Yabancı telkinlere ve liberalleşme rüzgarına kapılan idarecilerimiz, madencilik sektörünü unutmuşlar. Bu sektöre, yıllarca üvey evlat muamelesi yapmışlar. Neymiş efendim? Madencilik modası geçmiş bir sektörmüş. Halbuki gerçek, hiç de onların dediği gibi değil. Madencilik, hiçbir zaman ekonomideki yerini ve önemini yitirmemiştir. Ekonomide sürekli lokomotif olmuş, sanayileşmeyi tetiklemiş, sanayileşme ile paralel gelişmiştir.
Unutulan bu sektörü, bazıları kriz dolayısıyla hatırlar gibi olmuş. Bu kişiler, "maden çeşitliliği bakımından dünyada ilk beş ülke arasında yer almaktayız" demeye başladılar. Demesine diyorlar da, somut bir adım attıkları yok. Öyle şeyler düşünüyorlar ki, insanın "keşke hatırlamasalar" diyesi geliyor. Düşündükleri tek şey, madenleri yabancılara satmak. Madenlerin asıl sahibine biçtikleri görev ise, çok enteresan. Cumhuriyet öncesinde olduğu gibi aç, garip, madenlere bekçilik yapmak.
Şimdi haklı olarak soracaksınız, "Atatürk, bütün bunları tersyüz etmedi mi?" diye. Evet etti. Yabancıların elinde bulunan kurumların, madenlerin hepsini millileştirdi. Ama bugün, çok farklı bir hava esiyor, daha doğrusu estiriliyor. Atatürk'ü referans alanlar veya gösterenler çağdışı kabul ediliyor. Böyle düşünenlerin, madenleri hatırlamaması, hatırlamasından daha iyidir.
Esasen madencilik politikası, Türk ekonomisinin bugünü ve geleceği, daha önemlisi bağmsızlığı ile yakından ilgilidir. Bundan dolayı, "Cumhuriyet döneminde Atatürk'ün ele aldığı konulardan biri de madenler olmuştur. 1926 yılında çıkarılan bir yasa ile petrol arama ve işletme hakkı devlete devredilmiştir. Madenlerimizin daha rasyonel bir şeklide aranması, bulunanların rezerv ve kalite tespiti amacıyla 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Fakat ne acıdır ki, daha sonraki yıllarda özellikle 1980'li yıllardan sonra madenlerimiz üzerinde yabancı tahakkümü artmış ve kendi doğal kaynaklarımızı çıkaramaz duruma gelmiştir" (Prof. Dr. Haydar Baş'ın Ekonomi ile İlgili Görüşleri, s. 21)
Yanlış politikalar sonucu Türkiye, 2 trilyon dolarlık maden potansiyeline rağmen, dış ticaret ağıçı vermektedir. Çıkardığımız madenleri, cevher olarak ihraç ediyoruz. Buna karşılık işlenmiş maden ürünleri ithal ediyoruz. Özellikle kömür üretimine pis diyerek hor bakıldı. Sanki pisliği giderecek teknolojinin köküne kibrit suyu dökülmüş. Almanya Köln'de 3 mahalleyi kömür çıkarmak için başka yeer taşımıştır. Bugün bütün dünyada kömürün önemi artmaktadır. Bazılarına göre, 21. asır kömür asrı olacaktır. Türkiye, kömür rezevri açısından da çok iyi bir durumdadır. Hâl böyle iken Türkiye, enerji üretiminde kömürü üçüncü sıraya itmiş, ülkemizde hiç çıkarılmayan doğalgazı birinci sıraya yükseltmiştir. Dışa bağımlı kafaların yapacağı iş, işte böyle olur.
Uzmanlar, enerji üretiminde kömürü avantajlı kılan iki önemli sebebi şöyle sıralarlar:
1. Kömür diğer enerji kaynaklarına göre daha uzun ömürlüdür. Örneğin kömürde süre 270 yıl, doğalgazda 60 yıl, petrolde 40 yıldır.
2. Kömür stratejik üstünlüğe sahiptir. Çünkü kömür, bütün kıtalarda hemen hemen eşit dağılmış durumdadır. Bu nedenle temininde güven, fiyatında istikrar vardır. Bundan dolayı ABD, doğalgaza sahip olduğu halde enerjisinin yüzde 56'sını, Almanya yüzde 48'ini kömürden elde etmektedir. OECD ülkelerinde, bu rakam ortalama yüzde 39'dur. Türkiye'de ise, kömürün enerjideki payı sürekli gerilemektedir.
Kriz dolayısıyla da olsa, unutulan yeraltı hazinelerinin hatırlanması güzel bir şey. Ama daha önemlisi, millî değerlerin hatırlanması ve tekrar hayata geçirilmesidir. Çünkü millî duruş gösterilmeden, millî varlıklar da işe yaramıyor.
Unutulan bu sektörü, bazıları kriz dolayısıyla hatırlar gibi olmuş. Bu kişiler, "maden çeşitliliği bakımından dünyada ilk beş ülke arasında yer almaktayız" demeye başladılar. Demesine diyorlar da, somut bir adım attıkları yok. Öyle şeyler düşünüyorlar ki, insanın "keşke hatırlamasalar" diyesi geliyor. Düşündükleri tek şey, madenleri yabancılara satmak. Madenlerin asıl sahibine biçtikleri görev ise, çok enteresan. Cumhuriyet öncesinde olduğu gibi aç, garip, madenlere bekçilik yapmak.
Şimdi haklı olarak soracaksınız, "Atatürk, bütün bunları tersyüz etmedi mi?" diye. Evet etti. Yabancıların elinde bulunan kurumların, madenlerin hepsini millileştirdi. Ama bugün, çok farklı bir hava esiyor, daha doğrusu estiriliyor. Atatürk'ü referans alanlar veya gösterenler çağdışı kabul ediliyor. Böyle düşünenlerin, madenleri hatırlamaması, hatırlamasından daha iyidir.
Esasen madencilik politikası, Türk ekonomisinin bugünü ve geleceği, daha önemlisi bağmsızlığı ile yakından ilgilidir. Bundan dolayı, "Cumhuriyet döneminde Atatürk'ün ele aldığı konulardan biri de madenler olmuştur. 1926 yılında çıkarılan bir yasa ile petrol arama ve işletme hakkı devlete devredilmiştir. Madenlerimizin daha rasyonel bir şeklide aranması, bulunanların rezerv ve kalite tespiti amacıyla 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Fakat ne acıdır ki, daha sonraki yıllarda özellikle 1980'li yıllardan sonra madenlerimiz üzerinde yabancı tahakkümü artmış ve kendi doğal kaynaklarımızı çıkaramaz duruma gelmiştir" (Prof. Dr. Haydar Baş'ın Ekonomi ile İlgili Görüşleri, s. 21)
Yanlış politikalar sonucu Türkiye, 2 trilyon dolarlık maden potansiyeline rağmen, dış ticaret ağıçı vermektedir. Çıkardığımız madenleri, cevher olarak ihraç ediyoruz. Buna karşılık işlenmiş maden ürünleri ithal ediyoruz. Özellikle kömür üretimine pis diyerek hor bakıldı. Sanki pisliği giderecek teknolojinin köküne kibrit suyu dökülmüş. Almanya Köln'de 3 mahalleyi kömür çıkarmak için başka yeer taşımıştır. Bugün bütün dünyada kömürün önemi artmaktadır. Bazılarına göre, 21. asır kömür asrı olacaktır. Türkiye, kömür rezevri açısından da çok iyi bir durumdadır. Hâl böyle iken Türkiye, enerji üretiminde kömürü üçüncü sıraya itmiş, ülkemizde hiç çıkarılmayan doğalgazı birinci sıraya yükseltmiştir. Dışa bağımlı kafaların yapacağı iş, işte böyle olur.
Uzmanlar, enerji üretiminde kömürü avantajlı kılan iki önemli sebebi şöyle sıralarlar:
1. Kömür diğer enerji kaynaklarına göre daha uzun ömürlüdür. Örneğin kömürde süre 270 yıl, doğalgazda 60 yıl, petrolde 40 yıldır.
2. Kömür stratejik üstünlüğe sahiptir. Çünkü kömür, bütün kıtalarda hemen hemen eşit dağılmış durumdadır. Bu nedenle temininde güven, fiyatında istikrar vardır. Bundan dolayı ABD, doğalgaza sahip olduğu halde enerjisinin yüzde 56'sını, Almanya yüzde 48'ini kömürden elde etmektedir. OECD ülkelerinde, bu rakam ortalama yüzde 39'dur. Türkiye'de ise, kömürün enerjideki payı sürekli gerilemektedir.
Kriz dolayısıyla da olsa, unutulan yeraltı hazinelerinin hatırlanması güzel bir şey. Ama daha önemlisi, millî değerlerin hatırlanması ve tekrar hayata geçirilmesidir. Çünkü millî duruş gösterilmeden, millî varlıklar da işe yaramıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018