Yaşlı adam yere düşmüş parayı görünce eğilip aldı. İhtiyacı vardır diye düşündüm. Önce sağa sola baktı. Sonra yolun kenarındaki pencerenin önüne bıraktı. Yoluna devam etmeye başladı. Ben de cebimden çıkarttığım ve ona vermek üzere hazırladığım parayı tekrar yerine koydum. Üstü başı çok pejmürde değildi. Yerde bulduğu parayı almaması ise pek günümüz insanının alışılmış bir davranışı değildi. Adımlarımı hızlandırıp yanına yaklaştım. Selam verdim. Aldı.
"Sormadan edemeyeceğim, yere düşen parayı alıp pencere kenarına koyduğunuzu gördüm. Bunu niçin yaptığınızı anlamadım? Başkası olsa idi cebine atardı. Merak ettim…" dedim. Güldü. Bana kaç yaşında olduğumu sordu. "Ben" dedi "95 yaşındayım… Bu ülke öyle kötü günler gördü ki, siz bilemezsiniz tabii… Üzerinde bize bu ülkeyi armağan eden kahramanın resmi ve ölümü göze alan kahramanların ay ve yıldızı olan bir malzemeyi ayaklar altında bırakamazdım. Sende öyle yap…" diyerek yoluna devam etti.
* * *
Satın alma değeri kalmamış olsa da para; paradır.
Pahalı olan şey peynir veya kiralar değildir. Onlar yerinde sayıyor. Sadece bizim paramızın alım gücü; diğer ülkelerin para birimleri karşısında eriyor. Tarlada büyüyen domatesin tükettiği güneş, fidanı besleyen toprak, sulama kanalından akan suyun miktarı değişmiyor. Fatma ananın çapa yaptığı zaman dilimi de aynı.
Sadece ihtiyaçlarımızı aldığımız yabancının verdiği ürün karşısında istediği para miktarı arttı. Bizde "Çok pahalı satıyorsun, senden almıyorum kardeşim" diyecek birikime, direnişe ve farklı alternatif satıcılara sahip olmadığımız için dayatılan rakamlara razı oluyoruz.
Tıpkı yapacağımız iş karşılığı almamız gereken ücreti ve mesaiyi bizim belirleyemediğimiz gibi…
* * *
Milli Ekonomi Modeli tüm bunlar düşünülerek hazırlanmış, çeşitli ülkelerde ekonomik bir reçete olarak değerlendirilmiştir. Buna rağmen bizim levanten yöneticilerimiz nedense inceleme zahmetinde bulunmamışlar, işler bu raddeye geldikten sonra kara kara ne yapacaklarını düşünmeye başlamışlardır.
Hepimizin anlaması gereken gerçek; milli olmayan hiçbir çözümün Türkiye'nin yararına olmadığı gerçeğidir.
Atatürk'ün muasır medeniyetler seviyesine yükselme söylemi, slogan olmaktan öteye bir kavramdı ve milli birlik ve beraberlik şuurunun oluşması için bir hedefti. Batı medeniyetlerini örnek almayı kıyafet, makyaj, lüks araç ve gereç, yüksek binalar olarak değil; Türk vatanında yaşayan herkesin eşit adalet, iş, yaşam seviyesi olarak görmesi, birbiri arasında imtiyazlara göre değil, ihtiyaçlara göre bir düzen kurulmasını sağlamaktı.
Her dönemde bu ülkeyi Arabistan coğrafyasına çevirme hayalini kuranlar ya da farklı bir doğu rejiminin kurallarına göre yaşanmasını isteyenler, eşitlik ve özgürlükten kendi üstünlüklerini kurmaya çalışanlar olmuştur. Bir kısım insanlarımız da, elde ettikleri refah seviyesini ülke yararına değil, özendikleri batı yaşantısına uydurmak için sarf etmeyi, burada kazandıkları ile kendilerine yurt dışında lüks bir yaşam kurma hayalini gerçekleştirmeye harcamışlardır.
Oysa Türkiye gerek coğrafyası ve gerekse iklim koşulları ile dünya insanlarının özendiği çok önemli bir noktada olup, gerek manevi gerekse kültürel zenginlikleri ile örnek alınacak, hiçbir ülkeye benzemeyen mozaik yapısı ile bütünsellik gösteren bir noktada bulunmaktadır.
Bana dünyanın merkezi neresidir diye sorsalar buna verilebilecek tek yanıtın Türkiye olduğunu savunurum.
Lütfen değerlerimizi göz ardı etmeyelim. Var gücümüz ile bu ülkenin geleceğine hizmet etmeye gayret gösterelim. Milli duruşumuzu bozmayalım…
Yere düşen milli paramıza ve emeğimize sahip çıkalım.
- Dost… / 15.04.2025
- Çöp dağları… / 11.04.2025
- Maaşının hırsızı… / 07.04.2025
- Rekabet ve geleceğin partisi olmak… / 05.04.2025
- İlahi adalet… / 04.04.2025
- Sahne… / 02.04.2025
- Sessizlik… / 01.04.2025
- Bayramlık… / 28.03.2025
- Gelecek kaygısı… / 21.03.2025