Tarih boyunca para, ulusal egemenliğin sembolü olmuş, ulusal para ile ulusal egemenlik ayrılmaz bir bütünlük oluşturmuştur. Onun içindir ki, günümüzde ulusal devletlere saldırılar, ulusal paralar üzerinden yapılmaktadır. Prof. Dr. Peter Drucker, bu gerçeği, şöyle dile getirmektedir: “Ulusal devletleri güçsüzleştiren en önemli olay, paranın kontrolünün ulusal devletlerin elinden alınmasıdır”. Prof. Dr. Frederick Soddy de, aynı istikamette düşünür ve düşüncelerini şöyle ifade eder: “Bir millet kendi parası üzerinde kontrolü kaybederse, bütün geleceğini kaybeder. Bu kontrolü kaybetme konusunda yapacağı ilk yanlış, paranın kontrolünü özel bir kuruma devretmesidir. Bundan sonraki yanlışlar, bu temel üzerine bina olur, gider”.
Bu tespitler doğrultusunda uluslararası para sistemini birazcık irdeleyelim. Uluslararası rezerv para olan dolar, ABD’nin ulusal parası değil, Yahudi ailelerinin bankası olan Federal Reserve’ün parasıdır. ABD’yi kuran Yahudi bankerler olduğu için temel böyle atılmıştır. Bu gerçek, ABD’yi kuranlar anıtında, ortada ABD’nin ilk başkanı Washington, sağında Yahudi Banker Soloman, solunda bir başka Yahudi banker Robert Morris olarak sembolize edilmiştir. Federal Reserve’ün ortaklarından bir ailenin üyesi olan Mayer A. Bauer, paraya egemen olmanın önemini şöyle ifade eder: “Bir milletin para denetimi elimde olsun, onun kanunlarını kim yazarsa yazsın, hiç umursamam”. Özetle ifade edersek, Yahudi ailelerin özel bankası olan Federal Reserve’e, ulusal devletler merkez bankalarını bağımsızlaştırarak, dolar vasıtasıyla bağlandı. Bu da demektir ki, dünyadaki paranın kontrolü, Yahudilerin elindedir.
Yahudilerin, doları uluslararası rezerv para, bir başka deyişle, uluslar üstü para birimi olarak kabul ettirmeleri, uluslar üstü şirketleri kurmalarını sağlamıştır. Liberalizm gereği, devletler ekonomiye müdahale etmeyince, ekonominin işleyişi piyasaya bırakılınca, uluslar üstü şirketlerin önü açıldı, bu yolla ulusal devletleri egemenlik altına aldılar. Bu durumu gören ünlü ekonomist Galbraith, şöyle demiştir: “Kapitalistler, devletlerin egemenliğinde değil, bilâkis devletler onların egemenliğindedir”. Kapitalistler, “en iyi devlet, en az yöneten devlettir” teziyle, devleti ekonomi yönetiminden uzaklaştırdılar.
Kapitalistlerin, yani uluslar üstü şirketlerin gözünde en ideal devlet, halkından vergi toplayıp, onlara faiz olarak ödeyen devlettir. Bu sömürü mekanizmasının kurulabilmesi için, ilkönce ‘borç yiğidin kamçısıdır’ diyerek, devletlerini borçlandıran idareciler gerekiyor. Maalesef, onu da çok rahat buluyorlar. Borçlanan devletler, ihtiyacından veya mecbur kaldığından mı borçlanıyorlar? Hayır, gerçekte bu olay, uluslar üstü şirketlerin rüşvet olarak iktidara getirdiklerinden, faiz rüşveti almasıdır. Bunu biz yakıştırmıyoruz, bu ifadeler, Siyon Protokolleri’nde aynen şöyle yer almaktadır: “Yahudi olmayan hükümetlere, o devletlerin ihtiyacı olmayan borç paralar vererek, o paraları iki-üç misli daha fazla, geri alma hususunda idarecilerin rüşvet almalarından ve hükümdarların gevşekliklerinden faydalandık”. Benzer ifadeleri, John Perkins’in “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları-2” adlı kitabında da görüyoruz. Söz konusu kitapta Perkins şöyle diyor: “Üçüncü dünya ülkelerinin zararına olduğu alenen görülen ticari bağlar kurulmasını sağladık ve başka ülkeleri altından kalkması imkânsız borçlara boğduk. Bunların yürürlüğünü sağlamak için halkları temsil eden görüntü veren, aslında bizim uşaklarımız olan işbirlikçi yönetim yapılarını oluşturduk” (s.187).
İşte, dünyada böyle bir sömürü düzenini kurulmuştur. Bunu bozmak için yapılması gereken, Prof. Dr. Haydar Baş’ın dediği gibi, “ulusal devletleri yeniden düzenleyici ve denetleyici rolüne kavuşturmak, ulusal paraları, ulusal egemenlikle özdeşleştirerek, uluslararası ticarette geçerli kılmaktır”. Diğer bir deyişle, “sömürü aracı olan doları, uluslararası rezerv para olmaktan çıkarmaktır”. Bu yapıldığı zaman, uluslar üstü şirketler yer ile yeksan olur, ulusal devletler hürriyete kavuşurlar.
Bu tespitler doğrultusunda uluslararası para sistemini birazcık irdeleyelim. Uluslararası rezerv para olan dolar, ABD’nin ulusal parası değil, Yahudi ailelerinin bankası olan Federal Reserve’ün parasıdır. ABD’yi kuran Yahudi bankerler olduğu için temel böyle atılmıştır. Bu gerçek, ABD’yi kuranlar anıtında, ortada ABD’nin ilk başkanı Washington, sağında Yahudi Banker Soloman, solunda bir başka Yahudi banker Robert Morris olarak sembolize edilmiştir. Federal Reserve’ün ortaklarından bir ailenin üyesi olan Mayer A. Bauer, paraya egemen olmanın önemini şöyle ifade eder: “Bir milletin para denetimi elimde olsun, onun kanunlarını kim yazarsa yazsın, hiç umursamam”. Özetle ifade edersek, Yahudi ailelerin özel bankası olan Federal Reserve’e, ulusal devletler merkez bankalarını bağımsızlaştırarak, dolar vasıtasıyla bağlandı. Bu da demektir ki, dünyadaki paranın kontrolü, Yahudilerin elindedir.
Yahudilerin, doları uluslararası rezerv para, bir başka deyişle, uluslar üstü para birimi olarak kabul ettirmeleri, uluslar üstü şirketleri kurmalarını sağlamıştır. Liberalizm gereği, devletler ekonomiye müdahale etmeyince, ekonominin işleyişi piyasaya bırakılınca, uluslar üstü şirketlerin önü açıldı, bu yolla ulusal devletleri egemenlik altına aldılar. Bu durumu gören ünlü ekonomist Galbraith, şöyle demiştir: “Kapitalistler, devletlerin egemenliğinde değil, bilâkis devletler onların egemenliğindedir”. Kapitalistler, “en iyi devlet, en az yöneten devlettir” teziyle, devleti ekonomi yönetiminden uzaklaştırdılar.
Kapitalistlerin, yani uluslar üstü şirketlerin gözünde en ideal devlet, halkından vergi toplayıp, onlara faiz olarak ödeyen devlettir. Bu sömürü mekanizmasının kurulabilmesi için, ilkönce ‘borç yiğidin kamçısıdır’ diyerek, devletlerini borçlandıran idareciler gerekiyor. Maalesef, onu da çok rahat buluyorlar. Borçlanan devletler, ihtiyacından veya mecbur kaldığından mı borçlanıyorlar? Hayır, gerçekte bu olay, uluslar üstü şirketlerin rüşvet olarak iktidara getirdiklerinden, faiz rüşveti almasıdır. Bunu biz yakıştırmıyoruz, bu ifadeler, Siyon Protokolleri’nde aynen şöyle yer almaktadır: “Yahudi olmayan hükümetlere, o devletlerin ihtiyacı olmayan borç paralar vererek, o paraları iki-üç misli daha fazla, geri alma hususunda idarecilerin rüşvet almalarından ve hükümdarların gevşekliklerinden faydalandık”. Benzer ifadeleri, John Perkins’in “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları-2” adlı kitabında da görüyoruz. Söz konusu kitapta Perkins şöyle diyor: “Üçüncü dünya ülkelerinin zararına olduğu alenen görülen ticari bağlar kurulmasını sağladık ve başka ülkeleri altından kalkması imkânsız borçlara boğduk. Bunların yürürlüğünü sağlamak için halkları temsil eden görüntü veren, aslında bizim uşaklarımız olan işbirlikçi yönetim yapılarını oluşturduk” (s.187).
İşte, dünyada böyle bir sömürü düzenini kurulmuştur. Bunu bozmak için yapılması gereken, Prof. Dr. Haydar Baş’ın dediği gibi, “ulusal devletleri yeniden düzenleyici ve denetleyici rolüne kavuşturmak, ulusal paraları, ulusal egemenlikle özdeşleştirerek, uluslararası ticarette geçerli kılmaktır”. Diğer bir deyişle, “sömürü aracı olan doları, uluslararası rezerv para olmaktan çıkarmaktır”. Bu yapıldığı zaman, uluslar üstü şirketler yer ile yeksan olur, ulusal devletler hürriyete kavuşurlar.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018