Yeni yılla birlikte öncelikli gündeme getirilecek konulardan birisi 'Sosyal Güvenlik Yasası'dır.Bu yasa taslağının, ilk gündeme atıldığından bu yana oldukça ilginç bir serüveni var. IMF bu yasanın çıkmasını ısrarla istiyor. Hatta hatırlarsanız geçtiğimiz yıllarda Meclis bu konuyu görüşmeden tatile çıktı diye ödeyeceğini söylediği krediyi bile serbest bırakmamıştı. Yani IMF'nin sopasının gölgesinde bir yasa çıkartmaya çalışıyoruz.Evvelki yıl yasa tasarısının önemli bölümleri Anayasa mahkemesi tarafından iptal edilmişti, ama ne hikmettir ki, oluşan yeni hükümet, tasarıyı müthiş bir hızla, yangından mal kaçırırcasına Meclis'e getiriverdi. Önümüzdeki günlerde tasarının kabul edileceği ifade ediliyor.Kabul edilecek de, hemen hemen milletimizin tamamını yakından ilgilendiren, geleceğimizi şekillendirecek olan bu yasa tasarısının içeriği, hedefi nedir, bize bir şey mi verecek yoksa bizden çok şeyler mi götürecek tam olarak biliyor muyuz? Yoksa "siyasilerimiz her şeyi düşünür, bir bildikleri vardır" diyerek umursamaz tavrımızı devam mı edeceğiz? Sosyal Güvenlik Yasası tasarısı gerçekten ifade edildiği gibi bir reform mu, yoksa milletimizin varolan haklarının gasp edilmesi mi?Yasa tasarısının çıkış tarzına, IMF'nin müdahalelerine, siyasilerimizin ve taşeron medyanın olayı anlatış, -diğer ifadeyle millete yediriş- tarzına bakarsak bu tasarı milletimiz için pek hayırlı gözükmüyor.Siyasilerimiz ne zaman bu tasarıdan bahsedecek olsalar, öncesinde "sosyal güvenlik harcamalarının en büyük karadelik" olduğundan bahsediyorlar. Çiçeği burnunda Devlet Bakanımız Mehmet Şimşek konuyla alakalı konuşacağı zaman önce, "Sosyal güvenlik açığının 16 yıllık bilançosu 500 milyar doları buluyor" diye başlıyor. Taşeron basın ve medya da hemen bunu gündeme taşıyarak 20 yıllık açık şu kadar, geçen yıl bu kadar, gelecek yıl şu kadar diye arka arkaya saymaya başlıyorlar.Bu açıklamalardan ve de IMF'nin baskısından da anlaşılacağı üzere Sosyal Güvenlik Yasası'nın çıkış hedefi "vatandaşa daha iyi hizmet götürelim, sırtındaki yükü azaltalım" mantığı değildir; bilakis "kamunun yani devletin üzerindeki yükü azaltmak, bütçe açığını kapatmak, bütçemizin vatandaşa hizmet kapsamını daraltıp, faiz ödemelerine daha fazla para ayırmak, sosyal güvenlik yükünü vatandaşın sırtına yıkmak, biraz daha kemer sıkmak" mantığına dayalıdır. Bu mantıkla, yani IMF mantığıyla sosyal güvenlik meselelerimizi düzenlemek oldukça yanlıştır. Sosyal güvenlik hakkı, milletimizin anayasal hakkıdır. Anayasa'ya göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti sosyal bir devlettir.Üstelik son zamanlarda yabancıların sigorta şirketlerine yönelmeleri de dikkat çekicidir. Yeni tasarıyla bu sektöre bir rant kapısı mı açılıyor? İnsanımızın son damlası da buradan mı sermaye gruplarına aktarılmak isteniyor? "Faizciye, rantiyeciye biraz daha fazla para aktarayım" mantığıyla vatandaşlarımızın sahip olduğu bir takım sosyal haklara kısıtlama getirilmesi sosyal yapımızı dejenere etmekten öteye götürmez.Sosyal bir devlet olan ülkemizde sosyal devlet harcamalarını bir "karadelik" olarak tanımlamak ne kadar doğrudur? Toplanan vergilerin asıl amacı da bu hizmetleri daha rahat yapabilmek için değil midir?Hükümetin gözü sürekli vatandaşın cebinde. Hükümete göre, vatandaş daha fazla vergi vermeli, daha fazla prim ödemeli, daha az hizmete razı olmalı, aldığı hizmetin büyük bölümünü ödemeli, devlete yük olmamalı. Rantiyeci ise her konuda müsterih olmalı.Halbuki sosyal güvenlik haklarını elde eden vatandaşımız, yıllarca çalışmadı mı, vatana millete faydalı olmadı mı, vergisini ödemedi mi? Yıllarca büyük bir bedel ödeyen insanımızı son dönemlerinde el üstünde tutmamız gerekmez mi?Bütün bunlara vatandaşımız niçin katlanmak zorunda? IMF'den başka çözüm sunamayan siyasilerimizin hatalarını vatandaş mı ödemeli? Tabii, bunları sadece başımız sıkıştığı zaman değil, sandık başında da düşünmemiz gerekiyor. Vatandaşımızın da sorumlu olduğu nokta burası.Sosyal güvenlik harcamalarını yük olarak gören değil, bir hizmet, hatta ortaya çıkardığı tüketim artışı sebebiyle bir nimet olarak gören bir ekonomik anlayışı tercih etmeliyiz. Peki var mı böyle bir anlayış?Elbetteki var. BTP Genel Başkanı Prof. Dr Haydar Baş'ın ortaya koyduğu Milli Ekonomi Modeli. Bu model için yapılan 3 uluslararası kongrede, dünyaca ünlü bilimadamları tarafından, özellikle Sayın Baş'ın sosyal devlet projelerinin altı çizilmiş, bu projelerin gelir dağılımındaki dengeyi düzeltmesi ve tüketimi tetiklemesi açısından da bir kaynak olarak ifade edilmesinin önemi vurgulanmıştır.Yani Milli Ekonomi Modeli'nde yaşlılar, emekliler, sosyal hizmetlerden yararlananlar yük değil, ekonominin tıkanıklığını aşan büyük bir nimettir.Ayrıntılarını Milli Ekonomi Modeli'nden okuyabilirsiniz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025