Değerli dostlar, günlerdir Ehl-i Beyt hakkında yazdığımız yazıların bu bölümünü okumakta olduğunuz makale ile sona erdirmek istiyorum. Bu yazımızdan istifade edebilmek ve bir neticeye varabilmek için yaklaşık bir haftadır yani İcmal gençliğinin düzenlediği İman ve aşk ocağı Ehl-i Beyt Gecesinden sonra yazdığımız yazıları tekrar gözden geçirmenizi tavsiye ediyorum.
Dilerseniz maksadımıza gelelim: Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın Ehl-i Beyt Külliyatını yazmaya başladığından bu yana ortaya konan tavrın ve yazılan yazıların, ortaya atılan fikirlerin nedenlerini izah etmeye çalıştık. Bu konuda haksız eleştirilerde bulunanlara gerekenleri izah etmeye çalıştık.
Maksadı Allah’ın rızası olan samimi kimselerin ne demek istediğimizi anladıklarına eminiz. Zaten atalarımız “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” demişler. Bu mevzular bir yerde nasip meselesidir. Gayret bizden, hidayet Allah’tandır.
Konumuzu nihayete erdirmek için bazı kimselerin kafasında oluşabilecek soruları da peşinen cevaplandırmanın daha doğru olacağına inandığımız için birkaç noktaya daha temas etmek istedik.
Değerli okurlar, bizim Ehl-i Beyt fikriyatını ortaya koymaktaki maksadımız; ne bir mezhebi, ne bir meşrebi, ne bir grubu, ne bir cemaati öne çıkartmak, ne de zaten var olan ayrılıkları gündem etmek değildir. Aksine, gerçekte var olan ancak asırlardır saklanan ortak bir kimlik; ortak bir yol olan, Ehl-i Beyt kimliğini ortak payda alarak, Müslümanların mezhep ve meşrep ayrılıklarını bir kenara bırakıp, tevhidi sağlamaktır. Tevhit yolunda sapıklığa ve delalete düşmemek için de seçilen yolun mutlaka Kuran ve sünnet yolu olmasının gerekliğinin bilinmesinin yanında; bu yolu en kâmil manada kimlerin taşımaya ehliyetli ve görevli olduğunu da bilmek gerekmektedir.
Bu yol Yüce Peygamberimiz tarafından işaret edilmiştir;
Rasulullah (sav) “Size iki emanet bırakıyorum. Onlara yapışırsanız asla sapıtmazsınız. Bunlardan biri, Allah’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim, diğeri ise Ehl-i Beytim, ıtretimdir” buyuruyor (Müslim, Sahih, Fedail’us-Sahabe, 36; Darimî, Sünen, II/431-432; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/14, 26, 59).
Bir başka hadisi şerifte Ehl–i Beyt’e tabi olmanın gereği işaret edilmiştir:
“Benim Ehl–i Beyt’imin sizin içinizdeki misali, Hz. Nuh’un kavmi içerisindeki Hz. Nuh’un gemisi gibidir. Kim gemiye binerse necat bulur, kim binmezse helak olur” buyurmuştur. (Suyuti, Tefsir–i Hulafa, s.573; Taberani, Mu’cem’ül Kebir, s. 78)
Burada bizim de işaret etmek istediğimiz; birlerinin kendine bir isim takması, bir mezhep, bir meşrep yakıştırması değil, tevhit yolundaki imanı ve yaşayışıdır asıl olan. Gerek isim, gerek şahıs, gerek grup, gerek cemaat olarak kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak ve ancak takvadadır. Nerede ve kimin yanında olursa olsun; adınız, kimliğiniz, ne olursa olsun, önemli olan Hud suresi 112 . Ayette beyan edildiği üzere “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emrine uymaktır.
Son söz olarak Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed’in (s.a.v.) Veda Hutbesindeki beyanı olsun:
“Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.”
Umarız maksadımızı anlatmaya gücümüz yetmiştir. Gayret bizden, hidayet Allah’tandır.
Dilerseniz maksadımıza gelelim: Prof. Dr. Haydar Baş Hocamızın Ehl-i Beyt Külliyatını yazmaya başladığından bu yana ortaya konan tavrın ve yazılan yazıların, ortaya atılan fikirlerin nedenlerini izah etmeye çalıştık. Bu konuda haksız eleştirilerde bulunanlara gerekenleri izah etmeye çalıştık.
Maksadı Allah’ın rızası olan samimi kimselerin ne demek istediğimizi anladıklarına eminiz. Zaten atalarımız “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” demişler. Bu mevzular bir yerde nasip meselesidir. Gayret bizden, hidayet Allah’tandır.
Konumuzu nihayete erdirmek için bazı kimselerin kafasında oluşabilecek soruları da peşinen cevaplandırmanın daha doğru olacağına inandığımız için birkaç noktaya daha temas etmek istedik.
Değerli okurlar, bizim Ehl-i Beyt fikriyatını ortaya koymaktaki maksadımız; ne bir mezhebi, ne bir meşrebi, ne bir grubu, ne bir cemaati öne çıkartmak, ne de zaten var olan ayrılıkları gündem etmek değildir. Aksine, gerçekte var olan ancak asırlardır saklanan ortak bir kimlik; ortak bir yol olan, Ehl-i Beyt kimliğini ortak payda alarak, Müslümanların mezhep ve meşrep ayrılıklarını bir kenara bırakıp, tevhidi sağlamaktır. Tevhit yolunda sapıklığa ve delalete düşmemek için de seçilen yolun mutlaka Kuran ve sünnet yolu olmasının gerekliğinin bilinmesinin yanında; bu yolu en kâmil manada kimlerin taşımaya ehliyetli ve görevli olduğunu da bilmek gerekmektedir.
Bu yol Yüce Peygamberimiz tarafından işaret edilmiştir;
Rasulullah (sav) “Size iki emanet bırakıyorum. Onlara yapışırsanız asla sapıtmazsınız. Bunlardan biri, Allah’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim, diğeri ise Ehl-i Beytim, ıtretimdir” buyuruyor (Müslim, Sahih, Fedail’us-Sahabe, 36; Darimî, Sünen, II/431-432; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III/14, 26, 59).
Bir başka hadisi şerifte Ehl–i Beyt’e tabi olmanın gereği işaret edilmiştir:
“Benim Ehl–i Beyt’imin sizin içinizdeki misali, Hz. Nuh’un kavmi içerisindeki Hz. Nuh’un gemisi gibidir. Kim gemiye binerse necat bulur, kim binmezse helak olur” buyurmuştur. (Suyuti, Tefsir–i Hulafa, s.573; Taberani, Mu’cem’ül Kebir, s. 78)
Burada bizim de işaret etmek istediğimiz; birlerinin kendine bir isim takması, bir mezhep, bir meşrep yakıştırması değil, tevhit yolundaki imanı ve yaşayışıdır asıl olan. Gerek isim, gerek şahıs, gerek grup, gerek cemaat olarak kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak ve ancak takvadadır. Nerede ve kimin yanında olursa olsun; adınız, kimliğiniz, ne olursa olsun, önemli olan Hud suresi 112 . Ayette beyan edildiği üzere “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emrine uymaktır.
Son söz olarak Âlemlere Rahmet Hazreti Muhammed’in (s.a.v.) Veda Hutbesindeki beyanı olsun:
“Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.”
Umarız maksadımızı anlatmaya gücümüz yetmiştir. Gayret bizden, hidayet Allah’tandır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Haydar Baş Hocamızın 5. Şeb-i Aruz yıldönümü / 14.04.2025
- Kıldığımız namaz, bizi kötülüklerden alıkoymuyorsa? / 12.04.2025
- Namaz kılmak bütün Müslümanlara farzdır / 11.04.2025
- Namaz kulun Allah’a en yakın olduğu haldir / 08.04.2025
- Fatiha suresindeki Allah ile kul arasındaki sır / 07.04.2025
- Ahlak bulaşıcıdır / 05.04.2025
- Şevval ayında yapılacak ibadetler / 03.04.2025
- Bayram bize umut neşe getirsin / 30.03.2025
- Arayışa devam etmeliyiz / 29.03.2025
- Kadir Gecesi’ni nasıl değerlendirmeliyiz? / 26.03.2025
- Kıldığımız namaz, bizi kötülüklerden alıkoymuyorsa? / 12.04.2025
- Namaz kılmak bütün Müslümanlara farzdır / 11.04.2025
- Namaz kulun Allah’a en yakın olduğu haldir / 08.04.2025
- Fatiha suresindeki Allah ile kul arasındaki sır / 07.04.2025
- Ahlak bulaşıcıdır / 05.04.2025
- Şevval ayında yapılacak ibadetler / 03.04.2025
- Bayram bize umut neşe getirsin / 30.03.2025
- Arayışa devam etmeliyiz / 29.03.2025
- Kadir Gecesi’ni nasıl değerlendirmeliyiz? / 26.03.2025