Resmi ve özel yönetimlerde yetki ve sorumluluk paralellik arz eder. Daha doğru bir deyişle yetki ve sorumluluk birbirinden ayrılmaz bir bütündür ve yönetimin esasıdır. Bir yöneticinin yetkisi varsa sorumluluğu, sorumluluğu varsa yetkisi, mutlaka olmalıdır. Aksi bir durum söz konusu olamaz. Olursa, yöneticilere karşı güvensizlik, kin ve nefret artar, yönetim de aksar. Sorumsuzluğun tek istisnası, parlamenter rejimlerde görülür. Şöyle ki, parlamenter rejimlerde Cumhurbaşkanlığı sembolik bir makamdır. Cumhurbaşkanının görevi sadece 'temsil' ve 'gözetim'dir. Bundan dolayı Cumhurbaşkanları, vatana ihanet dışında sorumsuz kılınmışlardır. Cumhurbaşkanının eylem ve işlemlerinden doğan siyasi sorumluluk, Başbakan ve Bakanlara aittir. Böyle bir sorumsuzluk, parlamenter rejimlerin gereğidir. Çünkü tüm sorumluluk, parlamentoya ve onun oluşturduğu hükümete yüklenmiştir.Parlamenter rejimle yönetilen Türkiye'de, bu özellik ve denge, 1982 Anayasası'yla bozulmuş, bir daha da düzeltilmemiştir. 1982 Anayasası'yla Cumhurbaşkanına hiçbir parlamenter rejimde olmadığı kadar yetki verilmiş, ama sorumsuzluk ilkesi aynen korunmuştur. Bu çelişki, yönetimde büyük çalkantılara ve şikâyetlere sebep olmasına rağmen değiştirilmemiştir. Hâlbuki uygulamada, çok kötü örnekler de oluşmuştur. Meselâ, siyasi parti lideri iken Cumhurbaşkanı seçilen merhum Turgut Özal ve Süleyman Demirel, hem partilerini, hem de hükümeti yönetmeye kalkışmışlar ve siyasi krizlere neden olmuşlardır. Kim ne derse desin, bu iki uygulama başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Türkiye'de ilk defa halkın oyuyla 12. Cumhurbaşkanı seçilen Başbakan Erdoğan, aynı yolu izlemekle kalmayıp, daha da ileriye gideceğini ifade etmektedir. Halkın oyuyla seçildiği için kendini fiili başkan gören Erdoğan yanılıyor, yanıldığını çok kısa zamanda anlayacaktır. Eğer tutumunda ısrarcı olursa, siyasi ve ekonomik krizler kaçınılmazdır. Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan, görünüşte bazı formalitelere uyarak, yerine bir Genel Başkan ve Başbakan atayacaktır. Görülen o ki, Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı makamında oturacak, fakat elini partiden de, hükümetten de çekmeyecektir. Merhum Turgut Özal ve Süleyman Demirel'in başaramadığı bu uygulamayı, Erdoğan başarabilecek mi? AK Partililere ve yandaş medyaya sorarsanız başaracaktır.Onlar diyor ki: "Erdoğan'ın ne kendisi Merhum Turgut Özal ve Süleyman Demirel'e, ne de AK Partisi, onların partilerine benzer." Peki, ne olacak? Yetkisiz bir parti Genel Başkanı ve Başbakan, sorumsuz Cumhurbaşkanına tüm yetkilerini teslim edecek. Böyle bir yönetim tarzı, hangi demokrasilerde ve parlamenter rejimlerde görülmüştür? Tokmak sorumsuz Cumhurbaşkanının elinde, davul AK Partisinin ve hükümetin boynunda? AK Partisi ve hükümet, buna rıza gösterse bile, bu, uzun süre sürdürülemez. Bir noktadan sonra "yeter artık" sesleri yükselmeye başlayacak ve tavır koymalar baş gösterecektir. Bu da, siyasi sürtüşmelere ve krizlere yol açacaktır.Onun için Başbakan Erdoğan'a, daha işin başında iken, böyle bir yönetim tarzını denememesini tavsiye ediyoruz. Denerse, hem ülkeye, hem de kendine büyük zarar verir. Çünkü bu, sosyal kanun ve kurallara uymayan bir tarzdır. Bugüne kadar hiçbir yönetici, sosyal kanun ve kuralları kendine uyduramamıştır. Tam aksine, kendi bunlara uymak zorunda kalmıştır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018