Değişik adlar altında, her yıl birçok uluslararası göstermelik toplantılar düzenlenir. Bunlardan biri de İsviçre'nin Davos kasabasında düzenlenen 'Dünya Ekonomik Forumu'dur. 46'ncı kez düzenlenen bu foruma 40 ülkeden devlet ve hükümet başkanlarının yanı sıra dünyanın önde gelen iş ve bilim adamları olmak üzere 2 bin 500 kişi katılmıştır.
Söz konusu toplantıya katılanların kimliklerine, gündeme aldıkları konulara ve medyanın o toplantıya verdiği öneme bakanlar, heyecanlanır ve umutlanır. Ama sonuç hiç de beklendiği gibi olmaz.
Tarafsız bir plâtform olarak tanıtılan Dünya Ekonomik Forumu'nun bu seferki ana gündemi, Dördüncü Sanayi Devrimi, Sığınmacı Krizi, İklim Değişikliği, Terör ve Gelir Eşitsizliği olmuştur.
Gelir eşitsizliği sadece Dünya Ekonomik Forumu'nda değil, diğer uluslararası toplantılarda da sürekli gündeme alınmaktadır. Öyle ki, uluslararası toplantılarda en çok bu konu konuşulur. Konuşulur da ne olur? Hiçbir şey olmaz. Tam aksine gelir eşitsizliği her geçen gün daha çok artar.
Uluslararası yardım kuruluşu Oxfom, Dünya Ekonomik Forumu toplanmadan birkaç gün önce gelir eşitsizliğiyle ilgili bir rapor yayınladı. Bu rapora göre, dünyanın en zengin 62 kişisinin serveti, dünya nüfusunu oluşturan 3,6 milyar insanın mal varlığına eşittir. İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz ve her zaman, her yerde gelir eşitsizliğini tartışıyoruz.
Gerçekten de ekonomide tarih boyunca en temel sorun gelir eşitsizliği, bir başka deyişle paylaşımdaki adaletsizlik olmuştur. Elbette ekonomide her eşitsizlik olumsuz olarak görülemez. Olumsuz olan eşit şartlardaki eşitsizliktir. Yoksa mutlak bir eşitlik ne mümkündür, ne de adalete uygundur.
Sanayi Devrimi'yle seri üretime geçilmesi ve üretimin hızla artması, fakirliği ve gelir adaletsizliğini azaltacağı yerde daha fazla artırmıştır. Bu gerçek, uygulanan ekonomi modelinin iflâsını gösteren en müşahhas göstergedir. Dünya Ekonomik Forumu'nun gündemine, ne yazık ki, böylesi konular getirilmez. Onun için de, o forumdan, fakirlerin ve ezilenlerin lehine hiçbir sonuç çıkmaz.
Gelir eşitsizliğinin yanında, bir başka çarpıcı gerçek de şudur: Dünya ekonomisinin ilk beşini oluşturan ABD, Çin, Japonya, Almanya ve İngiltere'nin toplam milli geliri, 2016 yılında dünya milli gelirinin yüzde 55'ine denk gelecektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "dünya beşten büyüktür" diyerek BM'nin yapısını ve uygulamalarını eleştiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kastettiği beş içerisinde Japonya ve Almanya bulunmuyor, ama o ülkelerin de dâhil olduğu beş ülkenin ekonomisi, dünyanın geri kalan tüm ülkelerinin ekonomisinden daha büyüktür. Demek ki, "dünya beşten büyüktür" sözü, ekonomi için söylenemez.
Bunu söyleyebilmek için beş ülkeye denk veya onlardan daha büyük ekonomik bir güç oluşturmak gerekir. Böyle bir güç, Dünya Ekonomik Forumu'nda yabancı yatırımcılara, "talep ettiğiniz her imkânı sunacağız, gelin ülkemize yatırım yapın" demekle oluşur mu? Asla oluşmaz. Çünkü dünyada yabancı yatırımlarla kalkınmış bir tek örnek ülke gösterilemez. En son kalkınmış ülkeler kervanına katılan Asya ülkelerine bakınız, hiçbiri yabancı yatırımlarla bunu başarmamışlardır.
Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın, şu gerçeği görmek zorundayız: Dünya Ekonomik Forumu gibi toplantılardan milli ideale yol gitmez. Milli ideale giden yol, ancak ve ancak Milli Ekonomi Modeli'nden geçer. Bunu anlamayanlar, çıkmaz sokaklarda çok daha debelenirler.
Söz konusu toplantıya katılanların kimliklerine, gündeme aldıkları konulara ve medyanın o toplantıya verdiği öneme bakanlar, heyecanlanır ve umutlanır. Ama sonuç hiç de beklendiği gibi olmaz.
Tarafsız bir plâtform olarak tanıtılan Dünya Ekonomik Forumu'nun bu seferki ana gündemi, Dördüncü Sanayi Devrimi, Sığınmacı Krizi, İklim Değişikliği, Terör ve Gelir Eşitsizliği olmuştur.
Gelir eşitsizliği sadece Dünya Ekonomik Forumu'nda değil, diğer uluslararası toplantılarda da sürekli gündeme alınmaktadır. Öyle ki, uluslararası toplantılarda en çok bu konu konuşulur. Konuşulur da ne olur? Hiçbir şey olmaz. Tam aksine gelir eşitsizliği her geçen gün daha çok artar.
Uluslararası yardım kuruluşu Oxfom, Dünya Ekonomik Forumu toplanmadan birkaç gün önce gelir eşitsizliğiyle ilgili bir rapor yayınladı. Bu rapora göre, dünyanın en zengin 62 kişisinin serveti, dünya nüfusunu oluşturan 3,6 milyar insanın mal varlığına eşittir. İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz ve her zaman, her yerde gelir eşitsizliğini tartışıyoruz.
Gerçekten de ekonomide tarih boyunca en temel sorun gelir eşitsizliği, bir başka deyişle paylaşımdaki adaletsizlik olmuştur. Elbette ekonomide her eşitsizlik olumsuz olarak görülemez. Olumsuz olan eşit şartlardaki eşitsizliktir. Yoksa mutlak bir eşitlik ne mümkündür, ne de adalete uygundur.
Sanayi Devrimi'yle seri üretime geçilmesi ve üretimin hızla artması, fakirliği ve gelir adaletsizliğini azaltacağı yerde daha fazla artırmıştır. Bu gerçek, uygulanan ekonomi modelinin iflâsını gösteren en müşahhas göstergedir. Dünya Ekonomik Forumu'nun gündemine, ne yazık ki, böylesi konular getirilmez. Onun için de, o forumdan, fakirlerin ve ezilenlerin lehine hiçbir sonuç çıkmaz.
Gelir eşitsizliğinin yanında, bir başka çarpıcı gerçek de şudur: Dünya ekonomisinin ilk beşini oluşturan ABD, Çin, Japonya, Almanya ve İngiltere'nin toplam milli geliri, 2016 yılında dünya milli gelirinin yüzde 55'ine denk gelecektir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "dünya beşten büyüktür" diyerek BM'nin yapısını ve uygulamalarını eleştiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kastettiği beş içerisinde Japonya ve Almanya bulunmuyor, ama o ülkelerin de dâhil olduğu beş ülkenin ekonomisi, dünyanın geri kalan tüm ülkelerinin ekonomisinden daha büyüktür. Demek ki, "dünya beşten büyüktür" sözü, ekonomi için söylenemez.
Bunu söyleyebilmek için beş ülkeye denk veya onlardan daha büyük ekonomik bir güç oluşturmak gerekir. Böyle bir güç, Dünya Ekonomik Forumu'nda yabancı yatırımcılara, "talep ettiğiniz her imkânı sunacağız, gelin ülkemize yatırım yapın" demekle oluşur mu? Asla oluşmaz. Çünkü dünyada yabancı yatırımlarla kalkınmış bir tek örnek ülke gösterilemez. En son kalkınmış ülkeler kervanına katılan Asya ülkelerine bakınız, hiçbiri yabancı yatırımlarla bunu başarmamışlardır.
Kim ne derse desin, ne yaparsa yapsın, şu gerçeği görmek zorundayız: Dünya Ekonomik Forumu gibi toplantılardan milli ideale yol gitmez. Milli ideale giden yol, ancak ve ancak Milli Ekonomi Modeli'nden geçer. Bunu anlamayanlar, çıkmaz sokaklarda çok daha debelenirler.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018