Veda Hutbesi ile İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi -2-
Vedâ Hutbesi ile bu metinler arasında 13 asrı aşkın bir zaman dilimi geçmiştir. Söz konusu metinler, Vedâ Hutbesi'nin yanında son derece kısır ve yetersiz kalmıştır. Kaldı ki; ihtiva ettikleri doğruların Vedâ Hutbesi'nden, genel kaynak olarak da İslam’dan alınmış olması son derece muhtemeldir
11.09.2024 18:30:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Vedâ Hutbesi ile bu metinler arasında 13 asrı aşkın bir zaman dilimi geçmiştir.
Söz konusu metinler, Vedâ Hutbesi'nin yanında son derece kısır ve yetersiz kalmıştır. Kaldı ki; ihtiva ettikleri doğruların Vedâ Hutbesi'nden, genel kaynak olarak da İslam'dan alınmış olması son derece muhtemeldir.
Bu hususta Avrupalı bir hukukçuya ait şu sözler kanaatimizi destekler mahiyettedir: "
Şer-i şerifte birçok hükümler vardır ki, bazıları pek yakın bir zamanda Avrupa'ya girebilmiş ve daha birçok insanî hükümler vardır ki, asrımızdan sonra girecektir. Bu iddiamıza delil olmak üzere, evli bir kadının kocasına müracaat etmeksizin tasarrufunda bulunan mallarını idare etmesi, Müslümanların ve gayrimüslimlerin kanun önünde eşitliği, sorgulamalarda sanıklardan ikrar ve itiraf gibi beyanlar almak için işkence icrasının yasak oluşu ve benzeri hükümler…"
Resul-i Ekrem'in tesis ettiği cemiyetlerde sadece insanlara değil, hayvanlara dahi ne derece haklar tanındığını ve onların korunmasına ne derece ihtimam gösterildiğini ibretle görüyoruz.
Batı dünyasında 'hayvan hakları' kavramı 19. asrın son çeyreğinde gündeme gelmişken ve Birleşmiş Milletler Hayvan Hakları Bildirisi 1950'lere doğru kabul edilmişken, aynı esaslar ve hatta daha ileri seviyedeki düsturları 13 asır öncesinde tebliğ edilen İslami hakikatlerde bulmak mümkündür.
Resulûllah'ın hayvanlarla ilgili tavsiyelerine uyan İslam hukukçuları asırlarca evvel; "Hayvan sahiplerinin hayvanların yemlerine dikkat etmeleri, takatinin üstünde yük vurmamaları gerekir; aksi takdirde mezkûr hayvanların sahipleri ta'zir cezası ile cezalandırılır hükmünü fıkıh kitaplarına derc etmişlerdir.
Ecdadımız da, Resulûllah'ın tavsiyeleri doğrultusunda hayvan haklarına gerekli önemi vermiştir:
1502 tarihli İstanbul Belediye Kanunnâmesi'nde, "Ve ayağı yaramaz bargırı işletmeyeler ve hayvanları gözeteler, ağır yük vurmayalar; zira, dilsüz canavardır, her ne kim Allah-u Teâlâ yaratmıştır, hepsinin hukukunu muhtesip görüp gözetse gerektir. Şer'î hükmü vardır."
Dünya görüşü farklılığı
İki metin arasındaki en önemli fark, kâinata ve olaylara bakıştaki yaklaşımdır. Buna göre, aralarındaki temel fark, akide farkıdır. Günümüzdeki ifadesiyle 'doktriner farklılık'tır.
Bilindiği üzere, ilmî ifadesiyle doktrin; kâinat, insan ve hayatı izah eden bilgi ve düşünce sistemidir. Hak olsun, bâtıl olsun her cihanşümul dava, doktrini itibariyle kâinat, insan ve hayat ölçüsünü izah etmek mecburiyetindedir. Bu izah, o davanın dünya görüşünü belirlemiş olmaktadır. Felsefî açıdan bu husus 'varlık teorisi' olarak ifade edilir.
Beşerî davalar ve onların sistemlerinin varlık teorisi açısından dayandığı temel dünya görüşü günümüzdeki durum itibariyle materyalist dünya görüşüdür.
Bu görüş, kâinatı tesadüfen var olmuş bir düzenleme kabul ederken, insanı da belli bir gayesi olmayan, hayatı yemek, içmek ve eğlenmekle geçiren başıboş bir varlık olarak kabul etmektedir.
Materyalist görüş, insan psikolojisindeki kaynağı itibariyle zan ve vehimlerden kaynaklanmakta, hurafe inanış ve telâkkileri ilim metodlarıyla takdim etmeğe çalışmaktadır.
Materyalist dünya görüşü, mâzi olarak İlkçağ'ın en ilkel felsefesi olmakla beraber, 18. asırda 'pozitivist felsefe' adıyla kabuk değiştirerek insanlığa şirin görünmeyi başarabilmiştir. Ve bilhassa Fransız İhtilali'nden sonra, bir nevi asrî cehalet olarak evrenselleşmiştir.
Bu görüş, hâkimiyeti Allah'tan alarak zayıf ve âciz olan insana vermeğe kalkışmış, bu ise kopkoyu bir evrensel emperyalizme dönüşmüştür.
İşte, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, bu materyalist dünya görüşü mantığı ve ölçüleriyle ele alınmış ve yazılmıştır.
Ele aldığı konular itibariyle, insana ve insan hak ve hürriyetlerine ihtimam gösteriyor gibi görünüyorsa da, mânâ ve mahiyetine nüfuz edildiğinde hakkaniyet ve adaletten çok uzak olduğu görülecektir.
Çünkü bu görüş, insanı 'sosyo-ekonomik bir hayvan' olarak tarif etmiş ve bu boyutu ile ele almıştır. Uhrevî gaye ve ebedî saadet diye bir derdi yoktur. Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş Rahmet-el lil Alemin eserinden)
Söz konusu metinler, Vedâ Hutbesi'nin yanında son derece kısır ve yetersiz kalmıştır. Kaldı ki; ihtiva ettikleri doğruların Vedâ Hutbesi'nden, genel kaynak olarak da İslam'dan alınmış olması son derece muhtemeldir.
Bu hususta Avrupalı bir hukukçuya ait şu sözler kanaatimizi destekler mahiyettedir: "
Şer-i şerifte birçok hükümler vardır ki, bazıları pek yakın bir zamanda Avrupa'ya girebilmiş ve daha birçok insanî hükümler vardır ki, asrımızdan sonra girecektir. Bu iddiamıza delil olmak üzere, evli bir kadının kocasına müracaat etmeksizin tasarrufunda bulunan mallarını idare etmesi, Müslümanların ve gayrimüslimlerin kanun önünde eşitliği, sorgulamalarda sanıklardan ikrar ve itiraf gibi beyanlar almak için işkence icrasının yasak oluşu ve benzeri hükümler…"
Resul-i Ekrem'in tesis ettiği cemiyetlerde sadece insanlara değil, hayvanlara dahi ne derece haklar tanındığını ve onların korunmasına ne derece ihtimam gösterildiğini ibretle görüyoruz.
Batı dünyasında 'hayvan hakları' kavramı 19. asrın son çeyreğinde gündeme gelmişken ve Birleşmiş Milletler Hayvan Hakları Bildirisi 1950'lere doğru kabul edilmişken, aynı esaslar ve hatta daha ileri seviyedeki düsturları 13 asır öncesinde tebliğ edilen İslami hakikatlerde bulmak mümkündür.
Resulûllah'ın hayvanlarla ilgili tavsiyelerine uyan İslam hukukçuları asırlarca evvel; "Hayvan sahiplerinin hayvanların yemlerine dikkat etmeleri, takatinin üstünde yük vurmamaları gerekir; aksi takdirde mezkûr hayvanların sahipleri ta'zir cezası ile cezalandırılır hükmünü fıkıh kitaplarına derc etmişlerdir.
Ecdadımız da, Resulûllah'ın tavsiyeleri doğrultusunda hayvan haklarına gerekli önemi vermiştir:
1502 tarihli İstanbul Belediye Kanunnâmesi'nde, "Ve ayağı yaramaz bargırı işletmeyeler ve hayvanları gözeteler, ağır yük vurmayalar; zira, dilsüz canavardır, her ne kim Allah-u Teâlâ yaratmıştır, hepsinin hukukunu muhtesip görüp gözetse gerektir. Şer'î hükmü vardır."
Dünya görüşü farklılığı
İki metin arasındaki en önemli fark, kâinata ve olaylara bakıştaki yaklaşımdır. Buna göre, aralarındaki temel fark, akide farkıdır. Günümüzdeki ifadesiyle 'doktriner farklılık'tır.
Bilindiği üzere, ilmî ifadesiyle doktrin; kâinat, insan ve hayatı izah eden bilgi ve düşünce sistemidir. Hak olsun, bâtıl olsun her cihanşümul dava, doktrini itibariyle kâinat, insan ve hayat ölçüsünü izah etmek mecburiyetindedir. Bu izah, o davanın dünya görüşünü belirlemiş olmaktadır. Felsefî açıdan bu husus 'varlık teorisi' olarak ifade edilir.
Beşerî davalar ve onların sistemlerinin varlık teorisi açısından dayandığı temel dünya görüşü günümüzdeki durum itibariyle materyalist dünya görüşüdür.
Bu görüş, kâinatı tesadüfen var olmuş bir düzenleme kabul ederken, insanı da belli bir gayesi olmayan, hayatı yemek, içmek ve eğlenmekle geçiren başıboş bir varlık olarak kabul etmektedir.
Materyalist görüş, insan psikolojisindeki kaynağı itibariyle zan ve vehimlerden kaynaklanmakta, hurafe inanış ve telâkkileri ilim metodlarıyla takdim etmeğe çalışmaktadır.
Materyalist dünya görüşü, mâzi olarak İlkçağ'ın en ilkel felsefesi olmakla beraber, 18. asırda 'pozitivist felsefe' adıyla kabuk değiştirerek insanlığa şirin görünmeyi başarabilmiştir. Ve bilhassa Fransız İhtilali'nden sonra, bir nevi asrî cehalet olarak evrenselleşmiştir.
Bu görüş, hâkimiyeti Allah'tan alarak zayıf ve âciz olan insana vermeğe kalkışmış, bu ise kopkoyu bir evrensel emperyalizme dönüşmüştür.
İşte, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, bu materyalist dünya görüşü mantığı ve ölçüleriyle ele alınmış ve yazılmıştır.
Ele aldığı konular itibariyle, insana ve insan hak ve hürriyetlerine ihtimam gösteriyor gibi görünüyorsa da, mânâ ve mahiyetine nüfuz edildiğinde hakkaniyet ve adaletten çok uzak olduğu görülecektir.
Çünkü bu görüş, insanı 'sosyo-ekonomik bir hayvan' olarak tarif etmiş ve bu boyutu ile ele almıştır. Uhrevî gaye ve ebedî saadet diye bir derdi yoktur. Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş Rahmet-el lil Alemin eserinden)