Yahudi âlimlerin, Ebu Bekir’e soruları ve Hz. Ali
Ebu Bekir’in halifeliği döneminde, Hz. Ali her alanda İslami hüküm ve fetvaların mercii durumundaydı
14.02.2023 21:16:00





Ebu Bekir'in halifeliği döneminde, Hz. Ali her alanda İslami hüküm ve fetvaların mercii durumundaydı.
Bu dönemde halife, sosyal alanda, yargı ve yönetim sahasında her türlü müşkül meseleyi ona danışmaktaydı.
Rumlarla savaş
Yeni kurulan İslam Devleti'nin en büyük düşmanlarından biri Rum İmparatorluğu idi.
Hz. Peygamber sağlığında, ilk kez Hicret'in 7. yılında Câfer b. Ebi Tâlib komutasında bir orduyu Şam sınırına göndermiş ancak İslam ordusu bir netice alamadan dönmüştü.
Daha sonra Hicret'in 9. yılında Hz. Peygamber, Tebük'e doğru askerleriyle hareket etmiş ancak düşmanla çarpışmadan Medine'ye dönmüştü. Bu seferin gayet olumlu neticeleri olmuştu.
Ancak Rum tehlikesi son anlarında bile Hz. Peygamber'in aklından çıkmıyordu.
Hasta yatağında muhacir ve Ensar'dan oluşan bir orduyu Şam'a göndermiş, ancak daha önce de izah ettiğimiz gibi bir takım sebeplerden dolayı bu ordu Medine'yi terk etmemişti.
Ebu Bekir halife olduktan sonra bu konuda tereddütte kalmıştı. Sahabenin içinden istişare ettiği kimselerin her biri farklı bir fikir öne sürmüş, halife ne yapacağını şaşırmıştı.
Sonunda Hz. Ali'ye danıştı. O, eğer Rumlar'la savaşırsa muzaffer olacağını söyledi. Ebu Bekir Hz. Ali'ye şöyle dedi; "Bana iyi haberler verdin ve beni hayırla müjdeledin."
Hz. Ali'nin Yahudi âlimler ile münazarası
Bir grup Yahudi din adamı Hz. Ebu Bekir'in yanına gelerek, "Sen Peygamberin halifesi misin?" diye sordular. O, "evet" dedi. "Sen Peygamberin gerçek halifesi isen, insanların en bilgini olman gerekir. Buna göre bize Allah'ın nerede olduğunu söyler misin? Gökte mi yoksa yerde midir?" diye sordular.
Ebu Bekir: "O gökte Arş'tadır" dedi.
Yahudiler: "O zaman Allah yeryüzünde değil midir? Veya yeryüzü Allah'ın vücudundan boş mudur? Yani bir yerde var bir yerde yok mudur?
Ebu Bekir: "Bu kâfirlerin ve zındıkların sözleridir. Yanımdan uzaklaşın, yoksa öldürürüm" dedi.
Yahudi din adamları Hz. Ebu Bekir'in yanından ayrıldı. Ancak Müslümanları ve İslam dinini maskara etmeye başladılar.
Bunu duyan Hz. Ali, gidip onları buldu. Ve onlara şöyle dedi:
"Ne sorduğunuzu ve ne cevap aldığınızı duydum. Biz diyoruz ki Allah yeri ve mekânı yaratandır. O'nun için bir yer söz konusu değildir.
O, bir yerde bulunmaktan çok daha üstündür. O her yerde vardır. Mekân ile temas edip, yakınlık duyarak değil, ilim ve bilgisi her şeyi ve her yeri kaplamıştır.
O'nun tedbir alanının dışında bulunan hiçbir şey yoktur. Ben şimdi sizin kitabınızdan, sözlerimin doğruluğunu ispat eden kanıtlar getiririm. Eğer O'nu tanırsan, O'na iman edecek misiniz?"
Yahudi din adamlarından önde gelen biri 'evet' dedi. Hz. Ali buyurdu ki:
"Sizin kitabınızda yazılmamış mıdır ki, bir gün; Musa b. İmran otururken, yanına doğu tarafından bir melek geldi.
Musa kendisine nereden geldiğini sorunca "Allah'ın yanından" dedi. Sonra batı tarafından bir melek geldi. Ona nereden geldiğini sordu. "Allah'ın yanından" cevabını aldı.
Sonra yanına bir melek daha gelip, "göğün yedinci katından Allah'ın yanından geldiğini" söyledi.
Musa "Allah münezzehtir. Hiçbir yer O'ndan boş değildir. Ve hiçbir yere başka bir yerden daha yakın değildir" buyurdu."
Yahudi Müslüman oldu ve Hz. Ali'ye şöyle dedi. "Tanıklık ederim ki, Peygamberin vasi ve halifesi olmaya sen layıksın, başkaları değil."
Selman-ı Farisi diyor ki:
"Peygamberin ölümünden sonra başlarında bir piskoposun olduğu bir Hristiyan grubu Medine'ye geldiler. Ve halifeden sorulanının cevaplarını istediler. Halife onları Hz. Ali'nin yanına gönderdi. Onların sorularından biri de "Allah nerededir" sorusuydu.
Hz. Ali bir ateş yaktı ve onlara sordu. "Bu ateşin yüzü neresidir?" Hıristiyanlar şöyle dedi: "Onun her tarafı ateşin yüzü sayılır. Ve asla ateşin önü ve arkası olmaz."
Hz. Ali şöyle buyurdu: "Allah'ın bir mahlûku olan ateşin yüzü yoksa nasıl olur da ateşin yaratıcısının önü ve arkası olabilir? O, bundan yücedir. Doğu ve batı Allah'a aittir. Ve nereye bakarsanız o taraf Allah'ın yüzüdür. Ve hiçbir şey ondan gizli değildir."
Câfer Subhani'nin yazdığına göre:
Bir şahıs, Hz. Ebu Bekir'e gelerek Abese Sûresi'ndeki 31. ve 32. ayetlerde geçen "ebbe" kelimesinin manasını sorunca, halife şöyle dedi: "Allah'ın kelamını bu konuda bilgim olmadan nasıl tefsir edebilirim?"
Bu olay Hz. Ali'ye ulaşınca o şöyle dedi:
"Ebbe kelimesinin maksadı saman ve otlaktır. Arapça'da ebbe kelimesi ot ve saman anlamındadır. Ayet de bunun açık delilidir. Zira ayette (meyveler ve otlaklar) buyrulduktan sonra hemen "sizin ve hayvanlarınızın faydası için" denilmiştir. İnsanlar için faydası olan şey meyveler olduğuna göre, hayvanlar için de ebbe yani otlaklar yaratılmıştır."
Ebu Bekir'in ölümü
Hz. Ebu Bekir Hicret'in 10. yılında halife oldu. Hicret'in 13. yılında 63 yaşında vefat etti.
Hasta yatağında halifeliği Ömer'e bırakmaya karar vermişti. Ebu Bekir bu kararını yazması için Osman b. Affan'ı yalnız başına gelmek üzere yanına çağırdı.
Ona dedi ki: "Yaz. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Bu Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe'nin Müslümanlara vasiyetidir. Bu girişten sonra..."
Bu sırada Ebu Bekir bayıldı. Osman kendiliğinden şunları yazdı: "Ben kendimden sonra size halife olarak Ömer'i seçtim. Sizin için hiçbir hayrı eksik bırakmadım."
Sonra Ebu Bekir ayıldı. Osman'a, "Yazdığını bana oku" dedi. Osman yazdığını okudu. Ebu Bekir tekbir getirdi ve şöyle dedi: "Ölmem durumunda insanların halife kim olacak diye ihtilaf etmelerinden korktun değil mi?" Osman, "Evet" dedi. Ebu Bekir, "Allah seni hayırla ödüllendirsin" dedi.
Tarihçilerin ifadesine göre Muhacir ve Ensar'ın büyük kısmı bu karara karşı çıkmaktaydı. Çünkü Ömer celalli bir insandı ve insanlarla ilişkisi sert ve inciticiydi."
Bu olayın ele alınması gereken birkaç yönü mevcuttur
En başta bu olay, Hz. Ali'nin ne derece ileri görüşlü bir insan olduğunu göstermektedir. Zira Ebu Bekir'in halife olmasında Hz. Ömer'in büyük katkıları olmuştu. Olayları tahlil etmede eşsiz olan Hz. Ali, Ömer'e şöyle demişti: "Onu iyi sağ ki ileride sana faydası olacak. Bugün onun için çalış ki yarın onu sana bıraksın."
1- Şaşılacak olan, aynı kimselerin, hasta yatağında kâğıt kalem isteyerek vasiyetini yazmak arzusunda bulunan Allah Resulü'ne karşı çıkmış olmalarıdır.
Resulüllah'ın son nefesinde vasiyet yazmasına engel olan Ömer, elinde bir değnek, yanında Ebu Bekir'in azatlısı Şedid ve Şedid'in elinde de Ebu Bekir'in, Ömer'in halifeliğine dair vasiyetini içeren kâğıt olduğu halde şöyle diyordu:
"Ey insanlar, Resulüllah'ın halifesinin sözlerini dinleyin. Ona itaat edin. O 'Ben sizin için hiç bir hayrı eksik bırakmadım' diyor."
Bu hareketle, aynı zamanda kendi iddialarını da çürütmüş oldular. Çünkü Resulüllah'ın Kendinden sonra kimseyi açıkça tavsiye etmediğini iddia ediyorlardı.
2- Burada Gadr-i Hum'daki Resulüllah'ın sözlerinin yine yok sayıldığını, bir kenara itildiğini görmekteyiz.
3- Bu olayla birlikte iktidar, yavaş yavaş Emeviler'e hazırlanmaktaydı. Zira Ebu Bekir, hasta yatağında Hz. Osman'a şöyle söylüyordu: "Eğer Ömer olmasaydı, senden başkasını seçmezdim." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Bu dönemde halife, sosyal alanda, yargı ve yönetim sahasında her türlü müşkül meseleyi ona danışmaktaydı.
Rumlarla savaş
Yeni kurulan İslam Devleti'nin en büyük düşmanlarından biri Rum İmparatorluğu idi.
Hz. Peygamber sağlığında, ilk kez Hicret'in 7. yılında Câfer b. Ebi Tâlib komutasında bir orduyu Şam sınırına göndermiş ancak İslam ordusu bir netice alamadan dönmüştü.
Daha sonra Hicret'in 9. yılında Hz. Peygamber, Tebük'e doğru askerleriyle hareket etmiş ancak düşmanla çarpışmadan Medine'ye dönmüştü. Bu seferin gayet olumlu neticeleri olmuştu.
Ancak Rum tehlikesi son anlarında bile Hz. Peygamber'in aklından çıkmıyordu.
Hasta yatağında muhacir ve Ensar'dan oluşan bir orduyu Şam'a göndermiş, ancak daha önce de izah ettiğimiz gibi bir takım sebeplerden dolayı bu ordu Medine'yi terk etmemişti.
Ebu Bekir halife olduktan sonra bu konuda tereddütte kalmıştı. Sahabenin içinden istişare ettiği kimselerin her biri farklı bir fikir öne sürmüş, halife ne yapacağını şaşırmıştı.
Sonunda Hz. Ali'ye danıştı. O, eğer Rumlar'la savaşırsa muzaffer olacağını söyledi. Ebu Bekir Hz. Ali'ye şöyle dedi; "Bana iyi haberler verdin ve beni hayırla müjdeledin."
Hz. Ali'nin Yahudi âlimler ile münazarası
Bir grup Yahudi din adamı Hz. Ebu Bekir'in yanına gelerek, "Sen Peygamberin halifesi misin?" diye sordular. O, "evet" dedi. "Sen Peygamberin gerçek halifesi isen, insanların en bilgini olman gerekir. Buna göre bize Allah'ın nerede olduğunu söyler misin? Gökte mi yoksa yerde midir?" diye sordular.
Ebu Bekir: "O gökte Arş'tadır" dedi.
Yahudiler: "O zaman Allah yeryüzünde değil midir? Veya yeryüzü Allah'ın vücudundan boş mudur? Yani bir yerde var bir yerde yok mudur?
Ebu Bekir: "Bu kâfirlerin ve zındıkların sözleridir. Yanımdan uzaklaşın, yoksa öldürürüm" dedi.
Yahudi din adamları Hz. Ebu Bekir'in yanından ayrıldı. Ancak Müslümanları ve İslam dinini maskara etmeye başladılar.
Bunu duyan Hz. Ali, gidip onları buldu. Ve onlara şöyle dedi:
"Ne sorduğunuzu ve ne cevap aldığınızı duydum. Biz diyoruz ki Allah yeri ve mekânı yaratandır. O'nun için bir yer söz konusu değildir.
O, bir yerde bulunmaktan çok daha üstündür. O her yerde vardır. Mekân ile temas edip, yakınlık duyarak değil, ilim ve bilgisi her şeyi ve her yeri kaplamıştır.
O'nun tedbir alanının dışında bulunan hiçbir şey yoktur. Ben şimdi sizin kitabınızdan, sözlerimin doğruluğunu ispat eden kanıtlar getiririm. Eğer O'nu tanırsan, O'na iman edecek misiniz?"
Yahudi din adamlarından önde gelen biri 'evet' dedi. Hz. Ali buyurdu ki:
"Sizin kitabınızda yazılmamış mıdır ki, bir gün; Musa b. İmran otururken, yanına doğu tarafından bir melek geldi.
Musa kendisine nereden geldiğini sorunca "Allah'ın yanından" dedi. Sonra batı tarafından bir melek geldi. Ona nereden geldiğini sordu. "Allah'ın yanından" cevabını aldı.
Sonra yanına bir melek daha gelip, "göğün yedinci katından Allah'ın yanından geldiğini" söyledi.
Musa "Allah münezzehtir. Hiçbir yer O'ndan boş değildir. Ve hiçbir yere başka bir yerden daha yakın değildir" buyurdu."
Yahudi Müslüman oldu ve Hz. Ali'ye şöyle dedi. "Tanıklık ederim ki, Peygamberin vasi ve halifesi olmaya sen layıksın, başkaları değil."
Selman-ı Farisi diyor ki:
"Peygamberin ölümünden sonra başlarında bir piskoposun olduğu bir Hristiyan grubu Medine'ye geldiler. Ve halifeden sorulanının cevaplarını istediler. Halife onları Hz. Ali'nin yanına gönderdi. Onların sorularından biri de "Allah nerededir" sorusuydu.
Hz. Ali bir ateş yaktı ve onlara sordu. "Bu ateşin yüzü neresidir?" Hıristiyanlar şöyle dedi: "Onun her tarafı ateşin yüzü sayılır. Ve asla ateşin önü ve arkası olmaz."
Hz. Ali şöyle buyurdu: "Allah'ın bir mahlûku olan ateşin yüzü yoksa nasıl olur da ateşin yaratıcısının önü ve arkası olabilir? O, bundan yücedir. Doğu ve batı Allah'a aittir. Ve nereye bakarsanız o taraf Allah'ın yüzüdür. Ve hiçbir şey ondan gizli değildir."
Câfer Subhani'nin yazdığına göre:
Bir şahıs, Hz. Ebu Bekir'e gelerek Abese Sûresi'ndeki 31. ve 32. ayetlerde geçen "ebbe" kelimesinin manasını sorunca, halife şöyle dedi: "Allah'ın kelamını bu konuda bilgim olmadan nasıl tefsir edebilirim?"
Bu olay Hz. Ali'ye ulaşınca o şöyle dedi:
"Ebbe kelimesinin maksadı saman ve otlaktır. Arapça'da ebbe kelimesi ot ve saman anlamındadır. Ayet de bunun açık delilidir. Zira ayette (meyveler ve otlaklar) buyrulduktan sonra hemen "sizin ve hayvanlarınızın faydası için" denilmiştir. İnsanlar için faydası olan şey meyveler olduğuna göre, hayvanlar için de ebbe yani otlaklar yaratılmıştır."
Ebu Bekir'in ölümü
Hz. Ebu Bekir Hicret'in 10. yılında halife oldu. Hicret'in 13. yılında 63 yaşında vefat etti.
Hasta yatağında halifeliği Ömer'e bırakmaya karar vermişti. Ebu Bekir bu kararını yazması için Osman b. Affan'ı yalnız başına gelmek üzere yanına çağırdı.
Ona dedi ki: "Yaz. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Bu Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe'nin Müslümanlara vasiyetidir. Bu girişten sonra..."
Bu sırada Ebu Bekir bayıldı. Osman kendiliğinden şunları yazdı: "Ben kendimden sonra size halife olarak Ömer'i seçtim. Sizin için hiçbir hayrı eksik bırakmadım."
Sonra Ebu Bekir ayıldı. Osman'a, "Yazdığını bana oku" dedi. Osman yazdığını okudu. Ebu Bekir tekbir getirdi ve şöyle dedi: "Ölmem durumunda insanların halife kim olacak diye ihtilaf etmelerinden korktun değil mi?" Osman, "Evet" dedi. Ebu Bekir, "Allah seni hayırla ödüllendirsin" dedi.
Tarihçilerin ifadesine göre Muhacir ve Ensar'ın büyük kısmı bu karara karşı çıkmaktaydı. Çünkü Ömer celalli bir insandı ve insanlarla ilişkisi sert ve inciticiydi."
Bu olayın ele alınması gereken birkaç yönü mevcuttur
En başta bu olay, Hz. Ali'nin ne derece ileri görüşlü bir insan olduğunu göstermektedir. Zira Ebu Bekir'in halife olmasında Hz. Ömer'in büyük katkıları olmuştu. Olayları tahlil etmede eşsiz olan Hz. Ali, Ömer'e şöyle demişti: "Onu iyi sağ ki ileride sana faydası olacak. Bugün onun için çalış ki yarın onu sana bıraksın."
1- Şaşılacak olan, aynı kimselerin, hasta yatağında kâğıt kalem isteyerek vasiyetini yazmak arzusunda bulunan Allah Resulü'ne karşı çıkmış olmalarıdır.
Resulüllah'ın son nefesinde vasiyet yazmasına engel olan Ömer, elinde bir değnek, yanında Ebu Bekir'in azatlısı Şedid ve Şedid'in elinde de Ebu Bekir'in, Ömer'in halifeliğine dair vasiyetini içeren kâğıt olduğu halde şöyle diyordu:
"Ey insanlar, Resulüllah'ın halifesinin sözlerini dinleyin. Ona itaat edin. O 'Ben sizin için hiç bir hayrı eksik bırakmadım' diyor."
Bu hareketle, aynı zamanda kendi iddialarını da çürütmüş oldular. Çünkü Resulüllah'ın Kendinden sonra kimseyi açıkça tavsiye etmediğini iddia ediyorlardı.
2- Burada Gadr-i Hum'daki Resulüllah'ın sözlerinin yine yok sayıldığını, bir kenara itildiğini görmekteyiz.
3- Bu olayla birlikte iktidar, yavaş yavaş Emeviler'e hazırlanmaktaydı. Zira Ebu Bekir, hasta yatağında Hz. Osman'a şöyle söylüyordu: "Eğer Ömer olmasaydı, senden başkasını seçmezdim." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.