İmam Rıza'dan nakledilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber'e (a.s) birisinin 'Melekler de ölecek mi?' diye sorduğu ve Efendimizin (a.s) de 'Her nefis ölümü tadacaktır' (Al-i İmran 185) ayetini zikrederek 'evet' dediği rivayet edilir.
Nitekim ilk sura üfürüldüğünde bütün herkesin bayılıp öleceği ama Allah'ın diledikleri bazılarının (bazı büyük melekler) kalacağı (Zümer 68) ve bunların da sonradan öleceği şeklinde yorumlar yapılmıştır.
Ölüm elbette bir yok oluş değil, berzah âlemine geçiştir. Büyük Sufi İbn Arabi ölümü, insanın unsuri yapısının çözülüp yok olması olarak değerlendirir. İnsanın ölümüyle dirilişi arasında geçen âleme berzah denilir. Berzah kelimesi 'iki şey arasındaki engel' anlamına gelir ve terimsel anlamıyla Kur'an-ı Kerim'de bir yerde geçer:
"Onlardan birine ölüm gelince: 'Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim' der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır." (Mümin 99-100).
Berzah, ruhların engellendiği yerdir. İmam Cafer Hazretleri, berzahta ruhların suretlere bürüneceğinden bahseder. Onun bu görüşünü detaylandıran İbn Arabi, berzahta ruhların, çok güçlü soyut varlıklar olduğu için, suretlerle zapt edildiğini belirtir. Yine İmam Cafer'e göre berzahta suretlere bürünen ruhların eğitim süreci devam eder. Ayrıca ruhlar burada birbiriyle görüşür; yeni gelen ruhları önce gelen ruhlar karşılar ve dünyadan haber sorar. İbn Arabi de berzahın çok gaybi bir âlem olduğunu ve buradan haber almanın istisnai yolunun rüyalar olabileceğini söyler. Ona göre ölen kişiler, rüya yoluyla kendileriyle ilgili haberler verebilirler.
Berzah âleminde her ruhun eşit olmadığı gerçeği Kur'an'daki şu ayete dayanır: "Allah yolunda öldürülenler için 'ölü' demeyin! Aksine onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz. (siz hissetmesiniz)" Şehitlerle ilgili olan bu ayet genel yoruma göre şehitlerin Allah katında hemen ikrama uğramaları şeklinde anlaşılmıştır. Bu yoruma Yasin suresi 20-27 ayetlerini de göz önünde bulundurarak şöyle bir katkıda bulunabiliriz: Ayetlerin gelişinden anlaşıldığı üzere, şehrin öte ucundan gelip kavmini elçilerin sözüne uymaya çağıran bu kişi (Habib-i Neccar), kavmi tarafından şehit ediliyor. Ölümünün ardından hemen ikrama uğruyor ve geriye dönük bir temenni olarak, 'Keşke kavmim bilseydi Rabbimin beni bağışladığını ve ikram uğrayanlardan kıldığını'.
Allah u Teâlâ'nın hidayeti bize lütfetmesi neticesinde bu ayetteki temenninin gerçekleşmiş numuneleri olmaktayız. Belki kendi kavmi bu hidayet ışığından mahrum kaldı ama o değerli kişinin bu dileğinin, sonraki iman edenlerden nasibi olduğunu söylemek mümkündür. Kısaca şehitler ölü değildir, belki Cenab-ı Hak onlara dünyaya dönük tasarruflar ihsan etmiştir.
İbn Arabi, Allah yolunda öldürülenlerle ilgili ayetin zahirine göre, şehitlerin gerçekten diri olduklarını ama bizim bunu hissetmediğimizi söyler. Bizim bu dünyada olduğumuz halde şehitlerin Allah katında ikrama uğramalarını hissetmemiz zaten mümkün değildir. Öyleyse onların bu dünyada bir şekilde tasarruf sahibi oldukları ve bizim de bunu fark etmediğimiz yorumu, ayetin zahiriyle daha uyumlu gözüküyor. En doğrusunu Allah bilir.
Ölüm ebedi âleme geçişin ilk durağıdır. Peygamberler dahi son nefes anına dair Allah u Teâlâ'dan güzel temennilerde bulunmuşlardır. Bu manada Hz İbrahim, "Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat. Arkadan gelecekler için de beni doğrulukla anılanlardan eyle! Beni, naîm cennetine girenlerden eyle! Babamı da bağışla; kuşkusuz o doğru yoldan sapanlardan oldu. İnsanların diriltileceği gün ve Allah'a selim bir kalple gelenler dışında malın da çocukların da fayda vermeyeceği gün beni mahcup etme!"(Şuara 83-89) şeklinde dua etmiştir.
Ve yine Hz Yusuf (a.s), "Ey Rabbim! Sen bana dünya mülkünden nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı Müslüman olarak al ve beni salih kulların arasına kat!"(Yusuf 101) şeklinde önce Rabbinin verdiği nimetleri zikretmiş; sonra da Müslüman olarak ölmeyi ve salihlere dâhil olmayı istemiştir.
Onların bu temennileri ve duaları, kimsenin yaptığı amele güvenmemesini ve ila nihaye akıbetimizin Cenab-ı Hakk'ın sonsuz rahmetiyle şekilleneceği şeklinde anlaşılmıştır. Değil mi ki Rabbimiz kendine rahmeti farz kıldı (En'am 54) ve bir hadisi kutside geçtiği üzere rahmeti gazabını geçti, biz ancak O'nun her şeyi kuşatan rahmetine güveniriz. Zaten bundan dolayı vefat eden kişiye, sonsuz lütuf ve ihsan sahibi Yüce Rabbimizin rahmeti dilenir.
Biz de peygamberlerin bu güzel dualarına iştirak ediyor ve gönülden âmin diyoruz. Allah akıbetimizi hayreyleye.
- HAYDAR NECMEDDİN KAZANCI / Çözümsüz vaatler / 24.11.2024
- ÖMER SAY/ Vah ki yurdum evladına vah, vah ki Türk'ün devletine vah... / 23.11.2024
- MELEK KERESTECİ: Kerbela’dan çıkarılacak dersler / 24.07.2024
- MERVE ZIVALI: Yüreklerimize dokunan kahramanlar / 17.05.2024
- CEZMİ YURTSEVER: Ermeni soykırım yalanları -2- ‘Türklere yapılan soykrımı’ anlatan haritanın hikâyesidir / 24.04.2024
- CEZMİ YURTSEVER: Ermeni soykırım yalanları -1- ‘Zeytun’a Ağıt’ olayının gözyaşı hikâyesidir / 23.04.2024
- HİLMİ SALBAŞ: Neden Bağımsız Türkiye Partisi / 25.03.2024
- DİYETİSYEN FATMA ÖZDEMİR: Ramazanda tatlı krizlerine son / 20.03.2024
- FATMA ÖZDEMİR: Ramazanda beslenmeye dikkat! / 12.03.2024