
Bu konuda Tusi'nin eserinde şunlar yazmaktadır:
"Hicri 61 senesinin Muharrem ayında Kûfe'ye gitmiştim. O sırada Hüseyin b. Ali (a.s.) ve kadınlar Kerbela'dan getiriliyordu. Çevrelerini askerler sarmıştı.
İnsanlar onları görmek için evlerinden çıkmışlardı. Onların eyersiz, semersiz bir şekilde develere bindirilmiş hallerini görünce, Kûfeli kadınlar ağlamaya ve göğüslerini dövmeye başladılar.
Bu sırada hastalıktan bitkin düşmüş, boynunda demir bir halka, elleri boynuna kelepçelenmiş Ali b. Hüseyin (a.s.)'ın cılız bir sesle şöyle dediğini duydum: Şu kadınlar ağlıyorsa bizi, kim öldürdü?"
Ehl-i Beyt, Kûfe'ye esir olarak getirilmişti. Ancak, ne onlar kendilerini esir olarak rencide ettirmiş, ne de bir esirin ezikliğini yaşamışlardır.
Attıkları her adımda Resulûllah (s.a.v.)'i ve Ehl-i Beyt'ini temsil ediyorlar, İmam Hüseyin (a.s.)'dan devraldıkları kıyamı devam ettiriyorlardı.
"Hz. Fatıma (a.s.)'ın kızı Zeyneb (a.s.), yolculuk sırasında elbisesinin en kötüsünü giymiş; tanınmamak, belirsiz olmak istemişti.
Kendisinin hizmetçileri etrafında dönüp duruyorlar, hizmet ediyorlardı. Hz. Zeyneb içeri girince oturdu. İbn Ziyad, "Kim bu oturan hanım?" diye sordu
Hz. Zeyneb ona cevap vermedi. İbn Ziyad sorusunu üç kere takrarladı. Hepsinde de Hz. Zeyneb ona cevap vermedi.
Hz. Zeyneb'in hizmetçilerinden birisi: "O, Zeyneb bint-i Fatıma (a.s.)'dır" dedi.
İbn Ziyad, "Hamd olsun Allah'a ki, ayıp ve kusurlarınızı ortaya dökerek sizi rüsvâ etti, öldürdü! Ortaya attığınız gülünç ve boş beyanlarınızı yalana çıkardı!" dedi.
Hz. Zeyneb, "Hamd olsun O Allah'a ki, Muhammed (s.a.v.)'e mensubiyetle bizi şereflendirmiş ve bizi hususi bir temizlikle günah kirlerinden de temizlemiştir.
Hayır! İş, hiç de senin dediğin gibi değildir. Allah, ancak fâsıkları (hak yoldan sapmış, çıkmış olanları) rezil ve rüsvâ eder, fâcirlerin (azmış, günaha dalmış olanların) asılsız laflarını yalana çıkarır!" dedi.
İbn Ziyad, "Ehl-i Beyt'inize, Allah'ın yaptığını nasıl görüyor, nasıl yorumluyorsunuz ya?" diye sordu.
Hz. Zeyneb, Âl-i İmran Sûresi'nin Uhud şehitleri hakkındaki 154. ayetinden "...üzerlerine öldürülmek yazılmış, takdir edilmiş olanlar, muhakkak yatacakları, öldürülecekleri yerlere çıkıp gideceklerdi" mealli kısmını okuduktan sonra, "Allah, ahirette seninle onları bir araya getirecektir. Allah'ın huzurunda onlarla muhakeme olacak, davalaşacaksınız!" dedi.
İbn Ziyad, Hz. Zeyneb'in verdiği cevaba kızdı. Ona zulüm ve işkence yapmak istedi.
Amr b. Hureys, "Allah valiye iyilikler versin. Bu nihayet bir kadındır. Kadın söylediği herhangi bir şeyden dolayı sorumlu tutulur mu? Sen ona bozuk ve karışık sözlerinden dolayı ne çıkış, ne de onu kına" dedi.
İbn Ziyad, Hz. Zeyneb (a.s.)'a, "Allah, senin Ehl-i Beyt'inden taşkınlık ve azgınlıkta direnen ve ileri gidenleri böyle yok etmekle içimin derdini giderdi, beni ferahlattı" dedi.
Hz. Zeyneb, kendisini tutamayarak ağladı ve sonra da, "Sen benim yetişmiş yiğitlerimi öldürdün! Ehl-i Beyt'imi yok ettin! Ailemin en şereflilerini, büyüklerini, yükselen dallarımı, kollarımı kestin, biçtin! Soyumu, kökümü kopardın, kuruttun! Eğer senin bunlardan derdin iyileşebiliyor, için rahatlayabiliyorsa, iyileş ve rahatla bakalım!" dedi.
İbn Ziyad, "Bununki bir cesaret ve kahramanlaşmaktır gerçek! Senin baban bir şair ve kahramandı" dedi.
Hz. Zeyneb (a.s.), "Kadınlar için cesaret ve kahramanlaşma olmaz. Benim cesaret ve kahramanlığım, felaketlerle karşılaşmaktan; söylediklerim de derdimin hafiflemesi için içimden fışkıranlardan ibarettir" dedi."
Bu sefer, Ali b. Hüseyin, İbn Ziyad'ın yanına götürülünce, İbn Ziyad ona, "İsmin ne diye?" sordu.
Ali b. Hüseyin, "Ben, Ali b. Hüseyin'im" dedi.
İbn Ziyad, "Allah, Ali b. Hüseyin'i öldürmedi mi?" diye sordu.
Ali b. Hüseyin (a.s.) sustu. İbn Ziyad, "Ne diye konuşmuyorsun?" dedi.
Ali b. Hüseyin (a.s.), "O, benim kardeşimdi. Ona da Ali denilirdi. Halk onu öldürdü" dedi.
İbn Ziyad, "Onu muhakkak Allah öldürdü" dedi.
Ali b. Hüseyin sustu.
İbn Ziyad, "Ne diye konuşmuyorsun?" diye sordu."
"Ali b. Hüseyin (a.s.)'ıle konuşma sırasında sinirlenen ve onun da diğerleri ile aynı kanaati taşıdığını gören Ubeydullah, Ali b. Hüseyin'in öldürülmesini istedi.
Ancak, halası Zeyneb'in araya girerek onunla birlikte kendisinin de öldürülmesini istemesi üzerine Ubeydullah bu kararından vazgeçmiştir."
Yezid'den, Zeynelâbidin (a.s.), Zeyneb bint-i Ali (a.s.) ve diğerlerini Şam'a gönderme emri gelinceye kadar Ubeydullah, onları ayrı bir eve yerleştirmiştir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Zeynelabidin eserinden)
Hz. Fatıma (a.s.)'ın evladı Hz. Zeyneb ve Zeynelâbidin (a.s.) ve beraberindekiler Kûfe'ye ve sonra da Şam'a götürüldüler.
"Hz. Hüseyin (a.s.)'ın kızları, kız kardeşleri ve çocukları ile birlikte Kûfe'ye geldi."
Bundan sonra vazife bu kişilerin omuzlarında idi.
İmam Hüseyin (a.s.), kanlı bir mücadele ile Emevileri alt etmişti. O (a.s.), belki de hayatta kalarak yapmasına imkân olmayan dönüşü, katligâhım dediği Kerbela'da şehit olarak sağlamıştı.
Bu bir devrimdir. Çünkü bundan sonra değineceğimiz gelişmeler, Emevilerin gerçek yüzünün görülmesi, İslam'dan sapan değerlerin yeniden kazanılmasını sağlayacaktır.
Bunu gerçekleştiren, halkın birbirine, "Hüseyin (a.s.) neden öldü?" demesiyle gerçekleşecektir.
İmam Zeynelâbidin (a.s.), İbrahim b. Talha b. Abdullah (a.s.)'ın, "Kim gâlip geldi?" sorusuna şu cevabı vermiştir:
"Namaz vakti girdiğinde ezan ve kamet oku, o zaman kimin gâlip geldiğini anlarsın."
İmam Zeynelâbidin (a.s.) mızraklara takılı başlarla beraber esir muamelesi içinde bir yolculuğa çıktı. Mızraklara takılan başlar ki:
Yirmi ikisini Hevazin,
On yedisini Husayn b. Numeyr ile birlikte Temim,
On üçünü Kays b. Eş'as'la birlikte Kindîler,
Altı başı Hilal-ü A'ver'le birlikte Esedoğulları,
Beş başı Ayheme b. Züheyr'le birlikte Ezdîler,
On iki başı da Veid b. Amr'la birlikte Sakifîler Kûfe'ye taşıdılar."
Sağ olarak götürülenler hakkında, "Ömer'in onları develer üzerinde ve kapalı mahfiller içinde getirdiği" ifade edilir.
Kurre b. Kaysü't-Temimî der ki: "Bu kadınların, geçerlerken Hüseyin (a.s.)'ın oğullarının ve ev halkının cesetlerine rastladıkları zaman ellerini yüzlerine vurarak feryad ettiklerini gördüm.
At üzerinde olduğum halde, önlerine doğru vardım. Ben hiçbir zaman bunlarda görmüş olduğum kadar güzel kadın manzarası görmüş değilim!
Vallahi, onların yüzleri güneşten daha parlak ve güzeldi. Gördüğüm ve duyduğum şeylerden hiç unutamayacağım şey de, Fatıma (a.s.)'ın kızı Zeyneb'in sözleridir.
Zeyneb (a.s.), kardeşi Hüseyin (a.s.)'ın yanından geçerken, "Ey Muhammed'im (s.a.v.), ey Muhammed'im (s.a.v.), Sana göklerdeki melekler salat-u selam getiriyorlar!
Hüseyin (a.s.) ise, şu otsuz, bozkır çölde tozlara, topraklara, kanlara bulanmış, azaları kesilmiş, biçilmiş, kırılmış, dökülmüş yatıyor!
Ey Muhammed'im (s.a.v.), Senin kızların esir edilmişler, zürriyetin hep öldürülmüşler!
Sabah yelleri onların üzerlerine tozlar, topraklar savuruyor, saçıyor" diyordu. Vallahi, o dost düşman herkesi ağlattı."
Zeyneb (a.s.), Kûfe sokaklarında karşılaştıkları, getirilen kesik başlara ve esirlere ağlayan ve pişmanlık duyan Kûfelilere şöyle haykırdı:
"Susun! Ey Kûfeliler! Ağlıyor musunuz? Gözyaşınız hiç kurumasın, çığlığınız hiç dinmesin!
Sizin durumunuz iplerini sağlam eğirdikten sonra, onu tekrar çözen koca karının durumuna benziyor. Yeminlerinizi aranızda oyuncak haline getirmişsiniz. Ne kötü bir vebalin altındasınız!
Evet, Allah'a and olsun ki, çok ağlamanız ve az gülmeniz gerekiyor. Bu olayın utancını ve şerefsizliğini üzerinizde taşıyorsunuz. Bundan da temizlenmeniz mümkün değildir.
Peygamberliğin madeni, hüccetinizin ekseni, kanıtınızın aydınlatıcı ışığı olan Son Peygamberin (s.a.v.) torununu, cennet gençlerinin efendisini öldürmek günahından nasıl temizlenebilirsiniz?"
Sonra İmam Zeynelâbidin (a.s.) şöyle dedi:
"Ey insanlar! Sizi Allah adına yemine veriyorum, babama mektup yazıp onu aldattığınızı, ona söz verdiğinizi, bütün güvenceleri verip biat ettiğinizi, sonra onunla savaştığınızı biliyor musunuz?
Kendiniz için ahirete gönderdiğiniz bu amelden ve ortaya koyduğunuz bu kötü görüşten dolayı yazıklar olsun!
Size, "Soyumu öldürdünüz, saygınlığımı çiğnediniz. Siz de Benim ümmetimden değilsiniz!" dediği zaman Resulûllah (s.a.v.)'e hangi yüzle bakacaksınız?"
Bu esnada, Ali b. Hüseyin (a.s.)'ın, kendi hallerini görüp de ağlayan Kûfe kadınlarına şu sözleri söylediği de yazmaktadır:
"Ali b. Hüseyin (Zeynelâbidin) (a.s.) der ki:
"Kûfelilerden bir adam beni gizledi. Bana çok ikram etti. Her içeri girişinde ve dışarı çıkışında ağlıyordu. Kendi kendime, "Eğer yanı hayırlı ve vefalı bir kimse varsa, bunun yanıdır!" diyordum.
Nihayet İbn Ziyad'ın tellalı, "Haberiniz olsun ki, Ali b. Hüseyin'i kim bulursa hemen getirsin! Ona üç yüz dirhem bahşiş vereceğiz" diyerek seslenince ev sahibi yanıma girdi. Vallahi o yine ağlıyordu. Ellerini hemen boğazıma bağladı. Ve "korkuyorum" dedi. Beni bağlı olarak onların yanına götürdü. Onlara teslim edip üç yüz dirhemi aldı. Ben ise bakakalmıştım."
Bu konuda Tusi'nin eserinde şunlar yazmaktadır:
"Hicri 61 senesinin Muharrem ayında Kûfe'ye gitmiştim. O sırada Hüseyin b. Ali (a.s.) ve kadınlar Kerbela'dan getiriliyordu. Çevrelerini askerler sarmıştı.
İnsanlar onları görmek için evlerinden çıkmışlardı. Onların eyersiz, semersiz bir şekilde develere bindirilmiş hallerini görünce, Kûfeli kadınlar ağlamaya ve göğüslerini dövmeye başladılar.
Bu sırada hastalıktan bitkin düşmüş, boynunda demir bir halka, elleri boynuna kelepçelenmiş Ali b. Hüseyin (a.s.)'ın cılız bir sesle şöyle dediğini duydum: Şu kadınlar ağlıyorsa bizi, kim öldürdü?"
Ehl-i Beyt, Kûfe'ye esir olarak getirilmişti. Ancak, ne onlar kendilerini esir olarak rencide ettirmiş, ne de bir esirin ezikliğini yaşamışlardır.
Attıkları her adımda Resulûllah (s.a.v.)'i ve Ehl-i Beyt'ini temsil ediyorlar, İmam Hüseyin (a.s.)'dan devraldıkları kıyamı devam ettiriyorlardı.
"Hz. Fatıma (a.s.)'ın kızı Zeyneb (a.s.), yolculuk sırasında elbisesinin en kötüsünü giymiş; tanınmamak, belirsiz olmak istemişti.
Kendisinin hizmetçileri etrafında dönüp duruyorlar, hizmet ediyorlardı. Hz. Zeyneb içeri girince oturdu. İbn Ziyad, "Kim bu oturan hanım?" diye sordu
Hz. Zeyneb ona cevap vermedi. İbn Ziyad sorusunu üç kere takrarladı. Hepsinde de Hz. Zeyneb ona cevap vermedi.
Hz. Zeyneb'in hizmetçilerinden birisi: "O, Zeyneb bint-i Fatıma (a.s.)'dır" dedi.
İbn Ziyad, "Hamd olsun Allah'a ki, ayıp ve kusurlarınızı ortaya dökerek sizi rüsvâ etti, öldürdü! Ortaya attığınız gülünç ve boş beyanlarınızı yalana çıkardı!" dedi.
Hz. Zeyneb, "Hamd olsun O Allah'a ki, Muhammed (s.a.v.)'e mensubiyetle bizi şereflendirmiş ve bizi hususi bir temizlikle günah kirlerinden de temizlemiştir.
Hayır! İş, hiç de senin dediğin gibi değildir. Allah, ancak fâsıkları (hak yoldan sapmış, çıkmış olanları) rezil ve rüsvâ eder, fâcirlerin (azmış, günaha dalmış olanların) asılsız laflarını yalana çıkarır!" dedi.
İbn Ziyad, "Ehl-i Beyt'inize, Allah'ın yaptığını nasıl görüyor, nasıl yorumluyorsunuz ya?" diye sordu.
Hz. Zeyneb, Âl-i İmran Sûresi'nin Uhud şehitleri hakkındaki 154. ayetinden "...üzerlerine öldürülmek yazılmış, takdir edilmiş olanlar, muhakkak yatacakları, öldürülecekleri yerlere çıkıp gideceklerdi" mealli kısmını okuduktan sonra, "Allah, ahirette seninle onları bir araya getirecektir. Allah'ın huzurunda onlarla muhakeme olacak, davalaşacaksınız!" dedi.
İbn Ziyad, Hz. Zeyneb'in verdiği cevaba kızdı. Ona zulüm ve işkence yapmak istedi.
Amr b. Hureys, "Allah valiye iyilikler versin. Bu nihayet bir kadındır. Kadın söylediği herhangi bir şeyden dolayı sorumlu tutulur mu? Sen ona bozuk ve karışık sözlerinden dolayı ne çıkış, ne de onu kına" dedi.
İbn Ziyad, Hz. Zeyneb (a.s.)'a, "Allah, senin Ehl-i Beyt'inden taşkınlık ve azgınlıkta direnen ve ileri gidenleri böyle yok etmekle içimin derdini giderdi, beni ferahlattı" dedi.
Hz. Zeyneb, kendisini tutamayarak ağladı ve sonra da, "Sen benim yetişmiş yiğitlerimi öldürdün! Ehl-i Beyt'imi yok ettin! Ailemin en şereflilerini, büyüklerini, yükselen dallarımı, kollarımı kestin, biçtin! Soyumu, kökümü kopardın, kuruttun! Eğer senin bunlardan derdin iyileşebiliyor, için rahatlayabiliyorsa, iyileş ve rahatla bakalım!" dedi.
İbn Ziyad, "Bununki bir cesaret ve kahramanlaşmaktır gerçek! Senin baban bir şair ve kahramandı" dedi.
Hz. Zeyneb (a.s.), "Kadınlar için cesaret ve kahramanlaşma olmaz. Benim cesaret ve kahramanlığım, felaketlerle karşılaşmaktan; söylediklerim de derdimin hafiflemesi için içimden fışkıranlardan ibarettir" dedi."
Bu sefer, Ali b. Hüseyin, İbn Ziyad'ın yanına götürülünce, İbn Ziyad ona, "İsmin ne diye?" sordu.
Ali b. Hüseyin, "Ben, Ali b. Hüseyin'im" dedi.
İbn Ziyad, "Allah, Ali b. Hüseyin'i öldürmedi mi?" diye sordu.
Ali b. Hüseyin (a.s.) sustu. İbn Ziyad, "Ne diye konuşmuyorsun?" dedi.
Ali b. Hüseyin (a.s.), "O, benim kardeşimdi. Ona da Ali denilirdi. Halk onu öldürdü" dedi.
İbn Ziyad, "Onu muhakkak Allah öldürdü" dedi.
Ali b. Hüseyin sustu.
İbn Ziyad, "Ne diye konuşmuyorsun?" diye sordu."
"Ali b. Hüseyin (a.s.)'ıle konuşma sırasında sinirlenen ve onun da diğerleri ile aynı kanaati taşıdığını gören Ubeydullah, Ali b. Hüseyin'in öldürülmesini istedi.
Ancak, halası Zeyneb'in araya girerek onunla birlikte kendisinin de öldürülmesini istemesi üzerine Ubeydullah bu kararından vazgeçmiştir."
Yezid'den, Zeynelâbidin (a.s.), Zeyneb bint-i Ali (a.s.) ve diğerlerini Şam'a gönderme emri gelinceye kadar Ubeydullah, onları ayrı bir eve yerleştirmiştir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Zeynelabidin eserinden)