Yerel seçim tarihi yaklaştı. Yerel yönetimlere aday olanlar da aylar öncesinden yerel projelerini seçmenlerine sunmaya başladılar. Seçim yaklaştıkça tartışma hızı ve şiddeti arttı. Gerçekten, bazı adaylar, çok ilginç projelerle seçmenlerinin karşısına çıkıyorlar. Bu projelerden örnek vermeye gerek yok. Ama genelde şuna dikkat çekmek gerekir. Seçilecek yerel yöneticinin yetki ve sorumluluğu nedir? Sunduğu proje onun yetki ve sorumluluğu içerisinde midir? Dahası, proje ne kadar gerçekçidir. Öyle ki, bir muhtar adayı çıkıyor, mahallesindeki işsizlere iş bulmayı vaat edebiliyor.
Halbuki Başbakan bile bunu vaat edemiyor. Nitekim, gördük miting meydanlarında "işsiz, iş istiyoruz" diye bağıranları Başbakan azarlıyor, "Devlet istihdam kapısı değildir. Taşı sıksan suyunu çıkarırsın, git simit sat" gibi sözlerle susturuyor.
Her işsize simit satmasını salık verirsek, çarşı ve pazarlarda simitçilerden geçilmez. Devletin bizzatihi kendisi istihdam kapısı olmayabilir. Herkes devlet işinde çalışacak diye bir kayıt, bir kural yok.
Bunlar doğru, ama istihdamı sağlayacak, işsizlere iş bulacak olan da devlettir. Daha doğrusu, devlet bu ortamı oluşturmakla görevlidir. Hem bu ortamı oluşturma, hem de "işsizim" diyeni azarla. İşte bu olmaz. Bir bakan bunu yaparsa, bir mahalle muhtarı da çıkar, iş vaat ederek oy toplayabilir. "Canım, seçmen de inanmasın" diyemezsiniz, seçmen inanır, atalarımızın dediği gibi "denize düşen yılana sarılır".
Yerel seçime giderken, dikkat çeken bir konu da şu: Seçmenlerin talepleri genelde iş ve aş üzerinde yoğunlaşıyor. Böyle olunca adaylar da ister istemez, bu konu ile ilgili vaatlerde bulunuyorlar. Açıkçası, seçmenler eskiden olduğu gibi sıradan bir belediye başkanı aramıyor. Seçmen, belediye başkanının sadece çöp ve temizlikle uğraşmasını yeterli bulmuyor. Bunun ötesinde bir başkan arayışı var. Seçmen istiyor ki, belediye başkanı şehrin ve şehirde yaşayan insanların bütün sorunlarıyla ilgilensin. Çözümler üretsin, çareler bulsun. Halk, seçtiği insanları kendine daha yakın bulduğu için her çeşit talebini onlara arz ediyor. Onun içindir ki, özellikle bu dönemde yerel yöneticilerin işi zor. "Hiçbir işi benim görevim değildir" diyerek öteleme şansları yok.
Bu şartlar altında ancak kaynak üretebilen, yalnızca devletten alacağı ödeneğe bakmayan yerel yöneticiler başarılı olabilirler. Başarılı olmuş yerel yöneticiler az da olsa vardır. Onların çalışmaları örnek alınabilir. Bir de şu gerçeğe parmak basmak gerekir. Türkiye'de altyapı ihtiyacı henüz bitmedi. Bilindiği gibi altyapı ihtiyacı olan ülkelerde belediyecilik büyük önem taşır. Altyapı deyip geçmeyelim. Altyapı bir ülkenin kalkınmasının temel taşıdır. Bir başka deyişle, bir ülkenin kalkınmış olup olmadığı, ilk önce altyapısından anlaşılır. Bu sebepten olsa gerek, Türkiye gibi Türkiye gibi IMF'in en yağlı müşterilerinden biri olan Brezilya'nın Cumhurbaşkanı Lula, IMF'nin kredi verme kurallarını değiştirmesini, altyapı yatırımlarına imkan vermesini talep etmiştir.
Almanya Cumhurbaşkanlığına aday olmak için IMF başkanlığından ayrılan Horst Köhler'in yaptığı veda konuşması, Brezilya Cumhurbaşkanı Lula'yı onaylar nitelikteydi. Köhler şöyle diyordu: "Büyüme olmaksızın hiçbir yere varamayız. Ancak sürekli büyüme olabilmesi için altyapı yatırımlarına dayanan sürekli gelişme olmalıdır. Bu ihmal edilmiş bir unsurdur".
Bu tespit doğru, ama her nedense uluslararası kuruluşların başında bulunan görevliler, görev başında iken işlerine geleni yaparlar, ayrılırken de doğruyu söyleyerek ayrılırlar. Biz buradan şu sonucu çıkarmak zorundayız. Altyapı önemli, altyapıyı yapmakla görevli olan yerel yöneticiler daha önemli. öyleyse, seçimimizi çok iyi yapalım, boş laflara aldırmayalım.
Halbuki Başbakan bile bunu vaat edemiyor. Nitekim, gördük miting meydanlarında "işsiz, iş istiyoruz" diye bağıranları Başbakan azarlıyor, "Devlet istihdam kapısı değildir. Taşı sıksan suyunu çıkarırsın, git simit sat" gibi sözlerle susturuyor.
Her işsize simit satmasını salık verirsek, çarşı ve pazarlarda simitçilerden geçilmez. Devletin bizzatihi kendisi istihdam kapısı olmayabilir. Herkes devlet işinde çalışacak diye bir kayıt, bir kural yok.
Bunlar doğru, ama istihdamı sağlayacak, işsizlere iş bulacak olan da devlettir. Daha doğrusu, devlet bu ortamı oluşturmakla görevlidir. Hem bu ortamı oluşturma, hem de "işsizim" diyeni azarla. İşte bu olmaz. Bir bakan bunu yaparsa, bir mahalle muhtarı da çıkar, iş vaat ederek oy toplayabilir. "Canım, seçmen de inanmasın" diyemezsiniz, seçmen inanır, atalarımızın dediği gibi "denize düşen yılana sarılır".
Yerel seçime giderken, dikkat çeken bir konu da şu: Seçmenlerin talepleri genelde iş ve aş üzerinde yoğunlaşıyor. Böyle olunca adaylar da ister istemez, bu konu ile ilgili vaatlerde bulunuyorlar. Açıkçası, seçmenler eskiden olduğu gibi sıradan bir belediye başkanı aramıyor. Seçmen, belediye başkanının sadece çöp ve temizlikle uğraşmasını yeterli bulmuyor. Bunun ötesinde bir başkan arayışı var. Seçmen istiyor ki, belediye başkanı şehrin ve şehirde yaşayan insanların bütün sorunlarıyla ilgilensin. Çözümler üretsin, çareler bulsun. Halk, seçtiği insanları kendine daha yakın bulduğu için her çeşit talebini onlara arz ediyor. Onun içindir ki, özellikle bu dönemde yerel yöneticilerin işi zor. "Hiçbir işi benim görevim değildir" diyerek öteleme şansları yok.
Bu şartlar altında ancak kaynak üretebilen, yalnızca devletten alacağı ödeneğe bakmayan yerel yöneticiler başarılı olabilirler. Başarılı olmuş yerel yöneticiler az da olsa vardır. Onların çalışmaları örnek alınabilir. Bir de şu gerçeğe parmak basmak gerekir. Türkiye'de altyapı ihtiyacı henüz bitmedi. Bilindiği gibi altyapı ihtiyacı olan ülkelerde belediyecilik büyük önem taşır. Altyapı deyip geçmeyelim. Altyapı bir ülkenin kalkınmasının temel taşıdır. Bir başka deyişle, bir ülkenin kalkınmış olup olmadığı, ilk önce altyapısından anlaşılır. Bu sebepten olsa gerek, Türkiye gibi Türkiye gibi IMF'in en yağlı müşterilerinden biri olan Brezilya'nın Cumhurbaşkanı Lula, IMF'nin kredi verme kurallarını değiştirmesini, altyapı yatırımlarına imkan vermesini talep etmiştir.
Almanya Cumhurbaşkanlığına aday olmak için IMF başkanlığından ayrılan Horst Köhler'in yaptığı veda konuşması, Brezilya Cumhurbaşkanı Lula'yı onaylar nitelikteydi. Köhler şöyle diyordu: "Büyüme olmaksızın hiçbir yere varamayız. Ancak sürekli büyüme olabilmesi için altyapı yatırımlarına dayanan sürekli gelişme olmalıdır. Bu ihmal edilmiş bir unsurdur".
Bu tespit doğru, ama her nedense uluslararası kuruluşların başında bulunan görevliler, görev başında iken işlerine geleni yaparlar, ayrılırken de doğruyu söyleyerek ayrılırlar. Biz buradan şu sonucu çıkarmak zorundayız. Altyapı önemli, altyapıyı yapmakla görevli olan yerel yöneticiler daha önemli. öyleyse, seçimimizi çok iyi yapalım, boş laflara aldırmayalım.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018